Bu bir rüya olmalı dedim. Ancak rüyalarımda gidiyordum. Dağını taşını gezip havasını soluyordum. Babaannemin akrabalarını bulup onlarla güzel vakitler geçiriyordum. Rüyalarımda gördüklerim gerçekleşiyor. Ah! Hayastan…
Çantamızda dünyalara değişmeyeceğimiz geçmişten kalan fotoğraflar ve adresler. Uzun bir yolculuktan sonra Ermenistan’ın sınır kapısındayız. Pasaport sorunları giderildikten sonra geçiyoruz. Gümrü’ye varıyoruz. Biraz Gümrü’yü gezme, bir şeyler yeme, tekrar yola koyulma. ilk izlenimim Gümrü değilde kendimi Kars’ta hissetmem. Kars bir adım ötede.
Heybetli Ararat selam veriyor hoş geldin diyor ana yurduna. Ah Ararat! Bir dile gelsen her iki yüzünde neler görmüş neler geçirmişsin. Ahların kasıp kavurmuş alemi. Nuh utanmış görüpte sessiz kaldığına, insanlığı tufandan kurtardığına.
Gümrü’yü küskün ve üzgün bir şehir olarak gördüm. Yerevan’a az kaldı diyoruz. Yol boyunca tek tük evler önlerinde kocaman bahçeler. Birde Sovyetler zamanından kalmış bizdeki lojmanları andıran bir adımlık balkonları ve küçücük pencereleriyle yanyana duran birkaç katlı binalar.
Erivan
Erivan, Ararat Dağı’nın kuzey doğusunda hem ova hem de yedi tepe üzerine kurulmuş bir şehir. Bir pembelik var bu şehirde. Taşlar deyip geçme nereye baksan roz. Parklar içine kurulmuş gül kokulu bir şehir. Açık hava müzesi gibi. Bu kadar mı güzel sergilenir sanat. İşi gücü bırakmışlar sadece taşlarla ve sanatla dans etmişler. Bütün şehir güzellikleriyle valsta. Yerevan’ı adım adım geziyoruz. Zafer Meydanı güneş şeklinde inşaa edilmiş. Ermenistan’ın kalbi burda mı atıyor ne kalabalık. Özgürlük Meydanı turistler ve yerli halkla dolu. Hükumet binaları, opera binaları, oteller, müzelerle çevrili. Çağlayan Anıt’ındayız (Cascade Anıtı). Tam tepede 50’inci Yıl Anıtı. Cascade şehre başka bir hava katmakta. Hem iç hemde dış mekanlarda pek çok sanatçıya ait sanat eserleri bulunmaktaydı. Gezdikçe gördükçe hayran kalıyorsunuz bu sanat dosttu şehre.
Akşam otelde buluşma. Bir açık büfe önümüzde. Süslü püslü dolmama (yaprak sarması), sadece kapanışı farklı mantı, bol cevizli içliköfte, harissa (keşkek), bir tarafta harika görünen karnıyarıklar, lavaş böreği, poğaçalar, salatalar, turşular…
Bu yemeklerle ayrı sofralarda büyümüşsekte aynı tatlarla zaten büyümüşüz. Burası babaannem kokuyor. Koku beni alıp karataşlı büyük avluya götürüyor. Babaannem gaz ocağının önünde oturmuş. Önündeki bakır süzgeçte alacalı soyulmuş incecik patlıcanları, iki kulplu bakır tavadaki zeytinyağında kızartıyor. Çift bıçakla satır kayma yapması gözümün önünde o ne maharet o ne ahenk. Soğanlar incecik doğranmış, maydanozu diğer tarafta. Baharatlardır yemeği yemek yapan, karabiberi, yenibahari. Şimdi karşımda babaannemin karnıyarığı. Oturuyorum babaannemin sofrasında ruhuna değsin diyerek. Başlıyorum yabancısı olmadığım yemekleri yemeye. Üstüne de Ermenilerce dünyaya tanıtılan kahve. Oh! Mis gibi…
Zafer Meydanı gece bir başka güzel. Meydana yerleştirilen bankların birine oturuyoruz. Hafiften bir müzik sesi, önümüzde koca bir havuz. Havuz birden opera sahnesine dönüyor. Müziğin sesi ve ritmi artıyor. Sahnede uçuşan balerin kuğular, renk renk. Gökyüzüne melekler gibi yükseliyorlar sonra süzülerek tekrar havuza dönüyorlar. Akıl almaz bir ritim ve renk cümbüşü. Suyun dansı yine bir sanat. Oteldeyiz bir koyu sohbet.
Şebinkarahisarlı Migirdiç Sinanyan
Ermenistan’a gelme amacımız, akrabalarımızı bulma. Umudumuzu hiç kaybetmedik. İlişkili olan herkese aynı soruyu yönetiyoruz? Şebinkarahisarlı, Sinanyan soyadlı birilerini tanıyor musunuz? Erivan’da çaldığımız kapılardan boş döndük. Önümüze korkunç fikirli insanlar çıktı. Sizler dediler “Kılıç artığısınız.” Ermenilik babayla var olan bir millettir. Kadın soyunun devam etmesi kabul edilmiyor.
Ayrıca; “bizim kızlarımız sizlere teli duvaklı gelin gelmediler” diyor. Bir öfke bir nefret söylemi aldı başını gitti.
Demekki onlarında ölmesi bu eril zihniyet için doğru olandı. Durdum, Virjin oldum, Cohar oldum. Bir gözyaşı seline boğuldum. Boğazımda yağlı bir urgan kanımdan olan geri bir zihniyet geçirmiş boynuma.
Acı çeken, yok sayılan, milletinden, dininden edilen, savaş alanlarında elden ele gezdirilen kadınlar. Haberiniz ola, savaş meydanlarında sağ kalmayın. Kalsanızda zaten yok sayılıyorsunuz …Yoksunuz… Biz yine yetim biz yine öksüz kaldık bir köşede.
Karin
Bir grup toplanmış Sason Köyüne gidecekler. Anadolu’dan göç edenler geldikleri köylerin adlarını yaşatıyorlar. Bu köyde onlardan biri. Akraba ziyaretine gidilecek. Aramızda Karin isimli bir kadın arkadaşta var. O da akrabalarını arıyor. Ama onun baba tarafı. Kadın soyunun devamı olmanın acısını derinlerde yaşıyorum. Nasıl da yardım ediyorlar ona.
Misafir olunan eve varıyorlar. Sohbetler ediliyor, yenilip içiliyor. Koynunda serveti, ailesi ile belgeler ve fotoğraflar. Sabırsızlanıyor, kutsal bohçasını açıyor Karin. Ev halkı toplanıyor. Fotoğraflar elden ele dolaşıyor. Fotoğraftakilerden biri tanıdık geliyor. Hemen isimler sıralanıyor. Bu köyde oturuyor bilgisi Karin’i ayaklandırıyor. Halasının evine gidiliyor. Tanışma, sorular birbirini kovalıyor. Karin kuzenlerine kavuşuyor. Sözcükler kifayetsiz kalıyor, göz yaşları Sevan’ın kutsal suyuna karışıyor. Karin aradıklarına kavuşuyor. Darısı bizim başımıza.
Sevan Gölü
Van Gölü’nün kardeşi Sevan Gölü. Deniz keyfi dalga dalga bütün kıyılarında yaşanıyor. Hızlı motorlar, sörf yapanlar, yüzenler, kıyılarında güneşlenenler. Cıvıl cıvıl bütün kıyıları. Restorantlar, oteller. Bizde hemen kıyıya varıyoruz. Hava sıcak tam yüzme havası. Ama yanımızda mayomuz yok. Şortla, askılı tişörtle Sevan’da yüzüyorum. Su soğuk tatlı, bal katılmış suyuna Sevan’ın. İsmini bildiklerim bilmediklerim kim varsa kaybettiklerim adına, yeniden diriliş adına kutsanıyorum Sevan’da.
Sayısız manastır geziyoruz. Şehrin içinde olanlarda var, dağların arasına saklananlar da. Her Manastır farklı güzel. Mimaridaki yetenekleri ve taşları dile getirmeleri Ermenileri diğer milletlerden ayıran sanatçı kişilikleridir. Mayr Hayastan (Kılıç Ana) heykeli büyük bir gururla duruyor. Bir annenin evlatlarını korurken göstereceği gücün karşısında kim durabilir? Tsitsernakaberd Anıtı aynı adla bir parkın içinde. Eşi benzeri görülmemiş, duyulmamış bir trajedinin sembolu. Dairesel görkemli türbenin 12 sütunu her biri Türkiye’de bir ili temsil ediyor. İçerisinde yanan sonsuz alev. Benim yüreğimdeki ateş gibi her vakit kor.
2014 yılında yaptığım bu gezi, beni bir kez daha Virjin’e sıkısıkaya bağladı. Ermeni olan kan bağımın bir kadından gelmesi hislerime ne kadar engel olabilir ki. Ataerkil bir söylemin artık bu çağda hiçbir değer taşımadığının farkındayım. Babaannemin ve onun gibi binlerce kadının uğradığı bu korkunç olay karşısında utanmadan dimdik durduklarını unutulmamak üzere anlattıklarından öğrendim.
Kültürü, dili yaşatan nesiller arasında köprü kuran kadınlardır. Aktardardıkları 3’üncü kuşağa anlattığı gibi aktarılacaktır. Bize miras bıraktığın dik durma ve savaşçı ruhuna minnettarız.
Forgetmonet (Beni Unutma Çiçeği)
Soykırımın bu yıl 107’inci anma törenleri yapılacak. Sönmeyen alevin içinde Virjin’in, Cohar’ın da yüreklerindeki sönmeyen ateşin kıvılcımları olacak. Unutmamak, unutulmamak üzere, unutma beni çiçeğinin renkleriyle, selamlar olsun sönmeyen ateşe…