İki gün önce Pervin Buldan’ın babası öldü. Torun sahibi, yaşlı bir adamın ölümü, elbette yakınları için erkendir, acıdır. Bildiğim Halis amca, ergenliğinden bu yana abdestsiz yere basmaz, namazını yerde bile olsa gözleriyle kılar. Oğlu arkadaşımdır, böyle bilirim.
Halis amca, sabahleyin, ezan sesiyle, geçirdiği kalp kriziyle bedenini teslim etti. Ölümlü dünya, eskiler derlerdi, mübarek günlerde ölenleri cennet kapısında melekler bekler ve onları, peygamberin olduğu yere davet ederler.
Mekânı cennet olsun…
Ölenin ardından konuşulmaz. Bütün insanlar, bu topraklarda annelerinin adıyla gömülür ve cemaatten şu istenir: Hakkınızı helal ediyor musunuz?
Cemaat, “helal olsun” der.
Bütün dinlerin cenaze törenleri güzeldir. Ölene, yakışmak ister herkes. Altta yatan da şu olsa gerektir: Bir gün bizde öleceğiz… Bizim için de hayır duaları etsinler…
Ölene yakışmak, erdemdir; aile terbiyesidir.
Türkiye’de Akit adında bir “gazete” yayımlanıyor. Bu gazete ırkçılıkta sınır tanımıyor. Hiç kimse bu gazeteyi uyarmıyor. Hiç kimse yaptığın ırkçılık demiyor. Bütün dünyada ırkçılık lanetlenirken, bu gazetede her gün aleni bir biçimde ırkçılık yapılıyor. Nietzsche’nin “hınç” ve “haset” dediği, Haclav Havel’in “iktidarsızların iktidarı” dediği şey bu gazete üzerinden tescilleniyor. Bu gazete, bu ırkçılığı iki söylem üzerinden geliştiriyor: Bir, Akit dindar bir gazete olduğunu iddia ediyor, Türkleri ve İslam’ı savunuyor; iki, Akit, AKP’li olduğunu dile getiriyor- iktidarı savunuyor…
Pervin Buldan’ın babasının ölümünü bu gazete şu başlıkla veriyor: “Terör Sevici Pervin Buldan’ın babası öldü.”
Bu “gazete” bir haber vermiyor.
Bu gazete gazetecilikte yapmıyor.
Bu haberin başlığını atan her kimse, ölüme ve ölüye saygıyı bilmiyor, böyle bir terbiyeyi ahlak edinmiş olsa gerek, böyle bir terbiyeyle kuşanmış, dahası “gazetenin” patronu, haber müdürü, yayın yönetmeni ve bu gazetede yazı yazan köşe yazarları da belli ki, bu saygısızlığı kabul ediyorlar.
Müslümanlık bu mu?
Buysa, bu ülke batmıştır; ne seçimlere gerek var, ne de ekonomiden kültür sanata bir şeyler düşünmeye. Ölüme, ölüye saygı yoksa insan bitmiştir. İnsanın bittiği yerde, din böylesi boş beleş kalemlerin eline geçer…
Bu gazeteye acımamak elde değildir. Türklük ve İslam diye söyledikleri, 1933- 1945 yılları arasında insanların vazgeçtikleri bir dünyadır. Şimdi bu dünyanın tek temsilcisi deaştır.
Çocukluğumdan hatırlıyorum, mahallede taziye evi varsa, kimse radyosunu, televizyonunu açmazdı, düğünler iptal edilirdi; dargın kimseler, kan davası varsa bile taziyeye saygı duyardı. Ben bunu yalnızca bize ait bir gelenek sanırdım. Dünyada da böyleymiş.
Akit’in manşeti üzerinden saatler geçti; Türkiye’de beş tane dindar olduğunu ima eden parti var, kimseden ses gelmedi. Fevri çıkışlar oldu, bu da Mehmet Matiner gibi kimseleri geçmedi. Kimse özür de dilemedi; bu başlığı atan kimse adına kimse utancını da dile getirmedi. En büyük korku da şu: Türkiye’de herkes bu adamlar gibi düşünür ve böyle şeyler yazarsa, ne olur halimiz.
Akit, İslamiyet’i bilmiyor: Ölen kişinin arkasından, Yasin okuyun diyor; ekliyor, ölüme yakın kişinin yanı başında Yasin okuyun.
Sahicisi Müslümanlar, ölen kişiye ölü de demezler; “onlar” der, Allah’ın lütfünde diridirler… Ölenin arkasından kötü konuşmak büyük günahlardandır.
Ama size ne günahtan; geceleyin tırnaklarınızı kesiyorsunuz, ölü eti yiyerek yaşıyorsunuz, yazık size, yazık, ağaca, ormana ve bu ağaçlardan elinize geçen gazeteye, mürekkebe…