Hasan Hayri Ateş: Bir Tanıklık Anlatısı; Kobanê Direniş Güncesi

Yazarlar

Kobanı Direniş Güncesi bir tanıklık anlatısıdır. Ancak bu, dışarıdan bir tanıklık değildir. Bir devrimcinin, bir gerilla komutanının içeriden tanıklığının ve yaşadıklarının güncesidir. 

Sefkan Kobanê direniş sürecinde sorumluluk mertebesinde görevler üstlenmiş, DAİŞ ile yaşanan savaşta yaralanarak gazi olmuştur. Dolayısıyla Kobanê direnişini ve Rojava’yı daha iyi anlamamızı sağlayan ve yaşananların anı anına yansıdığı bir ayna, dahası bir film şeridi işlevi görmektedir bu anlatı. 

Dokuz bölümden oluşan kitaptaki zaman aralığı, 12 Temmuz 2012 ile 25-26 Haziran 2015 arası dönemi kapsamaktadır. “Hakikatin Peşinde Olmak” başlıklı Birinci Bölüm kısa bir tarihçe ile birlikte inşa sürecine odaklanıyor. Yedi, sekiz ve dokuzuncu bölümler ise DAİŞ’e karşı yürütülen savaşı anlatıyor. Çeşitli tarihsel süreçlere göndermeler yaparak geriye dönük değerlendirmeler yapılsa da, asıl odaklandığı dönem, Rojava Devrimi’nın kalbi Kobanê direniş sürecidir. 

“Halk devriminin başlangıcı sayılan 19 Temmuz 2012 bir yaratılış anı idi. O kısa anlarda yaşanan değişimler, alınan kararlar Rojava halkının geleceğini tamamıyla değiştirecekti,” diyerek, devrim sürecine girildiğini anlatıyor Sefkan Kobene. 

Önemli bir dönemdir bu. Bölge hareketlidir. 18 Aralık 2010’da Tunus’ta çakan bir kıvılcım, adeta tüm bölgeyi tutuşturmuş durumda. Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri meydanlara taşmış; tüm bölgede yaygın toplumsal bir hareketlilik yaşanıyor. 

Arap Baharı olarak nitelenen bu dönem, ne yazık ki umudun yaz mevsimini göremeden, yerini umutsuzluğun Kara Kışı’na bıraktı. 

Bu dönem ağır bir trajediyle geride kalırken,  ekmek, özgürlük, onur sloganındaki üç hedeften geriye kalan ise kâbus ve hayal kırıklığı oldu. Orta Doğu demokrasi hayallerine kavuşamazken, milyonlarca insanın evsiz bırakıldığı, hapishanelerin yeniden dolduğu, işsizliğin kronikleştiği, yoksulluğun arttığı daha kötü bir ortama geri dönüldü. Dolayısıyla iktidarlar el değiştirse de, ekmek, özgürlük ve onur sloganlarını haykıranlar için bir şey değişmedi. Değişen tek şey, iktidarların yeni efendileri ve yeni ağaları oldu. Sonuçta her bakımdan eskiyi aratan bir tablo oluştu.

Öte yandan gösterilerde ön saflarda yer almalarına karşın kadının statüsü geriledi ve bir kez daha eve kapatıldı. 

İşte böyle bir dönemde ortaya çıkan Rojava da daha en başından hareketlenmiş, başını kadınların çektiği devrim sürecine girmiştir. Devrimin mekanı ve Umudun Baharı ise Kobanê’dir. “Başka parçalardan beklenen çıkışın Rojava’da gerçekleşmesi şaşkınlıkla karışık bir sevinç dalgası oluşturmuştu. Sürpriz olmayan ise devrim hamlesinin Kobanê’de başlamasıydı,” diyor Sefkan Kobanê. 

 

Yüreklerini Mevziye Sürenlerin İrade Savaşı

Kobanê Direniş Gncesi’nin sayfaları üst üste devirdikçe, insan, burada yaşanan mucizedir, demekten kendini alamıyor.

Bir kez daha hatırlamak gerekir ki, DAİŞ Kobanê’ye yöneldiğinde gücünün doruk noktasındadır. Ortadoğu’yu kasıp kavurmakla kalmayıp, Avrupa metropollerinde de bombalar patlarken, dünyanın dizlerinin bağı çözülmüştü. Düzenli olarak halka açık yerlerde uyguladığı kafa kesme seanslarını ve vahşette sınır tanımayan infaz görüntülerini  yayınlayarak, tüm dünyayı sarsan bir tedhiş ve şok dalgası yayıyordu.  Salhaneye sürülmeyi bekleyen kurbanlıklar gibi, herkes panik içinde adeta sırasını bekliyordu. Bu koşullarda Musul’u düşürmüş, elde ettiği konvansiyonel silahlarla gövde gösterisi yaparak, Kobanê’ye yürüyordu. 

Peki, kim durduracak bu organize kötülük güruhunu!

DAİŞ Musul’dan sonra Kobanê’ye yürürken, kısa zamanda düşüreceğine inanıyordu. “Kobanê küçük bir alandı ve fazla hesaba katılmıyordu,” diyor Sefkan Kobanê. 

Evet, DAİŞ’e karşı görkemli direnişe sahne oluncaya kadar, Kobanê’yi bilen yoktu. Fakat sergilenen direnişe mekan olmasıyla, çok geçmeden dünyanın gündemine girdi. Böylece bir anda bütün gözler buraya dönmüş, umtsuzluk, yerini filizlenene umuda bırakmıştı. 

Kobanê Direnişi karşısında büyülenmiş olanlar, “Kimsiniz siz ey yiğitler?” diye sorıyordu.

Bunlardan biri de, Alman BİLD gazetesi yazarı Franz Josef Wagner’di. 30. Ekim 2014’te, “Saygıdeğer Kürtler! Dünya, kafa kesen siyah bayraklılara olan savaşınıza karşı donup kalmış durumda. Sizler kimsiniz ey yiğitler?” diye soruyordu. Devamla şöyle yazıyordu: “Savaşçılardan biri, ‘Son mermimi kendime saklayacağım’ dedi. ‘Başımın kesilmesine müsaade etmeyeceğim.’ Ne yiğitlik. İnsanın tüyleri diken diken oluyor.”

DAİŞ vahşeti bir şok dalgası yaratırken, öte yandan dünya, büyülenmiş olarak donup kalmış halde Kürt direnişini anlamaya çalışıyordu. Elbette bu direnişin en dikkat çekici yanı ise, Kürt Kadınları’nın bir güç olarak ortaya çıkmasıydı. Tabii ki bu, yeni değildi, Kürt kadınları kesintisiz kırk yıldır silah kuşanıyor, savaşıyordu. Ne var ki bu görülmüyordu. Ya da görülmek istenmiyordu. Fakat Kobanê direnişi, bu görmeme haline karşı da kör gözlere meşale oluyordu. 

Franz Josef Wagner yazısının devamın da şöyle diyordu: “Halkınız Türkiye’de yaşıyordu, Irak’ta, İran’da, Suriye’de. Ayaklar altına alındınız. Kabul edilmediniz. Kimsesizdiniz. Hep savaşmaya mahkumdunuz. Çoğunuz ‘terörist’ oldunuz. Bilemiyorum, belki de dünün teröristleri bugün Kobani’de savaşan tek savaşçılardır.”

İşte sömürgecilerin “terörist” diye yaftaladığı Kürt cengaverleri, dünyanın yegane umudu oluyordu. 

Kobanê ve Stalingrad

Hangi zaman diliminde yaşanırsa yaşansın, elbette toplumsal direnişler biricik ve benzersiz değildir. Ancak her direnişi kendisi yapanın, farklılıkları ve özgünlükleri olduğu da görmezden gelinemez. Ne var ki olaylar tarihsel bir perspektiften ele alınırken, süreçlerin ayırt edici özelliklerinin pek de dikkate alındığı söylenemez. 

Tarihselci yaklaşımın aksine önemli süreçleri doğrudan tanıklık üzerinden görebilmek, izleyebilmek ve de anlayabilmek oldukça önemlidir. Bu bağlamda halen uluslararası düzeyde göndemdeki yerini koruyan Kobene Direnişi’ni doğrudan tanıklık üzerinden aktaran Kobbane Direniş Güncesi, çok önemli bir kaynak. Elbette salt Sefkan Kobanê’nin tanıklığından değil, yaşananlardan da çok iyi biliyoruz ki Kobanê Direnişi’ni kıyaslayacak örnekler çok azdır. 

Kanımca Stalingrad, bu kıyaslardan biri değildir. 

Evet, hem Stalingrad hem de Kobanê ezilen halklar bakımından tarihsel gelişmelerin yönün değiştirmiş önemli kırılma anlarıdır. Bu yanıyla benzerdir. Fakat sahip oldukları ve harekete geçirdikleri imkanlar açısından bakıldığında, Stalingrad ile kıyaslamak, Kobanê direnişini anlamaya yetmeyecektir. Ayrıca bir haksızlıktır da. Çünkü Stalingrad’da harekete geçirilen askeri ve siyasi bürokrasiye sahip bir devletin ve büyük bir ülkenin gücüdür, imkanlardır. Üstelik Ekim Devrimi ile birlikte işçi sınıfının ve ezilen halkların kıblesi mertebesine yükselmiş bir ülkedir bu. Dolayısıyla Nazi faşizmi ile birlikte yükselen milliyetçi dalgaya rağmen, Sovetler Birliği uluslararası bir moral desteğe sahiptir. Kobanê ise bu imkanların zerresine dahi sahip değildir. 

Bu anlamda Kobanê yalnızca Kobanê’dir. Burada ortaya çıkan başarı katıksız bir inancın ve adanmışlığın ürünüdür. En başta kadınlar olmak üzere direnenler, DAİŞ elindeki teknik imkanlara ve silahlara karşı çıplak bedenlerini mevziye sürmüştür. Bu niteleme mecaz değil, HAKİKATin ta kendisidir. Her bir insan bedeni, bir kale burcuna dönüşmüştür. Savunma hatlarında insan bedenlerinden surlar oluşmuştur. “Bedenlerimiz çiğnenmeden DAİŞ Kobanê’yi düşüremez,” motivasyonu, temel ilke haline gelmiştir. 

Kobanê Direniş Güncesi okunduğunda, imkansızlıklar ve zorluklar çok daha iyi anlaşılacaktır. Kobanê’nin, ilan edilen Kürt Kantonları ile bağlantıları kesilerek, kuşatmaya alınması ise, koşulları daha da ağırlaştırmıştır. Diğer bir handikap ise, direnişi içeriden zorlayan işbirlikçi tutumdur. 

Kobanê İnsanlığın Ortak Umududur

Dha fazla uzatmadan Kobanê Direniş Güncesi’nin arka kapak yazısını buraya aktararak, bitirmek istiyorum.

“Kobanê!

Bir direniş destanı, bir sevinç çığlığı, Kızıl yıldızın zafer türküsü…

DAİŞ barbarlığına karşı insanlığın kurtuluş umudu,

Viyan, Gelhat ve Arin Mirkan’ların destansı kahramanlık öyküsü…

Direnişin içinde bütün bir Kobanê sürecini anı anına yaşayan Komutan Sefkan’ın kaleminden, geleceğe bırakılan tarihi bir miras… Ellerle kazılarak kan ter içinde yaratılan bir direniş destanının öyküsü…”

Evet, Kobanê Direniş Güncesi bir komutanın içeriden tanıklığıdır. İnsanı iliklerine kadar  sarsan bir kahramanlık anlatısı ve devam eden sürecin hikayesi. Kitabın içeriğiyle ilgili çok ayrıntıya girmedim. Söylenebilecek tek söz, KOBANÊ DİRENİŞ GÜNCESİ’ni en yaygın şekilde okumak, okutmak ahlaki bir yükümlülük sayılmalı. Kitaba önsöz yazan Mazlum Ebdi’nin sözleri ile belirtmek gerekirse; ”İlk defa Kobanê’de tüm Kürdistani göçlerin birleştiği, genel anlamda da tüm insanlığın birleştiği bir zemin oluştu.”  Bu büyük buluşmayı sağlayan ezilen insanlığın, özgürlük, eşitlik, adalet umutlardır. Kobanê bunu temsil ediyor, süreç devam ediyor. 

 

 

İlginizi Çekebilir

Kemal Okutan: Kürt iradesi artık yenilmez
Temel Demirer: ‘Halkın Sıradan Ve Gariban Ozanı’: Ahmed Arif

Öne Çıkanlar