Bir rüzgârın kanatlarına emanet edilen sevda sözcüklerinin dünyaya savrulmasına veya sağrısına vurulup da dörtnala koşan bir atın yelelerinin rüzgarla dalgalanmasına benzemiyor. Dağıtılıp paramparça edilen hayatların can havliyle başka yurtlara gidişi bu. Yaşanarak biriktirilmiş acıların bir daha yaşanmaması, kuşatılarak şiddete uğramaya mahkum edilen bir yaşamın başka bir yerde, başka bir ülkede daha yaşanabilir olması umuduyla kuşaklar boyunca yaşanmış tarih, kültür, dil ve alışkanlıkların bir yana ertelenerek adeta yüzme bilmeden okyanusa girilmesi gibi kendinden uzaklaşarak, geride kendine ait ne varsa bırakarak yurdunun terk edilmesidir sürgüne çıkmak veya başka bir tanımla diasporanın bir parçası olmak.
Geride kalanlar, gidenlerin ardından kimi zaman hüzünle, kimi zaman da kızgınlıkla bakarlar. Sevdikleridir, yoldaşlarıdır bu yüzden hüzünle bakarlar, çünkü bir daha ne zaman, hangi koşullarda bir araya geleceklerini bilmezler. Her iki tarafın da korkuyla dile getiremedikleri bir soru, içlerinde döner, döner durur: “ya görüşemeden kaybedersem”. Kızgınlıkla bakarlar çünkü kendileri kavganın ortasında kalıp yaşamaya devam ederken diğerleri bırakıp gitmişlerdir. Gidenleri mücadelenin “kaçkınları”, kendilerini de “sahipleri” olarak görürler. Yanıtlanması zor bir soru bu. Çünkü tarih siyasal mücadele yürüten örgüt üyelerinin böyle ülke dışına çıkış dönemlerinde, ülke dışında da mücadeleyi yürüttükleri ve kazanım elde ettiklerinin örnekleriyle de doludur.
Öyleyse biraz daha netleştirebiliriz; çıkanlar eğer mücadeleye devam ediyorlarsa ortak bir çizgide buluşuluyor demektir. Ancak şu örnekleri de biliyoruz: siyasal nedenlerle ülke dışına çıkıp kendilerine sadece ekonomik temellere dayanan, geçmişini hatırlamak istemeyen veya o gecmişten sadece: “bizde mücadele ettik ama” diye bir yaşam kuranlar, mücadele edenleri kendi yaşamları bozuluyor diye ‘yenilginin elçisi’ rolünde lanetleyenler… Az da olsa ekonomik nedenlerle gelip de siyasal mücadele içinde kalmaya devam edenlerin varlığını da unutmamak gerekir.
Diaspora… Ulus, etnik, ekonomik veya inanç mensuplarının ana yurtlarından koparak başka yerde yaşamaları diye özetlenen bir kavramın içeriğidir. Alt açıklamasında ise:
– Birden fazla ülkeye dağılmaları,
– Geçmişe dair bir bellek ve mitler bütünü oluşturmaları,
– O ülkeye yeteri kadar uyum sağlayamamaları,
– Zamanı gelince anavatana dönüş hayali beslemeleri ve
– Grup bilinci ve dayanışma oluşturmaları yer alır.
Kürt halkı yüzyıllık zaman dilimi içinde diaspora oluşturmaya yönelik bir göç hareketini kimi zaman kendi iradesi dışında başlatıp sürdürdü. Ancak 1984 yılında sonra PKK’nin başlattığı isyan ve bu isyanın koşullarından dolayı diaspora oluşturulması ağırlıklı olarak siyasal nedenlere dayandı. Bu tarihten sonra gelenlerin bir bölümü bulundukları ülkede bireysel yaşamlarına ağırlık vererek, geliş nedenlerini unutmaya çalışarak bir dünya kurdular. Diasporada oluş nedenlerini unutmayanlar ise mücadeleye devam ediyorlar. Ülkelerinde ödedikleri bedellerin yanında, gittikleri ülkede de ekonomik ve siyasal sorunlarla yaşamaya devam ediyorlar. Onlar için değişen tek şey, üzerlerindeki siyasi baskının sonuçlarından biri olan polis, mahkeme ve hapishane mengenesinin biraz azalması.
Diaspora oluşturan ancak henüz ulusal anlamda emekleme döneminde olan Kürtlerin bu konuda yeteri kadar olgunluğa erişemedikleri yaşayarak görüyoruz. Siyasal veya ekonomik nedenlerle halen yaşadıkları sorunlara ilişkin yeterli derecede kurumlarının olmayışı, yaşamlarını biraz daha zorlaştırıyor.
1984 yılında PKK önderliğinde başlayan isyan sadece gerilla savaşıyla sınırlı kalmayıp çok geçmeden sömürgeci devletin legal alanlarında da Kürt halkının varlığının öne çıkmasının yolunu da açtı. Kültürel kurumlar, bölgesel dernekler, belediyeler ve üst kurum olarak da siyasal partiler şeklinde oluşumu sağladı. Bu tür siyasal yapılarda görünür olan; emek harcayan sessiz çoğunluk, emek harcar gibi görünüp rant sağlayanlar ve emek sonucu veya emeksiz bir şekilde yönetimde yer alanlar.
Bunca yılda yüzlerce yönetici isim öne sivrildi. En az bedel ödeyenlerin bile karşısına polis, mahkeme ve hapishane üçlüsü çıktı. Halen hapishanelerde esir tutulanları unutmayıp yönümüzü diasporaya çevirelim.
Ülke dışına çıkan yüzlerce yönetici var. Dernek, belediye ve parti yöneticileri olarak geniş bir kitlenin varlığı karşımızda duruyor. Bu i̇nsanların temsili yöneticiliği için binlerce insan emek harcadı, bedel ödedi. Siyasal mücadele henüz bitmedi, sürüyor. Bu yöneticilerden diasporaya çıkanların sayıca cok az bir bölümü halen mücadelenin içindeler. Diaspora kurumlarında yer alıp, emek harcamaya devam ediyorlar. Ancak bilinen ve görünen isimlerin çoğunluğu neredeyse yoklar. Diasporada varoluş nedenlerini görmezden gelip bireysel yaşamlarına yoğunlaşıyorlar. Oysa binler, bu isimler için gecesini gündüzüne katıp bedel ödedi. Büyük bir mücadelenin içinde yer alan bireylerden biri olarak değil de, kendi isimlerinin etrafında oluşan bir mücadelenin sonucu olarak diasporada oldukları yanılgısına kapıldıkları izlenimi gün geçtikçe bir yargı haline geliyor. Tv programları, haberleri ve konuşmaların ön safları olunca bu isimleri görüyoruz ancak bir oturma eyleminde, bir açlık grevinde veya bir yürüyüşün ön saflarında göremiyoruz. Halen tutsak olanlar için, savaşanlar için bir yerde, bir etkinlik içinde değiller. Diaspora mücadelesi ülkede olduğu gibi sessiz emek harcayan çoğunluğun sırtında yürüyor.
Hakkımız değil mi “neredesiniz” diye sormak?.. “Takım elbiseleri giyip arada bir etkinliklerde boy göstermek yetiyor mu? Sizlerin kaldığınız yerden neden devam etmediğiniz, sömürgeci devletin olası bir ceza yasası değişikliğinde ülkeye geri dönüp “bedel ödeyenler” kervanının önünde yürüyüp, bıraktığınız yönetici sıfatını tekrardan bir üniforma gibi giyinip boy gösterecek olmanız gibi bir düşünceye sahipseniz bu ne derece doğru ve kabul edilebilir bir düşüncedir?
Geçmiş süreçten kaynaklı mücadelenin ürünü olarak bir “isim” taşıyorsunuz. Bunun ağırlığını köşeye çekilerek değil, devam ederek taşıyabilirsiniz. Elbette kendi hayatınızı yaşamak da bir tercihtir ama o zaman arada bir medyada görünmeyi bırakıp gerçeği kabul edin. Sizi yaratan dönemin koşullarıydı ama o koşullar olmasaydı siz, buydunuz.
Tarih ne yazik ki, isimsizlerin emeklerinin yarattığı mücadelenin öyküsünü, öne çıkan isimlerin kahramanlıklarının altında yazıyor. Oysa maddi yığınların katkısı olmadan o isimler sadece kendi yaşamlarının kahramanlarıdır, başka da birşey değil.