Behice Feride Demir: Mikadonun Çöpleri Ve Yaz Müzikleri

Yazarlar

Bir Çin-Japon ortaklığı olan ama daha çok Japon İmparatorluk geleneğinden adını alan Mikadonun Çöpleri dünyada bilinen eski oyunlarından biridir. 41 tane renkli ve farklı puantajlı çubuktan oluşup,masaya rasgele bırakılan çubukların oynatılmadan tek tek çekilmesi kuralına dayanmaktadır. Yani içlerinden alınan her çubuğun sıfır hareketle çekilmesi kazanmanın yegane kuralıdır. Oyun globalize olmuş trendi kadar, meraklılarına dikkat buyurmakla da tanınır.

Şimdilerde tüm alışkanlarımızın, eğlencelerimizin ve anılarımızın sanal ortam araçlarına sığdırılması nedeniyle bu tür el ve akıl oyunlarına yabancı düşsekte, her birimizin bireysel datasında bu oyunların tadı hâlâ başkadır.Bu nedenle zamanın nasıl geçtiğini ancak iç ve dış datamızın yaşadığı mekan,araç ve uğraş tranfsferleriyle görmek mümkündür. 

Yaz tatili bu transferlerin önemli duraklarından birisidir. Tatil sadece eğlence tarzımızın,dinlenmemizin değil, yakınlarımızın, seçimlerimizin, elimizdeki araçların, ilgi ve anlam dünyamızın kuşak kuşak, kişi kişi nasıl öncelik değiştirdiğini,bu değişimlerin taraflarca sıradanlık ve dokunulmazlık arasında nasıl bölüşüldüğünü görmek açısından bir ayıklama süreci sayılır. Sevdiklerimizle aramıza giren yalnızlık, tanıdıklarımızla içimize giren yorgunluk ve akrabalarımızla yüzümüze vuran yabancılık halleri bu ayıklamanın yıllık notlarından birkaçı olarak zamanımıza işlenmektedir.

Tabi bu not edilişlerde kabul ve ret gibi öfke durumları oluşsada tatilin rehaveti her durumda galip gelmektedir. Jenerasyonların tercihleri çağın teknik rüzgarı karşısında olabildiğince farklılaşırken,büyüklerle küçüklerin, yaşlılarla gençlerin kırmızı çizgileri de giderek kalınlaşıyor. Bu adı konulmamış kopuş zemininde ortak duygusal formları yakalamak ancak kimi sanatsal argümanlarla mümkün olmaktadır. Bu oluşumda büyük pay müziğe düşmektedir. Pek çok sanat dalı bireysel tasarufun içinde boğulurken, müziğin ortak duygu yaratma sismolojisi yaşa ve başa bakmadan geçmişle şimdiyi buluşturabilme gücü sanatsal olanın insani olana yengisi de sayılır. Buna ilaveten İnternetin getirdiği müzikal plafform çeşitliliği, her yaştan insanın, anısına,moraline müdahale edebilmesini de sağlamaktadır. Film, roman,piyes,dans ya da diğer sanatsal performanslarda geri dönüşüm olağanağı sınırlı iken, müzikte geçmişe yolculuk sınırsız bir tekrara tabidir.

Bu yılın tatil ekonomisi daha çok Avrupa ile sınırlı kalırken, tatilde deniz, kum ve güneş üçlüsünü tercih edenler kadar, dost buluşmaları, sohbet, müzik ve yemek dörtlüsüde bir tercih olarak öne çıkmaktadır. Zaten müziğin ve yılların ağırlığını hatırlatan da bu tercihin konvansiyonudur.Hele bu hatıra konvasyonu annemizin mutfağı ve onun yarım asrı geçen tat nümayişi ile destekleniyorsa, tatilinizin suhuletle sonlanmaması için hiç bir sebep yoktur. Filiz Deniz’in deyimiyle ” Otel Maman”ın konforu, kalitesi sadece kafamızın değil, anılarımızın ve anlarımzın da renkli geçmesi için yeterlidir. Elbette bu tatil keyfinde Kürdistan’ın müzikal zenginliği, güzelliği ayrı bir yer tutmaktadır. Hayatının her anını müzikal tınılarla tarihe işleyen bir milletin fertleri için, müziğin nedenselliği siyasi ve bireysel bir reaksiyonerlik sayılmaktadır. Belki bu yüzden Kürtlerin her hal ve hayal mükabilinde direndiği, dirildiği ve yok saymayı yok ettiği tek başarlı aidiyetleri müziğidir. Dengbejlik külliyatı Kürtlere dünya mirası çapında bir marka olanağı sağlarken, modern zamanın araç ve arzularına paralel yeni müzikal kalite oluşturma gayretleri bireysel yeteneklerle yeni icra ve imkanlara imza atmaktadır. Bu icra hali teknolojisi sayesinde dışa aktığı kadar, dışta ki gelişmeleri de Kürdistan’a taşımaktadır. 

 Mesela geçtiğimiz günlerde Kürtlerin en az Kürt ve en çok Türk barındıran partisini ” Emperyalizme hizmet etmekle ” Suçlayan Balkan asıllı söz yazarı ve eski şarkıcı Şehrazat Kemali Söylemezoğlu’nu, Türk pop müziğinden çıkarırsak pop müzikleri Öikadodaki “kuli çubuğu”gibi iki puanlık olur. Ama tarihin ironisi bu ya Balkan asıllı bir saray torunu olan Şehrazat, bizzat kendi meslektaşı olan yüzlerce Kürt sanatçısının, savunduğu devletin emperyal hayallerinin mağduru olduklarını unutacak kadar müzik kültüründen uzaklaşıp, militarist egosuna sığınabiliyor.

Vakti zamanda,

  ” Su gibi aktı yıllar

Deryada bir damla kadar

Yaşadım, şahidimsiniz

Yıllar sizden kim korkar? “ diye gönülleri velveleye veren bir sanatçıdan efendilik beklemek elbette Kürtlerin sorunu değildir. Ancak söz konusu Türk kültür dünyası olunca Mikadonun Çöpleri gibi hangi çubuğu çekersek çekelim başka bir dil, kültür ve ya o başkalığın içinde doğmuş kişilerin hikayesinden öte bir sonuçta çıkmıyor karşımıza. Şehrazat Hanım, bu yorumu ile politik gelişmelere yabancı olmadığını belli ederken hiç olmazsa; altı milyon seçmenden, aynı seçmenin oyları ile meyhane sahibi olan soydaşlarından, banko vekilliklerle garanti alanların siyasi profilini inceleyip öylece suçlamada bulunsa kendisine haksızlık yapmamış olur.

Ve ayrıca İstanbul piyasasında yıllar yıllı söz yazarlığı yapan Kürt bestecileri, sesleri ile bu piyasayı dolduran İbrahim Tatlises, İzzet Altınmeşe, Burhan Çaçan, Belkkıs Akkale, Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Müslim Gürses, Ceylan Avcı, Hülya Avşar ve adını sayamadığımız onlarca meslektaşının birer mikado çöpü olduklarını rahatlıkla görecektir. Türkiye kültür sanat camisında herhangi bir çubuğu Kürtsüz kıpırdatmak ya da çekmek için ya birkaç asır beklemek gerektiğini ya da bütün “shangai çubuklarının” Kürt oIduğunu kabullenmenin bir müzikal realite olduğunu bilmemesini de yaşına veriyoruz. Ancak çeyrek asırlık sanat hayatını geride bırakan ve hümanizmanın tüm tellerinde ve teşbihlerinde söz oynatan bir sanatçının bile günün sonunda devlet memurluğuna soyunması Türkiye sanat ortamın nasıl bir kültürel ve düşünsel kriz içinde olduğunu bundan daha iyi de anlatılamaz. 

Biz Şehrazat hanımı, Mikadonun Çöplerini oynamaya davet edip, kendi kendisine saygı duymasını dilerken, annemizin, dost sohbetlerimizin ve kendi müzikal kültürümüzle tatilimizin tadını çıkarmaya bakalım. 

Tatil boyunca klasik müzikte Thomaso Albinoni’nin Adagio’su, Mahler’in 5.Senfonisi ve Gabriel Faure’nin Pavane’si sabahlarımızın klâsiği olurken, öğlen menüsü niyetine; Beser Şahin’nin eşsiz yorumu ile Kirmanciyê, Ozan Irmak’ın Berf’i ve Ferit Sevim’in Demsal Bayîz Bû’sunu dinlemek ayrı bir tat kattı havamıza. Akşamları ise Pervin Çakar’ın Ave Maria’sı, Celin Dion ve Fred Mercury’nin Feat’i ve İndila’nın Mini World adlı parçaları feleği müzikle çembere almak kadar, kültürlerin nasıl iç içe geçtiğinin bir ispatı gibi geldi geçti. 

Müzikle kalın

İyi tatiller, bol eğlenceler….

İlginizi Çekebilir

Nijeryalılar, komşu ülke Nijer’e yönelik olası askeri müdahaleden endişeli
Ali Engin Yurtsever: Seçilmiş Temsilciler ve Diaspora

Öne Çıkanlar