Daha önceki toplantılardan sızdırılan bilgilerde ve Peşmerge yetkililerinin verdikleri demeçlerde, Kürdistan’ın müttefikleri ile Kürdistan’a dost olan ülkelerin, Peşmerge güçlerinin bir parti gücü olmaktan çıkarılıp ulusal bir güç haline gelememesi nedeniyle endişe duydukları hissediliyordu. Endişelerinin seviyesi uyarıya kadar yükselmiş oldu. Her iki partinin (KDP ve KYB) bu şekilde devam etmesi halinde bu durumun ABD ve müttefiklerin desteğini etkileyeceği açıkça ifade ediliyor artık.
Kürtlerin söz konusu uyarıları görmezden geldiği aşikardır; bu nedenle geçtiğimiz günlerde IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon Güçlerinin Komutanı Matthew McFarlane, üst perdeden ve dünya kamuoyu önünde yüksek sesle şöyle bir açıklama yaptı: “Eğer Kürdistan Hükümeti imzalanan mutabakata ve reformlara uymayacaksa, ABD Savunma Bakanlığı askeri ve güvenlik yardımı sağlamaya devam edemeyecek.”
Koalisyon komutanı Peşmerge Bakanının görevinin başında olmamasının kurumu zayıflattığını ve Peşmerge güçlerinin birleşme sürecini sekteye uğrattığını söyledi. “Bu nedenle Kürdistan Bölgesi’ni iyi niyet göstergesi olarak bir an önce Peşmerge Bakanlığı’na bir bakan atamaya teşvik ediyoruz” dedi.
Bu akıllarda sadece soru işareti oluşturmuyor, aynı zamanda KDP ve KYB’nin neden bu şekilde davrandığına hayret ediyorum? ABD ve müttefikleri Peşmerge güçlerine silah veriyor, onları eğitiyor ve maaşlarının bir kısmını ödüyor. Bunun karşılığında da KYB ve KDP’den ağır bir talepte de bulunmuyorlar. Sahip oldukları ve parti organları ile yetkililerin gözetiminde olan silahlı güçlerin hükümet çatısı altında birleştirilmesini ve hükümet yetkililerinin denetimi ait olmalarını talep ediyor. Ancak her iki parti de bunu yapmaya istekli değil.
KYB, Mam Celal’in partisi. Mam Celal’in oğlu KYB’nin hükümet içerisindeki ekibine başkanlık ediyor ve aynı zamanda başbakan yardımcısı. Ancak buna rağmen KYB, kedni silahlı güçlerini onun komutası altına alınmasına hazır değil. KDP’de Barzani’nin partisi ve Barzani’nin oğlu şu anda KDP’nin hükümetteki ekibinin başında, başbakan olarak görev yürütüyor. Ne var ki KDP de silahlı güçlerinin komutasını ona devretmeye yanaşmıyor.
Bu çıkmaz öyle bir hal aldık ki, ABD açık bir şekilde taraflara söz konusu talepleri yerine getirmedikleri takdirde verilen desteği keseceklerini ve onlara sırtlarını döneceklerini söylüyor. Buna rağmen KDP ve KYB uyarıları dikkate almıyor.
Böylesi bir tutumun arkasında gizli nedenlerin olması sadece dikkat çekici değil, aynı zamanda şüphe uyandırıcıdır. Her iki taraf da Peşmerge güçlerinin birden fazla ortak bölük veya tugay çatısı altında birleştirilmesinin silahlı güçlerin ellerinden alındığı anlamına gelmediğini biliyor. 1990’ların başında her iki taraf güçlerinin bir kısmını birleştirip ortak bir tugay oluşturdular, ancak birbirlerine karşı savaşmaya başladıkları anda bu birlik yarım saat içinde dağıldı. Hatta barış sürecinden sonra, koalisyonun gözetiminde birleşen ve IŞİD’e karşı silahlandırılan güçlerin de hükümetin birleşmesi ve aralarındaki stratejik anlaşma sonrasında 16 Ekim’de ne kadar çabuk dağıldığını gördük.
Şu anda bile herhangi bir baskı altında ve herhangi bir isim altında silahlı güçlerinin birleştirilmesi karıştırırlarsa, olası bir olumsuz durumda ve birbirlerine karşı tehlike hissettikleri anda birleşen güçler yeniden “babalarının evine” geri döner. Bunu neden sorun haline getirdiler ve Kürt dostların tepkisine yol açacak bir soruna dönüştürdüler anlamıyorum. Bu öyle bir sorun ki dost ve müttefiklerin sırtını Kürt meselesine tamamen dönmesiyle de sonuçlanabilir. ABD’yi ve Kürdistan’daki müttefikleri giderek hayal kırıklığına uğratan böylesi bir sorundan şüphe duymak sizce de mantıklı değil mi?
Peşmerge Bakanı ne istifa etti ne de görevinden alındı ancak iki yıldır görev yapmıyor. Söylentilere göre görevinin başına geçmesine müsaade edilmiyor. Geçtiğimiz hafta medyaya yansıyan haberlere göre Goran Hareketi’nin hükümetteki Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı üç haftalığına izne çıktı. Aynı gün yine Goran Hareketi’nin Maliye Bakanı üyesinin yerine vekaleten biri atandı. Peşmerge Bakanlığı’na da vekaleten bir bakan atayıp Kürdistan Bölgesi’ndeki müttefiklerin endişeleri giderilemez miydi?
Belki de ABD ile Kürdistan Bölgesi ve Peşmerge güçlerini destekleyen ülkelerin endişe ve hayal kırıklığı sadece bu konuyla sınırlı olmayıp, Peşmerge meselesini bahane olarak kullanıyor olabilirler. Aksi takdirde Kürdistan’daki silahlı güçlerin ulusal bir güç haline gelmesinin hiçbir temelinin olmadığını biliyorlar. Çünkü söz konusu güçler parti temeli üzerinde oluşturulmuşlar. Birleşmeleri için daha önce pek çok deneme başarısızlıkla sonuçlandı.
Müttefikler, söz konusu güçlerin parti nezdinden çıkarılıp hükümetin kontrolüne verilmesi için IŞİD’e karşı mücadelenin başlangıcından bu yana Peşmerge Güçlerini resmi olarak silah, eğitim ve hatta mali desteğini devam ettirmişti. Ancak çabaları karşılıksız kaldı. Diyelim ki, onların gönlü olsun diye güçlerini birleştirseler dahi her hangi bir parti mensubunun yapacağı bir telefon görüşmesiyle dağılır ve yeniden parti güdümünde hareket etmeye başlarlar.
Eğer müttefikler, Kürdistan Bölgesi’nde partisiz bir güce sahip olmak isteselerdi, ABD’nin sağladığı mali yardım, silah ve askeri malzemeleriyle bu iki partili gücün dışında bir ulusal güç oluşturmaya yetecekti. Ancak bunu yapmadılar. Aksine KYB ve KDP’nin güçlenmesi için değirmenlerine su taşımaya devam ettiler. Her ayrıntısına kadar biliyorlar, verdikleri silah ve askeri teçhizatın ne kadarının taraflarca aralarında bölüşüldüğünü ve müşterek kuvvetlerin arasında dağıtıldığını biliyorlar, ama bunu görmezden gelerek Peşmerge Güçleri’ne destek vermeye devam ediyorlar.
Kürdistan Bölgesi iki gerçek tehditle karşı karşıya kalmıştır. Ensar el-İslam ve IŞİD. Söz konusu çatışmalar sırasında ABD ve müttefiklerinin yardımı ve desteği olmasaydı, Peşmerge Güçleri bu tehditlerle tek başına mücadele edemezdi. Şu anda bile bölgesel güçler ABD ve müttefiklerinin korkusu olmasa Kürdistan’a karşı her gün yeni güç ve gruplar oluşturup üzerimize gönderebilirler. Yani Kürdistan’ın istikrarını ve barışını koruyanlar hâlâ ABD ve müttefikleridir. Dolayısıyla hangi sebeple olursa olsun Kürt dostlarının halkımıza sırtlarını çevirmesine mahal vermemeliyiz.