Kadın sorunu hakkında yeniden düşünmenin ve konuşmanın zamanı. Zira genel gidişatın içinde devletlerin zirvesinde insan haklarına saygı duymayan liderlerin çoğaldığı bir dönemdeyiz. Bu liderler kurdukları kabine ve rejimlerle dünya düzenine yön verirken, kadın haklarını küçümseyen tavırlar sergiliyor
Üstelik aynı liderler; hukuksal, kültürel ve ekonomik anlamda kadınlar için ilerleme sağlamış toplumlarda iktidara geliyor.
Bu durum söz konusu ülkelerde pek çok sorun üretirken, aynı ülkelerin imzacı olduğu kimi uluslararası sözleşmelerin geleceğini de riske atıyor. Ülkelere özgü; kadın, yaşlı ve çocuk haklarındaki ihlallere ek olarak uluslararası arenada da öngörülmez bir eşitsizlik dönemi ufukta görünüyor.
Trump’ın, Hillary Clinton’un ardından Kamala Harris’in karşısında da cinsiyetçi söylemlerle başarı kazanması Amerika’nın sınırları dışında da etkilere sahip. Üstelik bunu yaparken ülkenin küresel caydırıcılık gücünü demokrasi ve eşitlik aleyhine kullanacağını taahhüt ederek toplumun büyük bir kısmını da arkasına aldı. Bu kötülük hali ne bir film senaryosu, ne bir anket ne de bir kulis bilgisi. Ayrımcılık ve cinsiyetçilik artık bir Trump gerilimi olarak politik arenanın bir bloku.
Bu nedenle 25 Kasım kadına karşı şiddetle mücadele günü ve benzer pek çok uluslararası kazanım için alarm zillerinin çaldığını söyleyebiliriz. Zira Birleşmiş Milletler hem eski kazanımları hem de kimi farkındalıkların yeniden tahkimi için 25 Kasım’ı ilan etme ihtiyacı duymuştu.
Özellikle Cedaw Sözleşmesinin 1979’da BM Kurulunda kabulü ve 1981 itibariyle yürürlüğe girmesi 2.Dünya savaşı sonrasında kadınlar için ciddi politik farkındalık oluşturmuştu. CEDAW’ın üye devletlerce imzalanması kadın haklarını 9 temel insan hakkından biri saymış ve devletleri hukuksal bazda sorumlu kılmıştı. Bu hukuksal bağlamın kilit noktasını toplumsal cinsiyet eşitliği oluşturmuş ve bu sözleşme kendinden sonraki dönemlerin teorik çerçevesi olmuştur. Bu teori hem sivil ve kamusal otoritenin işbirliğini hem de toplum ile kadın hareketleri arasında kısmen anlayış kültürünü teşvik etmeyi başardı.
Bu kültürel sirkülasyonla Dördüncü Dünya Kadın Konferansının 1995’te Pekin’de düzenlediği forumda çok daha vizyoner kararlar alındı. Pekin Deklarasyonu kadın mücadelesini soğuk savaşın eklektik ideolojik algılarından azad ettiği gibi, yeni çağa hazırlık manifestosu olarak şekillendi.
Günümüzdeki hedeflerin karakterini biraz da bu şekillenme oluşturuyor. Pekin Deklarasyonu kimlikler ve kıtalar arasındaki sosyo kültürel ve ekonomik farklılıklar üzerinden ulusal ve uluslararası birikimleri kaynaştırırken, yatırım ve yaptırım gücü ile yapısal sorunları devletlerin gündemine taşıdı.38 maddelik Pekin Deklarasyonu şu ana kadar başarısız olmuş değil. Ancak sağcı hükümetlerin çoğalması, siyasal dinci akımların yeniden organizesi, gelir dağılımındaki uçurum ve şiddetin global ölçekte yayılması kadın hareketlerini daha fazla teori üretmeye zorluyor.
2025 yılı aynı zamanda Pekin Deklarasyonunun 30’uncu yıldönümü ve o dönem deklarasyonu alkışlayan Hillary Clinton’un ülkesi kriz sever bir adamın başkanlığına emanet. İklim sorunu, dijital tehlikeler, yaşlıların değersizleştirilmesi, çocukların şiddete maruz kalması, gıda ve su kaynaklarının kıtlığı, ev emeğinin hesaplanmaması, sağlık hizmetleri, eğitimin kısıtlanması ve kayıt dışı çalışma koşullarının giderek artması milyonlarca insanın yaşam hakkını şimdiden etkiliyor. Elbette bu devasa sorunlar devlet dışı aktörlerle değil, devletlerin sosyal ve hukuksal imkanları genişletmesi ve liderlerin demokratik kurumlarca denetlenmesi ile yeniden yol alabilir.
Trump’ın insan haklarında açtığı gedik karşısında kadın hareketlerinin daha çok mesai harcamaları artık politik bir zorunluluktur. Zira insan haklarını manipüle eden ve kadınların hukuksal eşitlik talebini görmezden gelen hükümetlerin kendisi politik sorunların kaynağı durumunda. Bu açıdan 25 Kasım’ı konuşurken Trump geriliminin yaratacağı her olaydan ilk aşamada kadın haklarının etkileneceğini bilmek gerekiyor. Zira yer yüzü artık fazlasıyla büyük ve küçük Trump kaynıyor.
Yine de yazıyı Pekin Deklarasyonun 14-15 ve 25.maddedeki tespitlerle bitirmek istiyorum.
“ 14- Kadın hakları, insan haklarıdır;
15- Eşit haklar, fırsatlar ve kaynaklara ulaşım, aile sorumluluklarının kadın ve erkek tarafından eşit paylaşılması ve aralarında uyumlu bir ortaklık bulunması, kendilerinin ve ailelerinin iyiliği kadar demokrasinin sağlamlaşması için de çok önemlidir.
25 – Erkekleri, eşitliğe yönelik bütün faaliyetlere tam katılımda bulunmaya teşvik etmeye ”
Davet ediyoruz…