Kenan Azizoğlu: Ateşle dövülen; tarihin ve direnişin kahramanları

Genel

Beni tanıyorsunuz… Bana dokundunuz, hayatınızın bir köşesinde beni buldunuz. Belki eski bir kapının menteşesinde, belki bir köprünün sağlam omurgasında, belki de Munzur Dağları’ndan yankılanan bir şarkının kıvrımlarında. Ama kim olduğumu hiç düşünmediniz. Merak etmeyin; kendimi tanıtacağım. Fakat önce, ateşin ve zamanın içinden geçip nereden geldiğimi anlatmalıyım..

Tarih dediğiniz, ateşle dövülmüş bir irade gibi ilginçtir.

İnsanlık önce hayvan kemiklerinden yapılma aletlerle işe başladı. Sonra baktıki bu iş böyle gitmiyor, beni buldu. Milattan önce 1400’lerde Hitit dökümhanelerinde, ateşle ve karbonla dans etmeye başladım. Roma lejyonlarında zırhlara dönüştüm, Orta Çağ’da şövalyelerin kalkanlarına işlendiğimde savaşlar farklılaştı.

Ama gerçek anlamımı bulmam binlerce yıl sürdü.

Tarihçi Will Durant’ın söylediği gibi, ”Uygarlık benimle başladı.” Haklı, ama eksik. Çünkü benden önce uygarlık değil, daha çok orman kanunları hüküm sürüyordu. Ben, insanlığın doğayla savaşındaki ilk müttefikiydim. Ancak doğaya karşı verilen savaşın silahı olmaktan, insanlık tarihindeki zulme karşı direnişin simgesine dönüşmem biraz zaman aldı.

Bu dönüşüm, ateşle dövülmüş, her darbede daha güçlü hale gelen bir halkın hikayesiydi. Kürtlerin mücadelesiydi.

Ve ben, O günden sonra

Cudi Dağı’nda yankılanan bir stran oldum, Zap Vadisi’nde direnişin köprüsü, Botan’da bir efsanenin dirildiği destan oldum.

Kimim ben…?

Çeliğim ben çelik…

Ateşle yoğrulan bir iradeyim.

Zap Suyu’na köprü oldum, Diyarbakır zindanlarında çelikten bir direnç. Ağrı’nın doruklarında yankılanan bir stran oldum, Dersim’in soğuk sularında parıldayan bir umut.

Her nasırlı elde, her mücadele ateşinde yeniden şekillendim.

Tanklardan direnişe: Kim gerçekten güçlü?

Türkiye siyaset sahnesinde bazıları konuşmayı sever. Mesela, “Kobani düştü, düşecek!” diyenler. Bu cümle, tarihe geçen bir kehanet hatası oldu. Kobani düşmedi, ama bu kehanetin sahiplerinin itibarı yerle bir oldu.

Tankları, topları vardı ama ne eksikti?

İrade…

Mazlumların özgürlük aşkıyla dövdüğü çeliği anlamadılar.

Napolyon, “Tanrı hep büyük orduların yanındadır,” demişti. Çok havalı bir laf, ama yanıldı. Napolyon’un Grande Armée’si Moskova’nın karları arasında eridi. Kürt halkının üzerine sürdükleri IŞİD’ise Kobani’nin sokaklarında Kürtlerin kahramanları tarafından bozguna uğratıldı.

Tarihçi Eric Hobsbawm, “Ellerinde çekiç olanlar her şeyi çivi olarak görür,” der. Türkiye devleti de Kürtleri böyle gördü: Bükülmesi gereken bir çivi. Ama unuttular ki, bir kez ateşte yoğrulan o çivi yalnızca bükülmez, aynı zamanda direnişi şekillendiren bir sembol olur.

Kürt statüsüz kalsın diye her yola başvurdular

Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in, “Yalan ne kadar büyük olursa inananlar o kadar çok olur” sözünün en sadık takipçileri oldular.

Hayaller kurdular, kuruyorlar, ‘ 82 Halep, 83 Kerkük, 84 Musul’ diye.

Hayal kurmayı ve yalan atmayı seviyorlar, ama en çokta kurguladıkları hayale ve attıkları yalana inanmayı seviyorlar.

En son yalan da 26 Aralık tarihinde Savunma Bakanlığı ‘’Tişrin barajı’SMO’nun denetiminde dedi. Yalan 1 saat sonra QSD Basın Sözcüsü Ferhat Sami’nin gün, saat ve dakka verilerek ortaya çıkarıldı. Ne gam onlar yalan atarlar, inanan olmaz ise daha da büyük yalan atarlar. 

Oysa ki Goebbels’in peşine takılmak yerine Oscar Wilde’nin   “Hayaller ve gerçekler yarışır. Hayaller hep önden gider ama her zaman gerçekler kazanır.” sözünü dinleselerdi belki bu kadar savrulmazdılar.

Çeliğin Gücü ve Onu Anlamak

Beni hep “güç” deyince hatırladılar. Sanki başka işim yokmuş gibi tankları, kılıçları, mermileri sırtıma yüklediler. Ama güç dediğin şey, yalnızca patlayan bir top ya da sallanan bir kılıç mı? tabi ki Hayır.

Ben çeliğim, her yerdeyim.

Bir köprünün ayağında, bir rüzgar türbininin kollarında da güç var. Bir çocuk parkında salıncağı taşıyan halatlarda ya da bir piyanonun tellerinde saklı o ince, narin güç de benim. Şimdi, İsveç’de çeliğin özüme işlenişi değişiyor; hidrojenle beslenen fırınlarda yeniden doğuyorum.

Bu, yalnızca bir teknoloji devrimi değil, bir anlam devrimi. Artık duman yerine temiz bir nefes veriyorum gökyüzüne. O eski, kara kömür ateşlerinin isli hikâyelerini geride bırakıyorum.

Eskiden kömür dumanıyla kara kara düşünüp dururdum; artık mis gibi bir nefes alıyorum. Hem çevreci oldum hem de hâlâ gücüm yerinde!

Eski dünyadan miras kalan dumanlı hikayelerimi ardımda bırakıyorum.

Savaşlardan öğrendiklerimle şimdi barışı örüyorum. Çocukların elleriyle dokunduğu oyuncaklarda, gökyüzünde süzülen bir uçakta ya da geleceğe nefes olacak bir köprünün temelinde varım.

‘ Kül olup savrulmadık, kor olup yandık’

Mazlumların iradesi, tankın namlusundan daha güçlüdür. Ahmed Arif’in dediği gibi:

“Kül olup savrulmadık, kor olup yandık.”

İşte ben o korun ta kendisiyim! Bir halkın umutla yoğrulmuş çeliği. Tanklara karşı direnişte, sömürgecilik tarihine karşı özgürlük yürüyüşlerinde olanım.

Esad Sonrası: Kuzeydoğu Suriye’de ateşle dövülen irade

Suriye’nin kuzeydoğusunda, savaşın izleri yalnızca şehirlerin taşlarında değil, halkların yüreklerinde de kazılıydı. Kürt halkı, Rojava’nın bereketli topraklarında yalnızca bir direniş değil, yeni bir yaşam inşa etti. Afrin’in zeytin dallarından Kamışlo’nun taş sokaklarına kadar uzanan bu yaşam, zulme karşı koymanın ve özgürlüğü savunmanın bir abidesi oldu.

Ama özgürlüğün her kıvılcımı gibi, Rojava da saldırıların hedefi oldu. Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik tehditler, tankların palet izlerinden, gökyüzünde süzülen insansız hava araçlarının karanlık gölgelerine kadar her yerdedir.

Ancak unuttukları bir şey var: Mazlumların iradesi, zulmün silahlarından her zaman daha güçlüdür. Kobani’de başlayan direniş, Serêkaniyê’nin sokaklarında devam etti; her mermide, her barikatta yeniden dövüldü.

Ben, o direnişte şekillenen çeliğim. Rojava’nın özgürlükle örülmüş zeytin dallarında, Fırat’ın serin sularında, direnişin kurduğu her barikatta yeniden parladım.

Çeliğin Sonsuzluğu

Adorno’nun dediği gibi: “Mücadele, var olmanın en saf biçimidir.” Bu saf mücadelede ben hep vardım. Ama ben sadece bir araç değilim; tarih beni bir direniş anıtına dönüştürdü.

Çeliğim ben çelik.

Zalimlerin tahtını kıran çekicim, mazlumun kalkanıyım.

Her özgürlük sloganında, her umut dolu adımda yeniden şekillendim.

Ateşte dövüldüm, darbelerle güçlendim.

Cudi’de bir stran, Kandil’de bir ağaç, Hasankeyf’in kayalıklarında bir anıt oldum.

Ben, bir halkın umutla dövdüğü çeliğim.

Rojava’nın özgürlük nefesiyle güç bulan çelik, geleceğe ışık saçan bir yol oldum.

 

İlginizi Çekebilir

Mustafa Yeneroğlu DEVA Partisi’nden istifa etti
Finlandiya: Deniz altyapısına müdahale edilmesine yanıt vereceğiz

Öne Çıkanlar