Hüsamettin Turan: Dil, Kimlik ve Kültürel Haklar; Kürtçenin Varlığı ve Güncel Tartışmalar Üzerine Bir İnceleme

GenelGündem

Dil, bir toplumun kimliğini, tarihini ve kültürel birikimini taşıyan en önemli unsurlardan biridir. Devletlerin ulusal birlik politikaları çerçevesinde dilleri inkâr etmesi, yalnızca bir iletişim aracı olan dili değil, aynı zamanda bir halkın kimliğini de hedef alır. Kürtçe, tarihsel süreçte bu tür inkâr politikalarının muhatabı olmuş dillerden biridir. Tarihsel belgeler, uluslararası hukuk metinleri ve dilbilimsel çalışmalar, Kürtçenin zengin bir edebi geleneğe sahip, köklü bir dil olduğunu ortaya koymaktadır.

Özellikle 20. yüzyılda ulus devlet anlayışının yaygınlaşması, birçok ülkede tek dil ve tek kimlik politikalarını beraberinde getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çok dilli ve çok kültürlü yapısının aksine, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde dil ve kimlik politikaları farklı bir yön kazanmıştır. Bu süreçte Kürtçenin kamusal alanda kullanımı yasaklanmış ve resmi söylemde inkâr edilmiştir. Ancak uluslararası akademik çalışmalar ve diplomatik belgeler, Kürtçenin bir dil olarak varlığını, tarihsel kökenlerini ve edebi derinliğini ortaya koymaktadır.

Kürtçenin varlığını ortaya koyan belgeler arasında en dikkat çekici olanlardan biri, eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile dönemin Türk yetkilileri arasında geçtiği iddia edilen diyaloglardır. Bu anekdot, bir dilin inkâr edilmesinin bilimsel ve diplomatik düzeyde nasıl bir çelişki doğurduğunu göstermesi açısından önemlidir. Kürt edebiyatının önemli isimlerinden Ahmed-i Ceziri’nin (Diwana Ciziri) şiirleri üzerinden yapılan çeviri karşılaştırmaları, Kürtçenin zengin bir söz varlığına sahip olduğunu ve bu yönüyle uluslararası dillerle eşdeğer bir yapıda bulunduğunu göstermektedir.

Son dönemde, İYİ Parti Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş’in Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşmada, Kürtçe hakkında sarf ettiği ifadeler kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Türkeş, konuşmasında Osmanlı Türkçesinin Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluştuğunu belirterek, “Bugün doğu ve güneydoğu bölgelerimizde Kürt vatandaşlarımızın konuştuğu dil, bilim insanlarının araştırmalarına göre bu üç dilin kelimelerinden meydana gelmiş ve 8 bin 200 kelimeden oluşan bir diyalekttir” ifadelerini kullanmıştır. Bu açıklamalar, Kürtçenin zenginliği ve bağımsız bir dil olarak varlığı konusunda bilimsel verilerle çelişmektedir.

Türkeş’in bu ifadeleri, çeşitli kesimlerden tepki almış ve hukuki süreçleri de beraberinde getirmiştir. Avukat Bişar Abdi Alinak, Türkeş hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçlamasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Alinak, dilekçesinde Kürtçenin Hint-Avrupa dil ailesine mensup, 918 bin 123 kelime haznesine sahip bir dil olduğunu ve dünya sıralamasında sekizinci sırada yer aldığını belirtmiştir. Ayrıca, Türkeş’in ifadelerinin bir halkın dilini ve varlığını yok sayan üstenci bir bakış açısını yansıttığını vurgulamıştır.

Uluslararası hukuk bağlamında, UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Atlası, Kürtçeyi bölgesel çeşitlilikleriyle birlikte incelemekte ve bu dilin korunması gerektiğini vurgulamaktadır. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), bireylerin kendi anadillerinde eğitim görme ve kültürel kimliklerini yaşatma hakkını güvence altına almaktadır. Türkiye’nin de taraf olduğu bu uluslararası sözleşmeler, dilsel çeşitliliğin korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Dilbilimsel açıdan bakıldığında, Kürtçe Hint-Avrupa dil ailesinin İranî koluna mensuptur ve tarihi kökenleri MÖ 1. binyıla kadar uzanmaktadır. Kürtçenin lehçeleri arasında Kurmanci, Sorani ve Zazaki gibi önemli gruplar bulunmaktadır. Akademik çalışmalar, Kürtçenin edebi geleneğinin yalnızca sözlü kültüre değil, yazılı metinlere de dayandığını ortaya koymaktadır. Ahmed-i Ceziri, Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyran ve Ehmedê Xanî gibi Kürt şair ve düşünürler, Kürt edebiyatının klasik dönemine önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Dilsel hakların tanınması ve korunması, sadece bir insan hakları meselesi değil, aynı zamanda demokratikleşme sürecinin de bir göstergesidir. Kürtçenin inkâr edilmesi, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle çelişmekte ve uluslararası hukuk açısından da sorunlu bir durum teşkil etmektedir. Günümüzde dil hakları konusunda ilerleme sağlanmış olsa da, Kürtçenin kamusal ve akademik alanda hak ettiği statüye kavuşması, kültürel çeşitliliğin korunması açısından önemli bir adımdır.

Kaynaklar:

UNESCO Tehlike Altındaki Diller Atlası

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)

Van Bruinessen, M. (1992). *Agha, Shaikh and

İlginizi Çekebilir

Mardin: Kayyım 62 işçiyi daha işten çıkardı
İsrail ordusunun Refah operasyonunda 2 Filistin polisi hayatını kaybetti

Öne Çıkanlar