İmralı zindanında esir bulunan sayın Öcalan tarafından yapılan açıklama gündemi belirledi. Ancak bu belirleme, dinleyen herkesin kendi beklentisine göre oluşan gündemin tartışılması şeklinde gerçekleşti. Kim ne anladıysa, ne anlamak istiyorsa o pencereden bakarak bir gündem yarattı. Bu tartışmalar daha da sürecektir. Sürmesi doğal karşılanmalı, çünkü tartışma ortamının olması sağlıklıdır. Ayrıca fikirler tartışıldıkça netleşir ve doğruya ulaşırlar. Pratikte sınanınca yanlışlarından arınırlar.
Türk devletinin Kürtlere bakışı bellidir. Kuruluşundan itibaren kan kusturan bu devlete karşı Kürtlerin de bakışı bellidir. Hiç unutmadan bugüne geldiğimiz ve hafızamıza kazılı olan “Dijminê bav û kâlâ nâbe dostê lawa.” Sözünü her an hatırlayarak yaşadığımızı bilmeleri gerekir. Çünkü bu sözün bedelini en ağır bir şekilde ödedi Kürt halkı.
Görülüyor ki sayın Öcalan ile uzun süreli bir müzakere döneminin ardından bu noktaya gelindi. Her ne kadar üst perdeden konuşmaya çalışsalar da kabul etmeleri gerekir ki, yürüttükleri savaş kendileri açısından istedikleri zaferi sağlamadı. Onca insanlık ve savaş suçu işlemelerine, iki kişinin bile yan yana gelmesini engellemeye çalışmalarına, hapishanelere, baskılara ve anti demokratik faşizan tüm uygulamalara rağmen yenildiler. Bu tespiti yapmadan yol yürüyemeyiz. Türk devleti Kürt isyanını bastıramadığı gibi, liderinin ayağına gitmek zorunda kaldı. Şimdilik susuyorlar ama yakında başta ceza hukuku olmak üzere anayasa dahil olmak üzere bir çok değişikliği yapmak zorunda kalacaklar. Hasta tutsaklar, ceza davaları her şey gecikerek de olsa gündeme gelecek ve kısmen de olsa çözüme kavuşacaktır. Bunları zamanı gelince göreceğiz.
Açıklama beklentilere göre karşılandı. Siyasi süreci takip edenler bir fesih ve silah bırakma çağrısının geleceğini tahmin ediyorlardı. Henüz Kurdistan özgürlük Hareketi tarafından bir cevap verilmedi, muhtemelen değerlendirilme yapıldıktan sonra açıklama yapılacaktır. Silah bırakılma kararı ne anlamda olacak, sadece Türk devletine karşı mı, yoksa genel olarak mı bırakılacak? Bu henüz net değil. Orta Doğu bir bütün olarak belirgin olmasa bile savaşın tam ortasındayken Kürtlerin tam anlamıyla silah bırakması mümkün değildir. Hiç kuşkusuz böyle bir durumda başta Türk devleti olmak üzere diğer devletler hemen barış antlaşmasını rafa kaldıracaktır.
Öte yandan bir değişim ve dönüşüm kendini dayatmaktadır. Türk devleti bu devlet anlayışıyla gideceği noktaya çoktan ulaşmış bulunuyor. Çöken ekonomi, dağılan ve çürüyen toplumsal yapı ve işlerliğini yitirmek üzere olan bürokrasi yaşanacak depremin habercisi durumunda. Bir yüzyıl daha savaşacak gücü kalmadı.
Öte yandan Kürtler özellikle son elli yılda onbinlerce evladını özgürlüğü adına toprağa verdi. Sürgünlere savruldu. Hapishaneler ikinci adresi oldu. Ve dünyanın gerçeği statü sahibi olmadan savaşmaya devam edebilirler ama sözlerinin dinlenilmesi, bir karşılık bulmaları için bir şekilde statüye kavuşmaları gerekiyor. Elbette Türk devleti ve halkının demokratik olması hem kendileri, hem de bölge devletleriyle olan ilişkileri açısından sağlıklıdır. Yine gerçeği yazmak gerekir; bu Kürtlerin görevi değildir. Türk halkının kendi sorumluluğu altındadır. Kürtlerle savaşmadıkları sürece ekonomik kaynaklarını kendi halkına harcayabilir, güvenlik adını verdikleri baskı yasalarını kaldirabilirler. Elbette bunu kavrayacak bir toplumsal bilincin oluşması da gerekir.
Genel umutsuzluk yayan kanı sanki her şeyin olup bittiği üzerinedir. Oysa henüz yeni başladı her şey. Ve pratik saha açıklama yapmadı. Bir adım atıldı ve karşılığı beklenecek. Kürt halkın çok şeyini verdiği Kurdistan Özgürlük Hareketi bunca bedelin karşısında geri mi dönecek, tarihin en parlak koşullarının olduğu bir dönemde hepsini elinin tersiyle itecek mi, hafızasını kaybetmiş gibi mi devam edecek? Kurdistan Özgürlük hareketi demek tanınmadı, tanınmak istenmedi.
Neredeyse her eve bir parça ateş düştü, neredeyse her Kürt ulusal bilincini bu hareketin sayesinde geliştirdi. Bu bedeller öyle kolay kazanılmadı, öyle kolay da harcanmayacak. Bir zindanda çürütülmeye çalışılan sayın Öcalan başta olmak üzere tüm tutsaklarımızın görüntüleri içimize taş gibi oturdu. Bunlar hep yazılıyor hafızaya. Yok öyle unutup gecmek.
Tarihsel bir eylemi gerçekleştirmek için irade zorunludur. Ancak o iradenin gerçekçi olması ve nesnel zorunluluklara uygun düşmesi gerekir. Aksi halde o irade hem kendini, hem de tarihselliğini yitirir.
Belki bir iki yıllık bir süreç içinde Kürtler olarak zor zamanlar yaşayabiliriz, ancak göreceğiz ki bu zor zamanlar geçecek ve bu yüzyıl Kürtlerin tarih sahnesine görkemle çıkışına öncülük edecektir. Özgür bir toprak parçasına doğru…