Behice Feride Demir: Paris-Hewlêr Arasında Diplomasi Trafiği

Yazarlar

Son dönemlerde, Washington’dan sonra dünyanın en hareketli başkentlerinden biri de Paris’tir. Özellikle Donald Trump’ın Beyaz Saray’a ikinci kez seçilmesinin ardından, müesses nizamı hedef alan açıklama ve uygulamaları dünya diplomasisini alarma geçirirken, aynı nizamın deneyimli başkentlerinde ekonomik ve siyasi tedbirler art arda gündeme geldi.

Bu tedbirlerin Avrupa ayağı, Fransa liderliğinde geniş çaplı buluşmalara sahne olurken, aynı zamanda Avrupa’da rehavet, refah ve riskleri yeniden ele alan tartışmaları da beraberinde getirdi. Trump’ın NATO tehdidi, Ukrayna’daki kanlı savaşı “nadir elementler” için pazarlığa çevirmesi ve son olarak gümrük vergileri üzerinden başlattığı ticari gerilim, Avrupa için bardağı taşıran son damla oldu.

Ukrayna savaşı öncesi ve sonrasında Avrupa liderliğini büyük ölçüde İngiltere’ye kaptıran Paris yönetimi, anlaşılan o ki ikinci Trump dönemine iyi hazırlanmış.

Bu nedenle, son bir haftada Cumhurbaşkanı Macron’un gerek yüz yüze gerekse telefonla yaptığı görüşmelerin sayısı dikkat çekiciydi. Macron, haftanın ilk gününü Kahire’de geçirirken İsrail-Filistin savaşında “iki devletli çözüm” önerisini tekrarladı. Filistinli mültecilerin yaşadığı sorunlar için tıbbi destek sözü verdi ve Filistin devletini tanıma niyetini dünya kamuoyuna açıkladı. Ayağının tozuyla başkente dönen Cumhurbaşkanı, Ortadoğu’nun diğer kanayan yarası olan Kürdistan meselesinin son hâlini değerlendirmek üzere, Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’yi A tipi protokolle Élysée Sarayı’nda ağırladı.

Görüşmede neler konuşulduğu bilinmese de, Neçirvan Barzani’nin Twitter hesabından yapılan açıklamaya bakıldığında; son 35 yıllık Fransız-Kürt ilişkilerindeki süreklilik ve şeffaflığın giderek daha belirgin hâle geldiği ve Paris yönetiminin Kürtlere, uluslararası gelişmeler bağlamında hem dostane hem de realist telkinlerde bulunduğu söylenebilir.

Ancak, Kürdistan’da yapılan seçimlerin ardından hükümeti kurma çalışmalarının gecikmesi ve Rojava’da yapılması beklenen ulusal kongrenin ertelenmesi, bu ziyaretin önemine gölge düşürmüşe benziyor. İran’a yapılması muhtemel bir saldırıda Kürtlerin meşru ve bütünlüklü olmayan tutumları, Batılı dostlarını kaygılandırıyor.

Türkiye’nin bölgede kriz üreterek alan kazanma politikaları düşünüldüğünde, bu kaygıların pek de yersiz olmadığı açıktır. Özellikle Suriye’de kendi rejiminin prototipini oluşturma gayreti ve uydu bir devlet kurma girişiminden vazgeçmeyen tavrı, Batı’nın radikal İslam’ı sınırlandırma ve kontrol altına alma politikasını sekteye uğratmaktadır. NATO üyeliği ve AB gibi büyük politik süreçleri Kürtler aleyhine kullanarak dünyadaki değişimlere karşı rejimini tahkim eden Ankara’nın, yeni stratejilerini hem içte hem dışta radikal İslam üzerine kurgulaması, bölgeye dair planları tehlikeye atmaktadır.

Bu nedenle, Batı dünyasının sağcı dalgayla beraber İslamo-faşizmin yayılmasına artık rıza göstermeyeceğini de hesaba kattığımızda, Kürtlerin bölgesel misyonlarının salt politik olgularla sınırlı olmadığı ortaya çıkıyor.

Şu ana kadar, sömürgeci devletlerin her türlü dinî, kültürel ve sosyal manevralarına maruz kalmalarına rağmen, Kürtlerin radikal İslam’la olan mesafelerini korudukları biliniyor. Kürt hareketlerinin Batılı yaşam standartlarına olan uyumu göz önüne alındığında, Ortadoğu’da Batılı güçlerle geleceğe karar verebilecek yeni seküler gücün Kürtler olduğu açıktır.

Bu nedenle, Neçirvan Barzani’nin Paris ziyaretini; hem hükümet kurma çabası, hem ordunun birleşmesi hem de Kürt birliğini engelleyen iç ve dış bahanelerin sonlandırılmasına yönelik bir tür telkin olarak değerlendirebiliriz.

Kuşkusuz, bu ziyaretin Kürtler için Avrupa ile ilişkilerde yeni ve güçlendirilmiş fırsatlara zemin sunacağı da söylenebilir. Zira gümrük kotaları sonrasında Avrupa’nın ABD’ye karşı kontrollü rest çekmesi, yeni Avrupa için bütçe hazırlaması, teknolojik ve askerî yatırımları hızlandırması ile kendi güvenliğini sağlama konusundaki refleksleri; Avrupa’nın kısa bir süre içinde bilinen tarihî angajmanlarına geri döneceğinin de işaretidir. ABD’nin tek başına süper güç olma iddiasının askerî olanakları olsa da, tarihî, ekonomik ve kültürel olarak Avrupasız bu gücü yayma, sürdürme ve koruma imkânı bulunmamaktadır.

Nihayetinde Trump’ın golf sahasına bakarak oluşturduğu süpermenlik histerisinin, ABD Dışişleri bürokrasisi tarafından satın alınmadığı; bizzat Dışişleri Bakanı’nın Paris’e gelerek Avrupalı mevkidaşlarını dinlemesi ve Ukrayna görüşmelerinin bir kısmının Paris’e kaydırılmasından anlaşılmaktadır.

Önümüzdeki günlerde Çin, İran ve Suriye odaklı gelişmelerin bir ayağının Kürdistan olması, Kürt politik çevrelerinin rolünü daha da güçlendirmektedir. Ancak bu rolün başarıyla sonuçlanması, Kürt diplomasisine kalıyor. Bölgesel statükonun kırıldığı ve sömürgeciliğin kriz yaşadığı bir dönemde, Kürt diplomasisinin soğuk savaştan kalma hikâyelerle oyalanması ve bu hikâyedeki kralları yapıcı hâle getirme ısrarı, asıl fırtınanın onları vurmasına neden olabilir.

Zira sağcılığın Arap, Fars ve Türk sokaklarında da yükseldiği ve özellikle Arap sermayesinin küresel bir güç olarak dünya pazarlarını ve siyasetini etkilemeye başladığı bir dönemde; Kürtlerin yalnızca ordu ve jeopolitik imkânlarla yeni dünya düzenine entegre olamayacakları da unutulmamalıdır.

Paris ile Hewlêr arasında yapılan görüşmenin detayları ne Élysée Sarayı ne de Fransız Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyuyla paylaşılmadı. Devlet başkanlarına uygulanan protokol ve içeride verilen fotoğraf karelerine baktığımızda, iki taraf arasında tam anlamıyla görüş alışverişinde bulunulduğu açıktır. Ancak, değerlerin ve dengelerin tartışma masasında olduğu bir dönemde; sahadaki güç, ulusal birlik ve güvenlik olmadan başarının imkânsız olduğunu en iyi Fransız diplomasisi bilmektedir.

Zira diplomasinin çağımızdaki kara kutusu olan Henry Kissinger’ın deyimiyle: “Ebediyen değişmez olan hiçbir ilişki düzeni yoktur; her bağlantı geçicidir ve özü itibarıyla evrim geçirir. “

İyi pazarlar!

 

İlginizi Çekebilir

Ayşe Barım’ın sağlık durumu ile ilgili açıklama
Temel Demirer: Özelleştirme Soygunu Üstüne

Öne Çıkanlar