Ahmet Karamus: Yeni yüzyılda Kürtlerin özgürlükçü bir statülerinin olması gerekiyor

GündemSöyleşi

Yeni dönemde Kürtler arasında birlik zeminin daha da güçlendiğine dikkat çeken KNK Eş Başkanı Ahmet Karamus, ‘’Ortadoğu’nun yeniden dizayn edileceği bu süreçte hangi parçada koşullar uygunsa hep birlikte o parçaya destek olacağız. Burada esas olan Kürtlerin dört parçada kalıcı özgürlükçü çözüme dayanan bir statü sahibi olmalarıdır’’ ifadelerini kullandı.

Filiz Deniz

26 Nisan’da Rojava’nın Kamışlo kentinde Kürtlerin uzunca bir süredir gündeminde olan sıklıkla tartışılan ” Rojava Kürdistanı Birlik Ve Tutum Konferansı” düzenlendi. Tarihi önemdeki konferansın yankıları sürüyor. Kamışlo’da ortaya çıkan irade Kürtler tarafından çoşkuyla karşılandı.  Konferansın etkilerinin dört parçaya ve diasporaya da yayılacağı, Kürtlerin yüzyıllık özlemi olan Ulusal Birliği’nin gerçekleşeceğine dair umut yaratıldı ve özgüven arttı.

Öte yandan beklendiği gibi Ankara ve Şam yönetimleri konferansa sert tepki gösterdi ve tehdit etti. Konferans bu anlamıyla da gündemdeki yerini koruyor. Ankara ve Şam arasında Kürt karşıtı işbirliğinin önümüzdeki süreçte ciddi sorunlar üreteceği de yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.

Diğer yandan 26 Nisan’da Rojava’da konferansın yapıldığı gün KNK öncülüğünde Hollanda’da Rojhilat konferansı da düzenlendi. Bütün bileşenleriyle Rojhilat Kürtlerinin de buradaki konferansa katıldıkları belirtildi. Burada da önemli kararlar alındı ve kamuoyuna açıklandı.

 Kürt meselesiyle ilgili gündemdeki bütün bu gelişmeleri KNK Eş Başkanı Ahmet Karamus’la konuştum.

 26 Nisan’da Kamışlo’da düzenlenen “Rojava Kürdistanı Birlik ve Ortak Tutum Konferansı”nın yankıları sürüyor. Yankılara, tepkilere ve etkilerine geçmeden önce sormak istiyorum; Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) olarak siz bu süreçte rol aldınız mı? KNK’nin konferansa herhangi bir katkısı veya etkisi oldu mu?

 26 Nisan’da Kamışlo’da yapılan konferansın hazırlıkları 3 yıl öncesinden başlamıştı ve inisiyatif Kürdistan Ulusal Kongresi’nden çıkmıştı. Biz inisiyatif aldık. Ayrıca belki hatırlarsınız 2023 yılında Lozan’da, anlaşmanın 100’üncü yıldönümü nedeniyle bir İrade Beyanı konferansı düzenlemiştik. Orada Kürt temsilcilerin düşünce, görüş ve önerileri alındı. Ulusal Birlik Konferansının düzenlenmesi kararı da bunların arasındaydı. Bu karar dört parça Kürdistan’da uygulanacaktı. Dört parçada hatta beşinci konferansta  diasporada yapılacaktı. Lozan’da böyle bir karar alındı ve bunun hazırlık çalışmaları başlatıldı. 

Aslında ilk konferansı  Başur’da /Güney Kürdistan/ yapacaktık. Bu yıl içinde onunda olması gerekiyordu. Fakat bir takım engeller, sorunlar ve sürecin dayattığı koşullar nedeniyle bunu yapamadık. Fakat Esad rejiminin devrilmesinden sonra Suriye’de (Rojava’da) koşulların konferans için uygun olduğuna kanaat getirdik ve çalışmalarımıza hız verdik. Bu konferans da geçen sene 24 Aralık’ta yapılacaktı fakat Esad rejiminin devrilmesinden sonra Kürtlerin birlikte hareket etme koşulları ortaya çıktı, bu konuda zemin yaratıldı ve özellikle bazı dost ülkeler bu konuda bazı görüşmeler yaptılar. Bütün bunlar değerlendirildi ve Rojava’da konferansın gerçekleşmesi mümkün oldu.

 Konferansı siz nasıl buldunuz; katılım, sonuç bildirgesi ve önüne koyduğu hedefler açısından neler söyleyebilirsiniz?

Biliyorsunuz 10 Mart’ta sayın Mazlum Abdi ile Ahmet Şara arasında 8 maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın içeriği açısından bazı farklı görüşler ortaya çıktı. Tarafların talepleri ve anlaşmayı yorumlama biçimleri açısından bir muğlaklık  yaratılmak istendi. Bu muğlaklık halen de devam ediyor. Bu 8 maddelik bu anlaşmayı ele aldığımızda konunun çok daha tartışılmaya ve bazı şeylerin netleşmesine ihtiyaç olduğu da anlaşılıyor.

Yeni anayasa meselesi, rejimin niteliği meselesi gibi birçok konuda müzakereler gerekiyor. Rojava konferansı bu anlamda tarihi bir görevi yerine getirdi. Yani Şam’la yürütülecek görüşmelerde Kürtler hangi talepleri müzakere edecek bunlar netleştirildi. Kürtler birlik olarak Şam ile federasyon konusunda bir müzakere yürütmeye karar verdiler. Suriye için genel olarak federal bir sistem talep ediliyor. Kürtçenin ikinci resmi dil olmalı, Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınması, vatandaşlıktan çıkarılanların vatandaşlığa geri dönmeleri, 1964 yılında devreye konulan ve Rojava Kürtlerini bölmeyi amaçlayan ‘Arap Kemeri’ kararının lağvedilmesi,  işgal nedeniyle yerlerinden edilenlerin köylerine geri dönmeleri talepleri arasında tam bir birlik sağlandı. 

Kürtler müzakere masasına bu talepler etrafında oturacak ki bunlar elbette konferansın tarihi başarısını gösteriyor.

Suriye’nin geleceğinin nasıl bir şekil alacağı da elbette Kürtlerin önemli gündem maddesiydi ve bu konu da ele alındı. Kürtlerin Suriye’den ayrılmak gibi bir niyetleri yok aksine ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak istiyorlar. Federal bir Suriye’de herkesin hem kendi bölgesinde hem ülkenin genelinde yönetime katılması gibi kapsayıcı demokratik bir model öneriliyor.

Doğrusu ilk başlarda çekimserdik,  biz de pek iyimser değildik ancak buna rağmen çalışma temposunu yoğunlaştırdık ve sonuç aldık. KNK bu süreçte aktif bir biçimde rol aldı. Sonuç bildirgesi de bize bunu gösteriyor.

Bizim açımızdan tarihi bir konferanstı ve önemli olan gerçekleşmesiydi. Ortadoğu’nun içinde bulunduğu koşullar, Suriye’nin gerçekliği göz önüne alınarak birlikte başarılan bu konferansın etkileri elbette diğer parçalara da yansıyacaktır ve süreç bu anlamda ilerleyecektir.

KNK olarak hem Amerika, hem Avrupa hem de bölge ülkeleri nezdinde diplomatik temaslar yürütüyorsunuz. Kürtlerin birliği ve Kürt sorununun çözümü açısından bu temasları değerlendirdiğinizde dış dinamiklerinin konferansın düzenlenmesine etkileri ya da katkıları oldu mu? 

Suriye’de Esad’ın devrilmesinden sonra elbette birlik zemin daha da güçlendi, koşulların Kürtler açısından daha da olgunlaştığı bir sürece girdik. Ancak ondan önce de sizin belirttiğiniz gibi bazı dost ülkelerin görüşmeleri, girişimleri de oldu. Özellikle Ortadoğu’da başlayan yeni dengelerin oluşması sürecinde Kürtlerin hazırlıklı olmaları konusunda görüşmeler ve çalışmalar devam ediyordu. Zaten Rojava’daki durum açık olarak ortadaydı. Dolayısıyla PYNK ve ENKS’nin birlikte hareket etmesi, bugüne kadar sağlanamayan birliğin gerçekleşmesi için çalışmalar epeydir yürütülüyordu. Tabii ki bazı dost ülkeler Kürtlerin birliği konusunda tavsiyelerde bulundu. Bu da elbette motivasyonu güçlendirdi ve çalışmaların daha da hızlanmasına yol açtı. Aslında ondan önce de PYNK’in ENKS’yle birlik konusunda, ortak tutum konusunda bir takım girişimleri oldu ancak bunlar başarılamadı. Biz bunun akabinde devreye girdik ve bütün inisiyatifleri birleştirdik, bütün dinamikleri bir araya getirdik. Rojava’da gerçekleşen konferans aslında bu çabaların bir sonucuydu.

KNK bu konuda yoğun bir çalışma içine girdi. Bizim Kamışlo’daki büromuz yani KNK Rojava, bu konuda yoğun bir mesai harcadı.Biliyorsunuz Eş Genel Başkanımız orada, ve yine Yürütme Kurulu’ndan bir arkadaşımızda orada yoğun bir çalışma yaptılar ve dolayısıyla konferansı gerçekleştirdiler. Dediğim gibi bu konferans Aralık ayında yapılacaktı fakat ENKS hazır değildi. Bu amaçla bir takım görüşmeler oldu özellikle sayın Mesud Barzani ile sayın Mazlum Abdi’nin görüşmesi ve yine sayın Öcalan’ın çağrısı bu konuda etkili oldu ve konferans böylece gerçekleşmiş oldu. 

Rojava’da konferans yapıldığı gün sanırım Hollanda’da Rojhilat Kürtleri birlik konferansı yapıldı ve siz de oradaydınız. Hollanda’daki konferansın gündemi, bileşenleri ve sonuçları hakkında bilgi verebilir misiniz?

26 Nisan’da Rojava’da konferans yapılırken biz de Avrupa’da Rojhilat için bir konferans gerçekleştirdik. Aslında 2024 yılı içerisinde biz dört parçada da birlik konferansını gerçekleştirmeyi hedefliyorduk. Fakat koşullar daha farklı bir yönde gelişince  biraz sarktı. 2025 yılı içinde ilk konferansı Başur’da düzenlemeyi planlıyorduk fakat ilk konferans Rojava’da oldu. Lozan’da alınan kararlarımızın bir bölümü de Rojhilat içindi. Orası için de bir konferans kararımız vardı.

Bu konferanstan önce geniş katılımlı bir toplantı yaptık. Herkes, Rojhilatlı bütün örgütler, kurumlar katıldı. Toplantımıza İran KDP katıldı, Komala’nın 3 kanadı da katıldı. PJAK katıldı. Orada aldığımız kararların bir sonucu olarak 26 Nisan’da Hollanda’da bu kez Rojhilat için bir konferans yaptık. Bunun Rojava’daki konferanstan farklı yanı, akademik düzeyde olmasıydı. Bu nedenle konferansın içeriğini ve biçimi değiştirdik. Hollanda konferansında öncellikli olarak Rojhilat’ın ve İran’ın durumunu değerlendirdik. Siyasal, toplumsal gelişmeleri geniş biçimde ele aldık, akademik düzeyde bir durum değerlendirmesi yaptık. Bu konferansımız da başarılı geçti. Konunun uzmanı  20’ye yakın akademisyen düzenlenen panellerde görüşlerini açıkladı, geniş tartışmalar yapıldı. Bölgedeki siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal durumun tespiti yapıldı. Burada da daha geniş ve kapsamlı bir konferansın daha yapılması ihtiyacı da ortaya çıktı.

Birlik yolunda elbette önemli kazanımlar burada da sağlandı. Rojhilat Kürtleri de Rojava’daki Kürtler gibi birlikte hareket etme kararı aldılar. Konferansın sonuç bildirgesi de Kürtçe’nin Kurmanci ve Sorani lehçesinde yayınlandı.

Rojhilat Kürtlerin ulusal bilinç, ulusal ruh açısından çok aktif oldukları gözleniyor. Özellikle Rojhilat’taki bu gelişme hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Rojhilat Kürdistan’ın özgül koşulları var. Gerek 1946 kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti deneyimi var, ayrıca İran’da 1979 yılında Şah’ın devrilmesinden sonra başlayan İslami devrim süreci var. Aslında Şah devrildikten sonra olan İslami devrim değildi fakat daha sonra İslam devrimine dönüştü. 1980’li yılların başında yani Şah devrildikten sonra Rojhilat Kürdistanı Kürt siyasi güçlerinin yönetimine geçti. Önemli bir kazanım elde edildi zaten Rojhilat Lı Kürt partileri uzun süredir bunun için mücadele ediyorlardı.

Rojhilat’ta her zaman daha farklı bir ruhsal durum var, ulusal ruh güçlü ve  bunu kritik anlarda zaten gözlemliyoruz.

Jina Mahsa Amini eylemlerinde olduğu gibi mi?

İran’da Rojilatın durumu göz önüne alındığında, halkın örgütlülük düzeyi ve talepleri  göz önüne alındığında daha farklı değerlendirilebilir. Özellikle de bugünkü koşullarda.7 Ekim’de başlayan Hamas- İsrail savaşından sonra, Hizbullah başlayan çatışmalar sonucu Hamas ve Hizbullah’ın darbe alması, Esad’ın devrilmesi durumu çok değişti. Bütün dengeler bu anlamda kökten değişti. Bunların tümü de aynı zamanda İran’ı hedef haline getirdi. Rojhilat’ta ise devrimin koşullarını ortaya çıkardı.

İran’ın elbette bölgede büyük bir etkisi ve hegemonyası vardı. Ancak Hamas’ın, Hizbullah’ın darbe alması, Suriye’de Baas rejiminin devrilmesi, Irak’ta ise etkinliğinin azalması durumu var. İran’a yönelik Amerika ve İsrail’in devam eden baskılarını göz önüne aldığımızda devrimin objektif koşulları ortaya çıktı. Dolayısıyla İran’a özel önem verdik ve koşulların yavaş yavaş olgunlaştığı gözleniyor. Halk bunun farkında . Ayrıca Jin Jiyan Azadi eylemleri farklı olarak, spontan tepkiler olarak değerlendiriliyor ancak bunun mücadeleyle örülmüş bir alt yapısı vardı. Bu anlamda sizin sorunuza birkaç cümleyle cevap verecek olursam: 1946 buna İran’da Kürtlerin ulusal ruh açısından hiç dinmeyen bir mücadeleleri ve özlemleri var diyebilirim. Ulusal bilincin sahiplenmesi, dile, kültüre, siyasal hedeflere sahip çıkılması bakımından Rojilat diğer parçalardan farklı değil.

Sonuç bildirgesinde öne çıkan birkaç başlığı bizimle paylaşır mısınız?

Tamamıyla Rojhilat diğer parçalardan farklı değil. objektif ve defacto koşulları ele alındı. Rojava’daki deney bu anlamda değerlendirildi: Çünkü biliyorsunuz Rojava’da bir özerk yönetim var ve buna bağlı olarak örgütlenme, toplumsal yönetim ve öz savunma güçleri var. Bu anlamda toplumun demokratik eksende örgütlenmesi ve kendi kurumlarınca yönetilmesi imkanları açısından Rojhilat farklı olsa da çıkarılacak dersler ve alınacak örnekler var.

Dolayısıyla sonuç bildirgesinde Kürtlere dönük olarak 11 maddelik bir karar tasarı ortaya çıktı. Rojhilat’a yönelik olarak ise örgütlenme meselesine hız verilmesi, Kürtlerin birlikte hareket etmeleri ve Rojhilat için siyasal çözüm taleplerinin belirlenmesi meseleleri ele alındı. Fakat bu talepler konusunda biraz hassas davrandık çünkü, konferansın içeriği açısından daha geniş kapsamlı değerlendirmelere, ulusal kanatlar konusunda bunu daha geniş tartışmaya ihtiyaç var. Böyle bir tercih de ortaya çıktı. Bizim Hollanda’da yaptığımız Rojhilat konferansı aslında ilerde yapılacak daha geniş kapsamlı bir konferansın hazırlığı anlamına da geliyor.

Bir de bu süreçte devam eden Amerikan- iran görüşmeleri yapılıyor. Görüşmeler ve olası sonuçları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu görüşmeler nereye kadar ilerleyecek, nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek bir zor olur. Fakat İran büyük bir ihtimalle, böyle kalmayacak. Ç:ünkü bölgedeki siyasal, toplumsal koşulların değişmesi özellikle büyük Ortadoğu projesinin bir parçası olarak İran’da bir takım değişimler gündeme gelecektir. Bu değişimler hangi sonuçları üretecek, rejim değişikliğine mi gidilecek, bu aşamada bunları kestirmek, tahmin etmek kolay değil. Önümüzdeki bir iki yıl içinde bu konu aydınlığa kavuşacak, ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

Buradan hareketle biz de bu aşamada özellikle Başur için yoğun bir çalışmanın içindeyiz. Başur’un koşulları elbette daha farklı ve buna uygun çalışmalar yapıyoruz. Özellikle de Başur’un iki büyük gücü, KDP ve YNK’nin uzun süredir devam eden yeni hükümet kurma çalışmalarını da göz önünde bulundurarak birlik konferansı için burada da çalışmalarımızı yoğun olarak sürdürüyoruz. Başur’la ilgili aynı zamanda sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının da etkisiyle hem kuzey hem de güney Kürdistan açısından bir takım yeni koşulların ve gelişmelerin yaşanacağını düşünüyoruz. Şu anda çağrının ve Türk devletiyle var olan diyalog, ismi konulmamış süreçten bahsedeiyoruz.

Sürecin geleceği , ne olacağı, nasılş sonuçlanacağı kuzey ve güney kürdistan’ı da etkileyecek. Dolayısıyla ulusal konferanslar hedefimizi hem kuzey hem de güney açısından yeniden gözden geçiriyoruz ve yeni gelişmeler ışığında hazırlanıyoruz.

 Rojava’daki Kürt ulusal konferansına dönecek olursak; beklendiği gibi yine en sert tepki ve tehdit Türkiye’den geldi. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Bakan Fidan ile MHP Lideri Bahçeli, konferans nedeniyle Rojava’yı tehdit ettiler. Ayrıca bir tehdit ve tepki de Suriye’nin geçici HTŞ’li Cumhurbaşkanı Şara’dan geldi. Ankara ve Şam’ın Kürtlere karşı ortak hareket ettikleri gözleniyor. Siz bu tepkileri ve Ankara- Şam ortaklığının Rojava karşıtlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Sizin de belirttiğiniz gibi hem Türkiye hem de Şam yönetimi bu taleplere tepki gösterdi. Buna karşı olduklarını açıkladılar. Türkiye’nin dışişleri bakanı Hakan Fidan ve Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’dan sert açıklamalar geldi. 

Aslında Şam yani Ahmet Şara, Türkiye’nin ne söylediğine bakarak bir tutum alıyor. Suriye’deki gelişmeleri görüldüğü gibi ilk elden Türkiye değerlendiriyor, ilk onlar devreye giriyor. Elbette Türkiye’nin bu tutumu Şam üzerinde de etki yapıyor. İlk açıklamayı Ahmet Şara yapmadı dikkat edersiniz. Rojava konferansı ile ilgili açıklamayı Katar’da Hakan Fidan yaptı. Ondan sonra Şara açıklama yaptı. İkisi de karşı olduklarını ve ‘izin vermeyeceklerini’ söylediler.

Aslında bu açıklamalar müzakereler için de bir işaret anlamına geliyor. Rojava’da ve Şam’da komiteler oluşturulacak ve taraflar talepler etrafında bir müzakere süreci yürütülecek. Fakat daha müzakereler başlamadan Şam’ın böyle bir açıklama yapması, ‘kırmızı çizgimizdir, kabul etmeyiz’ demesi anlaşmanın ruhuna ters düşüyor. Bunu görmemiz gerekiyor. Kürtler elbette kendi taleplerini öne sürecektir. 

Ayrıca 10 Mart anlaşması bir çerçeve anlaşmasıdır ve müzakere edilecek çok başlık vardır. Bütün sorunları bu anlaşmanın çerçevesi etrafında müzakere edilecek. Yani Şara’nın bu konudaki tepk açıklaması onun niyetini ele veriyor. İlhamı Ankara’dan alıyor. Kürtler silah bıraksın, kendi örgütlerini feshetsin, YPG dağıtılsın diyen Ankara’nın söylemlerini Suriye’ye taşıyor, onları tekrar ediyor. Gelsinler Şam yönetime bağlı olsunlar deniyor. Bu aslında çok açık bir biçimde Kürtlerin varlığının, sorunlarının ve taleplerinin ret edildiğini, bu temelde meseleyi ele aldıklarını gösteriyor. Bu yüzden bu açıklamayı yaptılar. Fakat Kürtlerin de tutumu çok açık ve net; Biz Suriye’nin bütünlüğü içerisinde federal bir sisteme geçilmesini, ademi merkezi bir sistemin kurulması konusunda ısrar ediyor ve bunu müzakere edecekler. Kürtler kendi taleplerinde elbette ısrar edecek. Fiili durumlarla bu iş yürümez.

İşte biliyorsunuz Şara kendini Cumhurbaşkanı ilan etti, kurucu meclis ilan edildi, geçici anayasayı kabul ettiler, hükümeti kurdular ve Kürtleri hiçbir biçimde sürece dahil etmediler. Hatta Kürtlerle istişare bile etmediler. Dolayısıyla tamamiyle Türkiye’nin tutumu, Türkiye’nin siyaseti ve stratejisi doğrultusunda hareket ediyorlar.

Kürtler hiçbir şey istemeyecek, hiçbir hak talep etmeyecek sadece Şara’nın yönetimindeki Suriye’de kendini bir vatandaş gibi görecek. Onlar bunu istiyorlar fakat, Kürtlerin talepleri açık ve net, burada ısrar da edecekler.  Koşullar neleri ortaya çıkaracak, bunu da birlikte göreceğiz. 

İmralı’da PKK Lideri Öcalan’la yürütülen görüşmelerin müzakereler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Onlar sayın Öcalan’ın çağrısını da kendilerine göre yorumluyorlar. 10 Mart anlaşmasını nasıl tek taraflı ele alıyorlarsa çağrıya da böyle yaklaşıyorlar. Gerek Erdoğan’ın, gerek Bahçeli’nin, Hakan Fidan’ın ve Yaşar Güler’in açıklamalarına baktığımızda Kürtler hiçbir şey istemeyecek, PKK feshedilecek, HPG dağıtılacak, silahlar Türkiye’ye teslim edilecek, koşulları el veren gerillaların bir kısmı kabul edilecek…Onlar teslimiyet olsun diyorlar.

Fakat realite bu değil ve böyle de olmayacak. Büyük ihtimalle biz daha bu sürecin başlarındayız. Aslında süreç uzun bir zaman alacak gibi görünüyor. Bu konuda tarafların açıklamaları olmadan herhangi bir açıklama yapmak yanlış olur fakat sayın Öcalan’ın açıklamalarının Rojava’daki yansıması Türkiye’nin söylediği gibi değil. Hem kuzey Kürdistan’a hem Rojava’ya teslimiyeti dayatmak kabul görmeyecektir. Türkiye bunu kamuoyunu manipüle etmek için kullanıyor, algı yaratıyor. Biz Kürtleri ezdik, bitirdik hem güney Kürdistan hem kuzey Kürdistan’daki varlıkları hem de Rojava’daki varlıkları dağıtılacak diyorlar. Dikkat edersiniz son dönemlerde özellikle Hakan Fidan sık sık YPG’den YPG’nin dağtılmasından söz  ediyor. Bir retorik değişimi de gözleniyor. Fakat onların Öcalan’ın çağrısından anladıkları bir manipülasyon, Kürtler farklı anlıyor, Kürtler demokratik çözüme dönük olarak algılıyor.

Ortadoğu’da ve dünyada ülkelerin hızla silahlandığı, otoriter totaliter rejimlerin halkları baskıladığı ve yeni bir dünya savaşının tartışıldığı bir süreçte Rojava Kürtlerinin silahsızlandırılması mümkün olabilir mi? Özsavunma olmadan Suriye gibi bir ülkede Kürtler kendilerini nasıl koruyabilir?

Bütün bu meseleler aslında geniş bir biçimde tartışıyor. Özellikle Ortadoğu’da bütün dengelerin yerle bir olduğu ve yeni projelerin gündemde olduğu bir süreçte Kürtlerin silahı, silahlı mücadeleyi bırakarak hangi kazanımları elde edecek tartışması yapılıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı ile değil sadece bu tartışma, daha öncesinden de uluslararası alanda bu yönlü tartışmalar yaşanıyordu ve halen de yaşanıyor.

Silahların terk edilmesi, silahlı mücadelenin sona ermesi tartışması elbette sayın Öcalan’ın çağrısı nedeniyle de tartışılıyor. Fakat elimizde yeterli bilgi olmadığı için bu konu üzerinde fazla yorum da yapmak istemiyorum. Çünkü süreç daha netleşmiş değil. Türk tarafı bu süreci teslimiyet olarak görüyor ama Kürtler böyle bakmıyor. Dolayısıyla önümüzde süreçte yeni koşullar ortaya çıktığında bakacağız. Bu bir yeni süreç midir, yoksa daha önceki süreçlerin bir devamı mıdır, zamanla ortaya çıkacaktır. O zaman bir değerlendirme yapma imkanı doğar.

Şimdiki süreçle ilgili net bir bilgi elimizde olmadığı için görüş belirtmemiz de yanlış olur.

Biz sadece şunu öneriyoruz; Dört parça Kürdistan’da koşulların elverdiği ölçüde bir çözümün sağlanması ve bir statünün olmasıdır. Gerek Rojava, gerek Rojhilat, gerek Başur veya gerek kuzey Kürdistan olsun, her parça kendi koşulları özgünlüğü için kendi taleplerini gerçekleştirmek, bir statü elde etmek durumdadır. Biz konuda ısrarlıyız. Kürt dört parçada; Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içinde yaşıyor ancak Kürdistan’ın coğrafi bütünlüğü de var. Kürtler arasında daha da gelişen bir yakınlaşma da var. Bu anlamda hangi parçada koşullar uygunsa hep birlikte o parçaya destek olacağız. Bizim sözleşmemiz de var farklı parçalar farklı koşullarda farklı statü sahibi olabilirler. Burada esas Kürt kimliğinin tanınması, Kürtçenin eğitim dili olması, özyönetim eksenli bir statünün olmasıdır. Yani hangi parçada koşullar uygunsa hep birlikte o parçaya destek olacağız ve Kürtlerin dört parçada kalıcı özgürlükçü bir çözüme dayanan statü sahibi olmaları için çalışacağız.

Çok teşekkür ederim, kapatmadan önce son olarak eklemek istedikleriniz varsa onları da alayım?

Ben teşekkür ederim. Son olarak da şunu söylemek isterim; Mayıs ayının 23 ve 24’ünde KNK olarak bizim kongremiz olacak ve orada bütün meselelerimizi Ortadoğu’daki gelişmelerin ışığında etraflıca değerlendireceğiz. Umarız her parçadan Kürtler ortak tutum birlik konusunda birlikte hareket edecekler. Biz de çalışmalarımızı bu temelde sürdüreceğiz…

İlginizi Çekebilir

Amerika-Ukrayna ekonomik ortaklık anlaşmasının detayları paylaşıldı
Fremann: İsrail, İran’la nükleer anlaşmanın Amerika’nın garantörlüğünde olmasını istiyor

Öne Çıkanlar