Savaş zenginlerin çıkardığı, fakirlerin de karşılıklı olarak topluca öldüğü cinayetler toplamıdır. Savaşlar sonrasında birçok tekel, kartel, tröst ve holding sahibinin kasalarına kasalar eklediğini, karlarının büyüdüğünü biliyoruz ama bu savaşlarda bunlardan hiç birinin ölmediğini de biliyoruz.
Yani savaşları zenginler çıkarır, fakirler ölür.
Böyle olmasına rağmen barış savunucuları savaşın kazananı yoktur sloganını kullanırlar.
Elbette barışseverlerin bu sloganı kullanmaları anlamsız değildir. Elbette barışın önemi, sonunda elde edilecek kazanımların büyüklüğünü ifade etmek açısından kullanılması yanlış da değildir ama eksiktir.
Doğrusu savaşta kazanan ezilenler, sömürülenler değil, ezenler ve sömürenlerdir olmalıdır.
Peki bakalım savaşta kimler kazanıyor? Totoliter, baskıcı yönetimler savaş sayesinde ömürlerini uzatıyor. Çünkü savaş ortamında demokratik taleplerde bulunanlar öncelikle susturulur.
Savaş ortamında hak, hukuk, adalet talebinde kimse bulunamaz. Savaş psikolojisinin içerisinde toplum gerilir ve baskıcı rejimler ömürlerini uzatırlar.
Savaş ve silah baronlarının karları katlanır. Bunlar büyüyerek dünya halklarını daha çok ezmeye, sömürmeye ve baskı altında tutmaya başlarlar…
Gelelim sadece; ABD ile İran’ı karşı karşıya getiren ve bölgede gerilimi yükselten Kasım Süleymani’nin Amerika tarafından öldürülmesi günlerdir tüm dünyada tartışılıyor.
Gündemin en önemli konusu bu zira, Süleymani savaşçı kişiliğinin yanında savaş ve siyasi diplomasiyi de İran rejimi adına yürüten aktördü.
Süleymani’nin öldürülmesinin birçok sonucu olacaktır. Hatta Ortadoğu’da 3. dünya savaşına bile neden olabilecek nitelikte bir olaydır.
Savaş gelişirse tabi ki bu savaş sonucunda baronlar karlarına kar katacak, dünyayı daha çok hegemonyaları altına alacaklardır. Ama ben savaşın bu tür sonuçlarını atlayarak Süleymani’nin öldürülmesinin başka bir sonucuna değineceğim.
İran tarihinde ilk defa kutsal saydıkları ve Ayetullahların doğum yerleri olan Kum kentinde geçen yıl ayaklanmalar oldu.
İran muhalefetinin demokratik talepleri ete kemiğe bürünerek hem ulusal hem de uluslararası arenada karşılık bulmaya başlandı. İran muhalefeti derlenip toparlanarak siyaseti etkilemeye başladı.
İran’da kadın hareketi epey mesafe almaya başladı. Kürt örgütleri arasında birlik çalışmaları hızlandı ve rejim üzerinde çok etkili olma yolun girdi.Tüm muhalefet eskisine oranla daha da güçlendi.
İşte tam rejim içte ve dışta sıkışmışken Süleymani’nin öldürülmesi bence bir anlamda İran rejiminin imdadına yetişti.
Şimdi İran’daki demokratik muhalefet rejim tarafından Batı karşıtlığı, İslam düşmanlığı pompalanarak savaş psikolojisi içerisinde susturulacaktır. Zaten bu savaş tamtamları arasında kim haktan ve hukuktan bahsedebilirki?
Yani Süleymani olayıyla birlikte şimdilik rejim demokratik muhalefet karşısında güçlenmiştir. Çünkü uzun bir süre İran despotik rejimi özgürlük, refah ve değişim isteyen kesimleri savaş psikolojisi içerinde tutarak susturacaktır.
Son söz; İran Süleymani’nin öldürülmesi olayında bir komutanını kaybetti ama rejim karşısında olan herkesi susturacaktır. Sonuç olarak bu olayın bir kazananı da İran rejimi olacaktır.
Yanılıyor muyum?