BM Yüksek Komiserliği, düzenlemenin siyasileri de kapsayacak bir biçimde yapılması çağrısında bulundu. 70 maddeden oluşan taslağın eşitlik ilkesine aykırı ve ayrımcı olduğu konusunda, AKP ve MHP dışında herkes hem fikir…
Yeni infaz yasası dertlere deva değil
Bugün, TBMM Adalet Komisyonunda görüşülerek kabul edilen “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis’te görüşülmeye başlanacak. Taslak, koronavirüsüne karşı önlemler kapsamında hükümet tarafından MHP ile iş birliğiyle hazırlandı. Yasa teklifi hazırlanmadan bir süre önce, cezaevlerinde virüsle mücadele konusunda, birisi Birleşmiş Milletler (BM)’den, diğeri Türkiye’deki sivil toplum kurumlarından olmak üzere iki önemli çağrı geldi.
İlk olarak 29 Mart 2020 tarihinde BM’ye bağlı on komite (veya antlaşma birimi) başkanı, virüsle mücadelenin insan haklarına uygun yapılması çağrısında bulundu. Bu komiteler İnsan Hakları Antlaşmasının BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmesi ve devletler tarafından onaylanması sonrasında kuruldular. Sözü edilen on komitenin kararları, BM üyesi bütün devletleri yasal olarak bağlıyor.
Bu on komite şunlardan oluşmaktadır: BM İnsan Hakları Komitesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Komitesi, Engelli Hakları Komitesi, Çocuk Hakları Komitesi, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, İşkenceye Karşı Komite ve ona bağlı İşkencenin Önlenmesi Alt Komitesi, Zorla Kaybetmeler Komitesi ve Göçmen İşçiler Komitesi. (Bakınız: ihd.org.tr)
Bu çağrıdan on gün sonra, 30 Mart 2020 tarihinde İnsan Hakları Derneği(İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV), Özgürlük için Hukukçular Derneği(ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES), Ceza İnfaz sisteminde Sivil Toplum Derneği(CİSST) “Covid-19 Salgını ve Hapishanelerde Acilen Alınması Gereken Önlemler” başlığı altında cezaevlerinde koronavirüsüne karşı alınması gereken önlemleri açıkladılar ve Adalet Bakanına çağrıda bulundular. (Bakınız: ihd.org.tr)
Bunlara benzer birçok uyarı yapıldı, tehlikenin boyutuna ilişkin çağrılar yapıldı. Bunların ciddiye alındığını söylemek çok zor. Bazı önerileri içeren uygulamalara rağmen endişeler her geçen gün artıyor. Nedeni aksi istikamette yapılan düzenlemeler, önlemler ve hazırlıklar. Bunlardan biri de şimdi görüşülen yasa teklifi.
Meclis ayrımcılığı, eşitsizliği onaylamamalı
TBMM Adalet komisyonunda kabul edilen yasa taslağını, Meclis’te grubu veya temsilcisi bulunan, bulunmayan bütün partiler, hak örgütleri, sivil toplum kurumları, hukukçu uzmanlar çeşitli yönleriyle eleştiriyorlar ve yasa yapıcılara çağrıda bulunuyorlar. BM Yüksek Komiserliği, düzenlemenin siyasileri de kapsayacak bir biçimde yapılması çağrısında bulundu. 70 maddeden oluşan taslağın eşitlik ilkesine aykırı ve ayrımcı olduğu konusunda, AKP ve MHP dışında herkes hem fikir.
Taslağın virüsü önleme kapsamında mı, yoksa doluluk oranı yüksek cezaevlerini rahatlatmak için mi hazırlandığı konusunda bir netlik yok. Teklifi hazırlayanların, virüs tehdidini bir fırsata dönüştürerek, iki yıldan fazla süredir AKP ile MHP arasında tartışma konusu olan ve sürekli gündemde tutulan Alaattin Çakıcı gibi ülkücü mafya mensuplarının da tahliyelerini sağlayacak bir düzenleme yapmaya çalıştığı kanaati çoktan oluştu.
Adalet Bakanlığı yetkililerinin yaptığı açıklamalara göre komisyondan geçen taslağın yasallaşması durumunda 90 bin kişinin yasadan yararlanması bekleniyor. Yine aynı yetkililerce verilen bilgilere göre Türkiye cezaevlerinin 115 bin olan kapasitesinin genişletilerek 220 bine çıkarılmasına rağmen, bugün cezaevlerinde 280 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunuyor.
Cezaevlerindeki vatandaşlar
Bu rakamlar bile, Koranavirüsü kapsamında alınması gereken önlemlerin hiç birinin hayata geçirilmesine elvermeyen bir cezaevleri tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Sosyal mesafe, izolasyon ve el yıkama gibi Sağlık Bakanlığının vatandaşlardan ısrarla uyulmasını istediği 14 maddeden oluşan tedbirlerin alınması konusunda cezaevlerinde değişen bir şey olmayacak, tutuklu ve hükümlüler ciddi risk altında yaşamaya devam edecek. Bu taslak cezaevlerinde kalacak olanları vatandaşlıktan çıkarmış gibi davranamaz. Birçok ülke bu nedenle af dâhil cezaevlerine ilişkin çok daha ciddi önlemler alıyor.
Taslakla ilgili en çok tartışılan konular, Türkiye’nin uluslararası hukukla çelişen bazı yasaları. Bunların başında da terör tanımı var. Son yıllarda siyasi tercihle çok rahatlıkla hukuksuz bir şekilde terör suçu kapsamına sokulan siyasi faaliyetler, gazetecilik, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, hatta iktidara muhalif olma konularında bu yasa taslağında hiçbir değişikliğe gidilmemektedir.
Aksine Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararına, hukuka ve evrensel eşitlik ilkesine aykırı bir biçimde, ayrımcı bir af ve infaz yasası çıkarılmaya çalışılmaktadır. Siyasi tutuklular, gazeteciler, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünden mahkûm bırakılan insanlar, bütün uyarılara, eleştirilere rağmen yasa kapsamında cezaevlerinde tutulmak isteniyor. Mafya, çete yöneticileri, üyeleri, tacizciler gibi yeni sorunlar yaratacak olanlar ise serbest bırakılmaya çalışılıyor.
Bu ısrar, Türkiye’nin virüs öncesi önü kapalı girdiği yoldan yürümek istemesinden kaynaklanıyor. Ama çok şeyin eskisi gibi olmayacağı “yeni” dönemde, bu isteğin kursaklarda kalması hiç de işten değil. Bu biraz da bizim elimizde.
Üstelik Türkiye’nin “terör” suçu tanımının, AB ile müzakerede uzun yıllar tartışma ve gerilim konusu olduğu unutulmamalı. Keza yargıdaki temel sorunlardan birisi de evrensel hukukun temel prensiplerinden olan şüphelilerin tutuksuz yargılanması ilkesinin ihlal edilmesinin önüne geçilmemiş olması, ya da kötüye kullanılması, keyfi uygulanması. Bunlara çözüm üretmeyen, hiçbir sorunu çözmeyeceği bilinen bu ayrımcı düzenlemede ısrar edilmemelidir.
Ağzını açanın Cumhurbaşkanına hakaretten yargılandığı, 180 karakterle sosyal medyada muhalefet yapanların soruşturulduğu, cezalandırıldığı, istenmeyen haberleri yapan gazetecilerin tutuklandığı, cezaevlerinde çok sayıda hasta ve tutuklunun olduğu, tutuklu yargılanmanın istisna ve tedbir değil, esas olduğu, siyasi parti yöneticilerinin, sivil toplum temsilcilerinin, düşüncesini açıklayanların ve annesiyle birlikte cezaevlerinde büyüyen yüzlerce çocuğun var olduğu bir ülkeyiz. Kadına şiddet uygulayanları, tacizleri ve mafya mensuplarını, arsızları hırsızları koruyan bir düzenlemedir gündemde olan.
Genel af ve barış
Sorunlarımızın çözümü için her şeyi yeni baştan düşünmeye, planlamaya, tasarlamaya ihtiyacımız olduğu çok açık.
Bunun önünü açacak olan ayrımsız bir genel aftır. Meclis, topumdan yükselen itirazları, ülkenin ciddi hukukçularının uyarılarıı dikkate almalıdır. Teklifteki ayrımcılığı ortadan kaldırmalı, kişisel durumları aynı olanlar arasında eşitliği sağlamalıdır. Yargıdan ve ceza-infaz sisteminden kaynaklanan sorunları gözeten bir tadilat yapılmalıdır.
Teklifin bu değişiklikler yapılarak yasallaşması ülke için bir fırsata dönüşebilir. Meclis’in bunu başarması oldukça zor görünüyor ama imkânsız değil. Burada en önemli görev Meclis’teki muhalefet partilerine düşüyor.
Korkulardan uzak, açık ve net bir tutumla bu umudu yaratabilirler, iktidar partilerini zorlayabilirler. Toplumsal duyarlılığın yükselmiş olmasının rüzgârıyla ve bilinciyle hareket edildiğinde, başarılamayacak bir konu değildir. Toplumun çok geniş siyasi, sosyal kesimleri sorunun ciddiyetinin farkındalar, belli bir duyarlılık oluşmuş durumda.
Virüs tehdidi altında olan cezaevlerindekilerle dayanışmak, yakınlarının kaygılarını paylaşmak umudu büyütecektir. Toplumun “yeni” döneme hazırlığı, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı sesleri yükselterek sağlanabilir. Virüse karşı mücadele ederken, virüs sonrası “yeni” döneme hazırlanmalıyız.
Yeni dönemde, Türkiye’nin en temel sorunu olan barışa ulaşmanın kapısını, toplumda gelişecek ayrımcılık karşıtı ve eşitlik istemli duyarlılık açacaktır. Unutmayalım Türkiye cezaevlerinde bulunan siyasilerin ezici çoğunluğunu Kürt siyasetçileri veya bu kapsamdaki muhalifler oluşturuyor.
Taslağın ayrımcı ve eşitlikten fazlasıyla uzak hazırlanması büyük ölçüde bu sorundan kaynaklanıyor. Böylece barışın kapısını sımsıkı kapatmış oluyorlar. Bu anlamda, AKP-MHP ikilisine karşı, yeni dönemi karşılayacak siyasi odağın oluşmasının temellerinin sağlam bir biçimde atılmasının fırsatı Meclis’te. Göreceğiz, Meclis yeni dönem için barışın kapısını aralamaya niyetli mi, değil mi?
Cezaevlerinden cenaze çıkmasına sessiz kalınmamalıdır. Her birimizin karar verme anı, yaşama, insana verdiğimiz kıymet belli olacak…