Ali Engin Yurtsever: Belirsizliğin İnce Çizgisinde Yürümek

Yazarlar

Belirsizlik gerek i̇nsanların, gerek toplumların gerekse de toplumsallık içinde örgütlenen kurumların en gerçekçi, en nesnel düşmanıdır. “Karar anı” denilen moment kaçırıldığı zaman kişisel, toplumsal veya kurumsal olarak geleceğe ilişkin tarih değişir. Kararların değil, belirsizliğin hakim olduğu bir sürecin her zaman kaybedilen tarafı olunur.

Belirsizliği ortadan kaldırmak ve tarihin belirleyicisi olmak için konuya ilişkin maddi bütün verilerin ve bu veriler ışığında alınacak kararların bütün bileşenlerinin ayrı ayrı ve bütünsel olarak incelenerek ve aralarındaki bağın değerlendirilerek göz önünde tutulması gerekir.

Çünkü hayat “mümkün olandan değil, gerçek olandan” yola çıkar. Mümkünlük düşüncesi her zaman geçerlidir ancak gerçeklik sadece nesnel dünyanın öznesidir. Alınan kararlar nesnel gerçeklikten yola çıkıyorsa, o kararların sadece nesnel gerçekliğe dayanarak oluşmasını beklemek, suya yazı yazmaya benzer, gerçekleşmesi için iradi ve devrimci bir müdahale gerekir. Bir anlamda koşullara alınan karara uygun bir şekilde saldırılır ve değişmesine ilişkin mücadele yürütülür. 

Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin sömürgecilere karşı başlattığı ve önderlik ettiği isyan belirsizlik bataklığında boğulmak istenmektedir. Bu belirsizlik, safları netleşen sömürgeciler ve isyanciıar arasında değil, bu netliği bulanık bir hale getirmeye çalışan, safını belirlemek yerine sömürgeciler ile isyancılar arasında gidip gelen Güney Kurdîstan yönetimidir. Güney Kurdîstan’daki yönetim biçimi de net bir tanımdan öte monarşi, otokrasi veya oligarşi arasında gidip gelmektedir.

Belirsizlik ilk burada karşımıza çıkmaktadır. Çünkü yönetim netleşmediği için alınan kararların bir sorumlusu yerine hem herkesin, hem de hic kimsenin sorumluluğu görünmemektedir. Bu belirsizlik durumunun sorumluluğu ve yaratacağı hatalar tamamen kendisine aittir. Sular durulduğunda sanık sandalyesine oturtulacak olan “belirsizlik” değildir. 

 Kurdîstan’ın topraklarının sömürgecilere açılmasının, Özgürlük Hareketi’ni adım adım kuşatılmaya çalışılmasının, askeri üslere ve siyasi yapılara yer verilmesinin Kurdîstan halklarında yarattığı öfkeyi bastırmak ve sanık sandalyesinden kalkmak adına “Kürt kanı dökmeyeceğiz” demek sadece ve sadece hayal satmak demektir. Bu sözün değer kazanması, gerçekliğe dönüşmesi için kanıtlanması gerekir.

Mademki ortada bir vatan var, mademki Kürt kanı dökülmeyecek, öyleyse atılacak ilk adım, Kurdîstani güçlerin ulusal birliğinin sağlanması ve sömürgecilerin ayakizlerine kadar vatan topraklarından çıkarılmasıdır. Bunları yapmayıp sadece “kan dökmeyeceğiz” demek belirsizliğe davetiye çıkarmak demektir. Gündemin belirleyiciliğini belirsizlik değil, netlik sağlar.

Kurdîstan’ın sorunsalı artik hem sömürgecilerin hem de sömürgenin de dışında uluslararası bir sorunsaldır. Akla gelen ilk soru: “kime güveneceğiz?” Politikada güven olmaz, çıkarlar sözkonusu olur. Kurdîstan Özgürlük Hareketi’ne “emperyalizme karşı savaş” çağrıları yapan Türkiyeli “kemalist sol” ve diğer çevrelere tarihten örnekler verelim. Rus devrimi olduktan sonra devrimin dünyadan soyutlanarak ayakta kalamayacağının anlaşılmasından sonra ilk anlasmalar kiminle yapıldı? Kapitalist ülkeler dışında bir seçenek var mıydı? Devrimin ayakta kalmasının gerekçesi olarak yapılan başka bir anlaşma da kurulmasına ses çıkarılmayan, hatta destek sağlanan TC olmadı mı, verilen siyasi ve askeri destek sonucu Kürtler ve Rumlar soykırımdan geçirilmedi mi?

Çin devriminin oluş sürecinde ve sonrasında bırakalım kapitalist dünyayı SSCB ile yaşanan çelişkiler neden oluştu, madem her iki taraf sosyalist dünya görüşünü taşıyordu? Dünyadaki her örneğe bakıp, teorik bir kılıf bulup konu Kürt direnişine gelince kurulan cümlelerin başına “ama, fakat” eklemek cehaletten değilse tam anlamıyla kötü niyet ifadesidir.

Kurdîstan Özgürlük Hareketi manifestosunu belirsizlik üzerine değil netlik üzerine kurmuştur. Bir savaş yaşanmaktadır ve bu savaş kelimenin tam anlamıyla bir ölüm-kalım savaşıdır. Kurdîstan halklarının çıkarı gereği ilkelerden taviz verilmeden politik esneklik taşıyarak bütün güçlerle görüşülmesi doğaldır. Net olarak görülüyorki Özgürlük Hareketi kendi halkından başka herhangi bir güce dayanmadığı için bugün değil sadece sömürgecilere, değil sadece sömürgecileri destekleyen dünya kapitalist güçlerine karşı savaşmak, bir yandan da kendi halkının içinden çıkan işbirlikçiliğin büründüğü belirsizliğe karşı da savaşmaktadır. 

Çıkarlarının belirli bir tarihsel dönemde kesiştiği dönemler olacaktır, ilkeden geri adım atmadan görüşmelerin yapılması doğaldır. Hitler dünyayı kasıp kavurduğu zaman Stalin ile saldırmazlık anlaşması yaparken Hitler’in kendisine saldıracağını bilmiyor muydu? Nazilerin gemilerinin SSCB tersanelerinde tamir veya yedek parça sağlanması nasıl yorumlanmalı peki? Buna karşı çıkan işçilerin “devrimin çıkarlarına ters düştükleri gerekçesiyle” neyle karşılaştıkları bilinmez sır değildir.

 Özgürlük Hareketi dışında yaşanan belirsizliğin yoldaşları olan ve KDP başta olmak üzere sessiz kalan ama “dostlar alışverişte görsün” mantığından hareket edenlerin görmesi gereken gerçeklik önlerindedir. Belirsizliği bir an önce terk edip, hangi safta yer alacaklarına karar vermelilerdir. Öyle sömürgecilere toprak satıp, üsler kurdurup, günaşırı toplantılar yapıp sonra da “biz kardeş kanı dökmeyeceğiz” demek sadece zamana oynamaktır.

Belirsizliğin bizi bağladığı nokta bir süredir dillendirilen yeni çözüm sürecinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve hangi kosullarda olacağıdır. Bunca zulmü görmezden gelip kaldığımız yerden devam etmek gibi bir hayalin gerçekleşme şansı yoktur.

 Zindanların, sürgünlerin ve mezarların kendisine yurt diye sunulduğu, kimliğinin ölümle eşdeğer, binlerce şehit ve gazisinin gerçeklik olduğu bir halkın çocuklarıyız. Hem kendi topraklarımıza hem de dünyanın başka topraklarına savurdukları hayat, bizim hayatımız. Öfkemiz göğüs kafesimizi yırtarak bizden önce düşmanı karşılıyor. Göz pınarlarımız kurudu, dökecek bir damla gözyaşımız kalmadı. Bize sunulan ateşten bir hayatsa, cehennemin kapılarını açarak sömürgecilerin yanına belirsizliği de koymalıyız, çünkü diyalektik böyle işler. 

Haklılık yetmiyor, güç belirleyici oluyor. Ve tarih gösterecektirki, kolay ve bir oyun sandıkları bu hayali bozacağız, çünkü “zor, oyunu bozar”. 

 

 

İlginizi Çekebilir

Merkan Aksoydan: Bizim Kolektif Rüyamız
Uğur Güney Subaşı: Bazen bir fotoğrafa bakmak 

Öne Çıkanlar