Bu kısa bilgilerden sonra Antik Grek felsefesinin, hatta felsefenin ve Batı felsefesinin en ünlü isimlerinden olan Sokrates’e geçebiliriz.
Okuyana şaşırtıcı gelebilir ama Sokrates’in yazılı bir eseri yoktur. Felsefe dünyasına bu denli etki yapmış bir felsefeci bütün felsefi faaliyetini konuşarak geçirmiştir. Bütün ömrünü pazar yerlerinde ve sokaklarda geçirerek insanlarla sohbete ayırmıştır.
Belirtmemiz gerekir ki, Sokrates’e atfedilen sözler, onun öğrencisi Platon tarafından yazılmıştır. Bu yazılarda Sokrates, Platon tarafından konuşturulur, bu nedenle hangi sözler Sokrates’in, hangi Platon’un ayırt etmek zordur. İç içe geçmiş bir felsefi düşün karışıklığı söz konusudur.
Sokrates diğer felsefecilerin tersine bir şey öğretmek yerine bir şey öğrenir gibi hareket etmiştir. Ders vermek yerine, karşılıklı konuşmayı seçmiştir. Elbette ki bu konuşmalarda ön açıcı olarak, sorular sorup karşıdakinin sohbetin ilerleyen sürecinde kendisindeki eksiklikleri görmesini sağlamıştır.
Bilginin i̇nsanın içinden gelebileceğini, aktarılabilecek bir şey olmadığını savunmuştur. Aktarılmaktan, söyleneni eleştiri, sorgulama ve sonuca ulaşma yönteminden soyutlayıp olduğu gibi almak kastedmiştir. Eğitim faaliyetleri için para almayı kabul etmemiştir, bu onun aynı dönemde yaşadığı Sofistlerden bu açıdan ayrılmasını sağlamıştır.
Diyalog ve felsefi tartışmalarıyla i̇nsanların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini; onların erdem, adalet ve bilgelik gibi konularda bilgisiz olduklarını açığa çıkarıp kendileriyle yüzleşmelerini sağlayıp böylece gerçekte iyi olana ulaşmalarına bir köprü vazifesi görmeyi yöntem olarak seçmiştir.
Sokrates’in siyaset felsefesi: Demokrasiye yönelik eleştirileriyle, en iyi yönetim biçiminin ne olduğu üzerine dair düşüncelerinin sorgulamasıdır. Sokrates’e göre Grek kent-devletinin varlık nedeni sadece yurttaşlarının hayatlarını güvence altına almak değil, onların mutluluğa erişebilmelerini ve iyi bir hayata sahip olabilmelerini temin etmek olmalıdır. Böylelikle ruhlarına özen gösteren iyi insanlar haline gelmeleri sağlanacaktır.
Sokrates devlet ile onun yasalarının bir sözleşmeye dayandığını söyler. Bu sözleşmeye göre devlet temelde doğal bir kurum olmayıp bireylerin istek ve çabalarıyla oluşturulmuştur. Böylelikle devlet ve yurttaşlar arasında bir sözleşme bulunur. Yurttaşlar içinde bulunduğu topluluğa uygun olarak hareket edip, toplumsal düzene bağlı olan kurum ve yapıları desteklemek ve kendi başlarına hareket etmemekle yükümlüdürler.
Devlet temelde iyi ve adaletlidir. Hukuk da bunlara bağlı olarak iyi ve adaletli olmak zorundadır. Bireyin iyiliği, moral gelişimi ve kendisini gerçekleştirmesi bu temele uygun olarak oluşacaktır. Öyleyse devlet ve hukuk sorun üreten bir yapıya sahip değillerdir, var olan sorunlar devleti temsil edenler ile yasaları uygulayanların yanlışlığından kaynaklanmaktadır.
Sokrates bu temelden yola çıkarak devlet temsilini sağlayacak olanların: yasaların, gerçek adaletin ve hayatın amacının ne olduğunu bilenlerden oluşması gerektiğini, bunları bilmeyenlerin ise devleti temsil etmemesi yani yönetmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. Kısacası herkesin değil, bir bilgeliğe sahip olanların devleti yönetmesi gerektiğini söylemiştir.
Sokrates ‘demokrasi’ kavramını bu açıdan eleştirmiştir. Grek’te köle ve kadınlar dışındaki bütün özgür yurttaşların politik kararlara doğrudan katıldıkları Atina demokrasisinin temelinde yer alan “politik konularda bir kimsenin görüşünün bir diğeri kadar iyi olduğu’ görüşüne hep karşı çıkmıştır. Politika Sokrates’e göre bir sanattır. Tıpkı ayakkabıcılık, kaptanlık gibi. Sokrates siyaset felsefesinde anayasal monarşi veya aristokrasiyi kabul edilebilir tek yönetim biçimi olarak görmüştür.
/Devam edecek…/