Ali Engin Yurtsever: Procrustes’in Yatağı ve TC’nin Ölçüsü 

Yazarlar

Mitolojiye göre gerçek adının Damastes ya da Polyphemon (boyun eğdiren zorba) olduğu söylenir. Procrustes Eleusis’ten Atina’ya giden yol üzerinde yaşarmış yoldan geçenleri kandırıp evine getirir ve özel yatağına yatırırmış, boyu uzun olanların ayaklarını kesermiş, boyu kısa olanları ise mengeneye bağlayarak çekip yatağına uygun hale getirirmiş. Bir gün yoldan geçen Theseus’u da kandırıp evine götürmüş ama Theseus onu yatağa bağlayıp başını kesmiş. 

Genel anlamıyla başkalarının isteği dışında, kendi düşüncesi, arzu ve ihtiyacı doğrultusunda diğerlerini şekillendirmesinin üzerine gelişen bir mitolojik öyküyü anlatan bu durumun günümüzle benzerliğini bağlamak, yaşadığımız sürecin anlatımı açısından anlatım kolaylığı sağlayacaktır. Çünkü insanlık tarihi birbirinden kopuk, bağımsız olayların degil, bir zincirin halkası gibi devam eden süreçlerden oluşur.

TC, bir anlamda günümüzün Procrustes’i olarak yaşamaktadır. 1923’te kurulan cumhuriyet kuruluş ilkeleri doğrultusunda var olan, o ilkelere ters düşen her gerçekliği yatırıp kesecek veya uzatacak bir yatağa sahip olmadığı için çıkardığı kanunlar ve elinde tuttuğu zorbalık gücüne dayanarak değiştirmek, inkar etmek zorundadır. Elbetteki bunun en önemli bölümünü o gerçekliği oluşturan halkları soykırımdan geçirerek yapmaktadır. Çünkü çağdaş dünyada yaşamayıp, tarihin ilk dönemlerinden beri yoğrulduğu, mayasında her zaman var olan katilliğin yarattığı yıkıp, yok etme kültürüyle bugüne kadar gelmiştir.

Nesnel gerçekliği kabul ederek yaşayan “devlet” adı altında örgütlenen sosyal ve siyasal yapılar yönettikleri kitleleri sömüren bir avuc azınlığın çıkarları doğrultusunda örgütlenirken görece de olsa yönetilen halklara ve toplumsal yığınların “kendileri olma” konusundaki temel ve doğuştan gelen insani hakka dokunmazlar. Örneğin Amerika’yı işgal eden sömürgeciler orada yaşayan yerli halklara soykırım uygulamışlardır, Avustralya’da da öyle, Naziler de bu tavırdan geri kalmamış Yahudileri soykırıma uğratırken, kurbanlarının “kimliklerini” kabul ederek varlıklarına yönelmişlerdir. Bu orkestrayı bozan tek ses TC olmuştur.

Kürtler, Asuriler, Rumlar, Ermeniler ve diğerlerini soykırıma uğratırken, bu kimliklerinden dolayı uğratmışlardır ancak bu kimliklerin kendi topraklarında yaşamadıklarını ileri sürerek cinayetlerini işlemişlerdir. Geride kalanların büyük bir kısmı genel anlamıyla korkudan kaynaklı yaşadıkları soykırımı bir sonraki kuşaklara aktar(a)mamış, katiliyle istemeden de olsa bütünleşmeye gitmiştir. Böylece ortaya çıkan durum şu olmuştur: TC kendi halkına soykırımın hiç yaşanmadığını, olan çatışmaların ise kurbanlar tarafından Türklere yönelik cinayetler olduğunu, kendilerinin medeni, demokrat, çağdaş bir yönetim, bu toprakların ise ezeli ve ebedi sahibi olduklarını empoze ederek (bu arada kurbanların kültürünü de çalmayı ihmal etmeyerek) kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışmışlardır. Böylece ünlü sözle:”ölenler öldüklerini, yaşayanlar ise yaşadıklarını anlatmaya çalıştılar.” TC kurulmadan önce nüfusun büyük çoğunluğunu Türk olmayanlar dışındaki insanlar oluşturuyordu, şimdi ise Türk olmayan ama kendini Türk sayan bir güruhun çoğunluğunun hayatı hem kendilerine hem de başka halklara cehenneme çevirmesi oluşturuyor. 

İnkar edilen soykırımlar, ganimet görülen kadınlar, çocuklar ve değerli eşyalar nerede? Ne oldu da, binlerce yıldır yaşadıkları toprakların sahipleri genel anlamıyla 10-15 yıllık süre içinde topraklarını bırakıp gittiler, bu kadar büyük bir nüfus hangi coğrafyaya yerleşti? Küçük bir bölümü gitti diğerleri topraklarında kaldılar ama öldürülerek kaldılar, mezarları bile olmadı. Kalanların hangileri zorla veya korkudan kimlik değişimine gitti? Arşiviyle ünlü bin yıllık bir geleneğin arşivlerini açarlarsa her şey ortaya çıkacaktır. Örneğin Kenan Evren’in eşi Sakine Evren Dersim tertelesinden geride kalan bir Kürt-Alevi kadınıdır, (Barbaros) Hayrettin Paşa Egeli bir Rum’dur ve daha nice örnekleri verebilirim.

Procrustes’in yatağı vardı, bunların silahları ve o silahların gölgesinde yaptıkları kanunları var. Yüz yıldır kendilerine uymadığımız için başımızı, elimizi, ayağımızı kesmeye çalışıyorlar ama yine de başaramıyorlar. Bugün soykırıma uğrayanların çocukları hesabını sormak için ayağa kalktılar. 

Madem ki TC kendisini Procrustes’in yaptıklarının uygulayıcısı ve devamı olarak gördü ve onun yaptıklarını yaptı öyleyse bizler de Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve Asuriler olarak Theseus’un yaptığını yapacağız.

İlginizi Çekebilir

Oktay Cansın Emiral: Sosyalizm ve Kürtler
Kemal Okutan: Pe-Ker konuşuyor-6

Öne Çıkanlar