Seçimlerin kaybedeninin iktidar olduğunu belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Kürt sorununun çözümü noktasında samimi olan her partiye açık olduklarını vurguladı. Bakırhan, belediyelerde halka hizmet etmeyen anlayışa da izin vermeyeceklerini belirtti.
DEM Parti’nin Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, seçim sonuçlarını Mezopotamya Ajansı‘na (MA) değerlendirdi.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde siyaseten yeni bir tablo ortaya çıktı. Özet olarak seçim sonuçları kime ve hangi anlayışa ne mesaj verdi?
Seçim sonuçları yeni bir kapı araladı. Seçime giren tüm siyasi partiler için de bir muhasebe yapma süreci başladı. Açık söyleyelim; seçime giren partiler içerisinde başarılı olan partilerden birisi DEM Parti’dir. Bir diğeri CHP’dir. Onun dışındaki partilerde hem nicelik hem nitelik olarak bir düşüş olduğunu görüyoruz. Özellikle iktidar bloku büyük kaybetti; bir önceki genel ve cumhurbaşkanı seçimlerdeki sonuçlar ile 10 ay sonrasında yapılan yerel seçimler sonrasındaki bu fark niye oluştu sorusunu sormak gerekiyor. Birincisi, hükümet iyi yönetmiyor. Ciddi bir ekonomi ve demokrasi sorunu var. Özgürlükler sorunu var. İkincisi, dış politikada tutarlı bir siyaset izlemiyor. Üçüncüsü, tek adam sistemine geçme ile yani ‘Türk Tipi Başkanlık Sistemine’ geçtikten sonra Türkiye her anlamda sınıfta kaldı. Her anlamda ciddi kriz ve sorunlarla boğuşan bir hale geldi. Dolayısıyla halk 10 ay önce yapmış olduğu tercihlerden farklı bir tercih yaptı. 22 yıllık iktidara ‘yeter’ dedi. İktidar partisi ilk defa ikinci parti oldu.
Bizim açımızdan değerlendirecek olursak; girmiş olduğumuz tüm seçimlerde ihlaller vardı ama bu sefer daha özel bir durum söz konusuydu. Hükümet ilk defa 32 yerleşim yerine kaçak seçmen taşıdı. 32 yerleşim yerini bir mühendislik çalışması ile elimizde almak, o kentlerin iradesini çalmak için özel bir çaba içerisine girdi. Tüm bunlara rağmen, bu kentlerin birçoğunu tekrar aldık. Bazı kentler ise, büyük oranda kaydırmalardan kaynaklı elimizden gitti. Ama biz bunları kayıp olarak saymıyoruz.
Hangi yerlerdir bunlar?
Şırnak’ta seçmenlerin yarısından fazlası dışarıdan gelen asker, polis ve kolluk kuvvetleriydi. Buna rağmen az farkla elimizden aldılar. Kars’ta kaçak seçmen sayısını çıkartırsanız eğer oyumuzu arttırdığımızı ve belediyeyi kazandığımızı göreceksiniz. Bitlis’te partimize verilen 2 bin 500 ile 2 bin 800 arasında oyumuzu göz göre göre iptal ettiler. Buna dair yaptığımız itirazlarımız da reddedildi. Birçok belde ve ilçelerde durum böyle oldu. Tüm bunlara rağmen iktidar kaybetti. Sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de de kaybetti. Bu da Türkiye’de yeni bir kapı, yeni bir umut, yeni bir yol ve yeni bir mücadele zemini ortaya çıkartmıştır. Biz de ortaya çıkan bu yeni tablo ışığında önümüzdeki dönemde daha fazla çalışıp, daha fazla sahada olacağız. Ciddi bir örgütlenme seferberliği başlatacağız. Kısacası iktidarın Kürt sorununa yaklaşımı, kayyumcu anlayışı iktidara kaybettirdi.
Seçim günü ‘taşımalı seçmen’ görüntüleri çokça gündeme geldi. Hatta bu durumun sandığa giden seçmen sayısında artışı da beraberinde getirdiği söylendi. Sizin gözleminiz neydi?
Hem Kürdistan hem de Türkiye’de sandığa gidenlerin sayısı baya düştü. Bu durumun ciddi analiz edilmesi lazım. Genel seçim ile yerel seçim arasında hemen hemen Türkiye’nin her yerinde yüzde 7 ila yüzde 13 arasında sandığa gitmeyen seçmen oldu. Diğer durum ise, uçaklar ve otobüs konvoyları ile kentte getirilen, şal-şepik giyen insanlara garip garip bakan kişilerin toplu şekilde gelip oy kullanması oldu. Bu durum Kürdü rahatsız etti. Aslında metropollerde de iktidara kaybettiren bu görüntülerdi. O görüntülerden sonra halk haksızlığa karşı yekvücut oldu ve daha fazla sandıklara gitti. Metropollerde birçok insan tercihini değiştirdi. Halkımız ‘Bize bu oyunu oynayan, bize açıktan kaybettirmeye çalışan bu parti kazanmasın’ dedi.
Partiniz ‘Üçüncü Yol’ stratejisiyle seçimlere girdi. Ayrıca ‘birine kaybettirmek ya da birine kazandırmak” şeklinde bir politikanız olmadığını sık sık vurguladınız. Mevcut sonuçlara bakıldığında partinizin izlediği stratejinin başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu dönemin kazananı Üçüncü Yol’un kendisi oldu. Üçüncü Yol; iki bloka da eklemlenmeden halkın, emekçinin ve yoksulun tercihin ortaya koymaktı. Biz de onu yaptık. Kürdistan’da en geniş çevrelerin katılımıyla demokratik yöntemlerle aday belirledik. Batı da Kent Uzlaşısı ile adaylarımızı belirledik. Sadece siyasi partilerle sınırlı olmayan, tüm toplumsal çevrelerle -kadın, ekolojistler, gençler- yani siyasi partileri aşan bir kapsamda adaylarımızı belirledik. Kent Uzlaşısı ile girilen yerlerin hemen hemen tamamında kazanıldı. Dolayısıyla ne sadece tek başına kaybettiren ne de sadece tek başına kendi kazanımını düşünen… Türkiye demokrasisinin de kazanımını önemseyen bir mantıkla hareket edildi. Onun için Üçüncü Yol başarılı oldu. Bu yol ile sadece Kürdistan’da kazanmadık, Türkiye’nin birçok yerinde Kent Uzlaşısı modeli ile birçok belediyede halkların ve ötekilerin iradeleri belediyelere taşındı.
Partinizin Kent Uzlaşısı stratejisine ilk etapta hem muhalefet hem de iktidar tarafından kimi eleştiriler yöneltildi. Bunun nedeni neydi?
Kent Uzlaşısı her iki siyasi partinin de belki hoşuna gitmemiş olabilir. CHP, bir önceki seçimlerde kayıtsız şartsız Kürt seçmeninin AKP karşıtı bir strateji ile seçime gitmesini istemiş olabilir. Biliyorsunuz bir önceki seçimde AKP’ye kaybettirme stratejisi hayata geçirildi. Ancak burada, kazanma ve kaybettirme yerine, halklarımızın kazanımları ve yaşadıkları her yerde iradelerinin yönetime yansımasının mücadelesini yürüttük. Birçok yerde sadece ‘kazandır-kaybettir’ değil, biz kazandık. Bizim temsil ettiğimiz insanların iradeleri yönetimlere yansıdı. Tabi ki bunu eleştirmeleri gayet doğal.
AKP her yerde kendi adaylarımız ile seçimlere girmemizi, özellikle de metropollerde oy bölmemizi ve bu vesileyle seçimlerde kendilerinin çıkmasını bekliyordu. CHP de bir önceki seçim gibi AKP karşıtı bir siyaset izleyerek Kürdistan’da kendimize, onun dışındaki yerler de AKP’nin karşısında bulunan adaylara oy vermemizi istemiştir. İkisini de yapmadık. Kendimiz kazandık. Partimizin olduğu her yerde de halkımızın iradesinin yönetimlere yansımasını sağladık. Bu çok kıymetlidir. 14 Mayıs seçimlerinde belirleyici olmaktan çıkmıştık ama bu yerel seçimde aslında ne kadar sonuç tayin eden, ne kadar sonuçları değiştiren, yönetim değiştirebilecek ve yönetime gelebilecek bir kapasitede, güçte ve örgütlülükte olduğumuzu bir kez daha kanıtladık. Dolayısıyla halkımız partimizin uygulamış olduğu stratejiye uygun davranmıştır. Hem kazanmıştır hem de Türkiye’nin birçok yerinde iradesini yönetimlere yansıtmıştır.
Seçim sonrası yeni bir ‘kayyım’ girişimi yaşandı. Wan’da eşbaşkanlara mazbata verilmek istenmedi. İktidar burada neden geri adım attı?
Van’da hem yargı hem bürokrasi içerisindeki klikler gasp çalışmasına girdiler. Bunun çalışması aylar öncesinde yapılmış. Adayımız (Abdullah Zeydan) memnu haklarını almış, aday olabileceği YSK tarafından ilan edilmesine rağmen seçime iki gün kala saat 17.00’ye beş dakika kala ‘Aday yeterliliği yoktur’ kararı verildi. Bırakın insanları hiçbir canlı bu haksızlığa ‘Evet’ demez. Van halkı bu haksızlığı, bu irade gaspını görerek, eşi benzeri görülmemiş bir sahiplenme ortaya koydu. Bence bu saatten sonra Türkiye siyasetinde Van öncesi ve sonrası biçiminde tartışmamız gerekiyor. Van halkı aslında bir nevi bundan sonra ‘kayyıma geçit yok’ ve ‘kayyımı da kabul etmeyiz’ mesajı verdi. İktidar ve iktidar içerisindeki klikler ile yargı içerisindeki klikler hem o dayanışma hem de o direniş karşısında geri adım attı. Halk oyunu boşa çıkarttı.
Vanlıların direnişini aynı zamanda Türkiye’nin geneli için verilmiş bir mesaj olarak da okuyabilir miyiz?
Elbette. Van halkı iradesine sahip çıkarak sadece Van için değil, Türkiye için ciddi bir demokrasi mücadele örneği verdi. Sizin aracılığınız ile 14’ten 14 yapan, karşıyı tabela partisi yapan Van halkını, direnişini kutluyorum. Gerçekten umutsuzluğun, yılgınlığın insanları sindiği, umudunu kestiği bir süreçte Van halkı direnişe ve demokrasiye sahip çıkmayı başarmıştır.
Van’daki girişim bir ‘ön yoklama’ olarak da değerlendirildi. Buna katılır mısınız?
Kürt halkı test edilmeye çalışıldı. Özellikle son 8-10 yıllık baskıcı politikanın Kürtlerde yaratmış olduğu etkiyi test etmeye çalıştılar. Bu ön yoklama sadece seçimlerle ilgili değildi. Ama Van bir gerçekliği ortaya çıkardı; o da kimi durumlarda bazen izleyen ama söz konusu iradesi ve geleceği olunca muazzam direniş ortaya koyan Kürtlerin aslında devletin baskıcı politikalarından çok etkilenmediğini de ortaya koydu. Devlet orada yanıldı. İktidar yanıldı. Kayyumcu zihniyettin başardık anlayışı Van’da param parça oldu. Onun için evet o durum bir ön yoklamaydı. Van başarısız olsaydı bu sadece seçimlerde değil, başka biçimlerde de vücut bulabilirdi. Van iyi bir uyarıcı oldu. Biz zaten iktidarın saldırı politikalarından etkilenmediklerini biliyorduk ama nasıl etkilenmediklerini bir kez daha gördük. Onun için seçimler evet bir kapı araladı ama Van’daki dayanışma ve direniş gerçekten yeni bir iklim zemini açtı. Bence Kürt halkı hem Türkiye halkları da bu durumda büyük dersler çıkaracaktır. İktidar da mevcut politikalarının saha da karşılık bulmadığını görmüş oldu.
Seçim sonuçlarının birçok dengeyi değiştireceği söyleniyor. Cumhur İttifakı, özellikle AKP’de bir politika değişikliği ihtimali nedir?
Bu biçimi ile devam etmeyecekleri bir gerçek. Çünkü çözüldüler, çözülüyorlar. Çözülmelerinin sebebi de Kürt meselesi başta olmak üzere benzer birkaç konudaki yaklaşımlarıdır. En başından söyledik; çözmeyen çözülür. Dolayısıyla güç ilişkileri değişecek. Dışarıya yansıyan boyutlarıyla AKP içerisinde bir tartışma süreci başladı. Belki baskı politikalarının dozajını arttıracaklar. Ama tutmuyor. Yani baskı ile bitmiyor. Baskı çözüm değil. Çözüm diyalog ile müzakere ile olur. İradeyi esas almak ile olur. Ben AKP’nin de bir yol ayrımında olduğunu düşünüyorum.
Belki bu seçimler AKP’nin yaklaşımlarını biraz değiştirebilir ama 22 yıllık bir ezber var. 22 yıldır kurulan güç dengeleri var. Devlet İttifakı var, Ergenekon İttifakı var, MHP var, kimi JİTEM ittifakları, kontralar var… Ama böyle devam etmek isterlerse Kürtler direnir, halklar ve emekçiler direnir. Pes etmez. Kaybettirmek için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyar.
Biz DEM Parti olarak, daha sert bir süreci karşılamaya da varız, diyaloğa ve müzakereye de varız. Başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’deki sorunların müzakere ile tartışılarak çözülmesi için de üzerimize düşen tüm sorumluluğu da yerine getirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Parti farketmeksizin mi bunu söylüyorsunuz?
Biz DEM Parti olarak asla şu kişi ile olur, şu kişilerle olmaz demeyiz. Bu yaklaşım diyalektiğe aykırıdır. Bizim derdimiz; önce muhatabımızı yaratıp sonra sorunu çözmek değil, çabamız sorunu çözmektir. Çözüme kim geliyorsa buyursun oturup konuşalım ve çözelim. Türkiye halklarını da dahil ederek çözelim. Dolayısıyla AKP’nin yarın ne yapacağını bilmiyoruz ama biz karşımızdakinin soruna yaklaşım konusundaki samimiyetin, stratejisini, programını, planını gerçekten samimi olup olmadığına bakarak, gerekli olan adımları atarız. Biz açığız, hazırız. Biz varız. Ama karşımızdakinin samimi olması gerekiyor.
Seçim sonrası yeni anayasa yeniden gündeme getirildi. Daha önce çok gündeme gelmişti ancak bir sonuca ulaşılmamıştı. Yeni anayasa için öncelikle neler yapılmalı?
Bir yol temizliği yapsınlar. İşte Kobanê Davası ortada duruyor. Bir tweet ile yıllardır eş başkanlarımız, belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz cezaevinde tutuluyor. Kayyumcu anlayışın ne kadar yanlış olduğunu bir zahmet kabul etsinler. Cezaevleri siyasi tutsaklar ile dolu. Türkiye’nin bütçesi büyük oranda Kürtlerin demokratik haklarını baskılamak için kullanılıyor. Bir yol temizliği ile bunların ne kadar samimi olup olmadıklarını görelim. Hiç tereddüt etmeyiz biz. Bir yerde sorunun çözümü için bir samimiyet, bir irade, bir sorumluluk sahibi kişi kurum, parti görürsek, biz otururuz.
CHP, Van’daki seçim darbesine karşı çıktı. Yine Kobanê Davası’nı izlemek üzere bir heyet görevlendirdi. Bunu ‘CHP’de Kürt sorununa dair bir politika değişikliğine gidildi’ şeklinde yorumlayabilir miyiz? Ya da bunun ön veriler ortaya çıktı denebilir mi?
Bir ön veri ortaya çıktı demek çok erken. AKP için söylediğim şeyler CHP için de geçerlidir. CHP’nin henüz o kuruluş kodlarından ne kadar uzaklaşıp uzaklaşmadığını test edecek durumda değiliz. Evet, Kobanê Davası, Van’daki dayanışma, kayyımlara ilişkin CHP’li yetkililerin, Sayın Özgür Özer’in yapmış olduğu açıklamalar kıymetlidir. Ama bir bütünen Kürt meselesinin müzakere ile diyalog ile çözülmesini ‘CHP istiyor’ dedirtecek düzeyde değil. Önümüzdeki dönem CHP’ye de büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bu meselelerde samimi olmak, Kürde samimi yaklaşmak, bu sorunun çözümünde gerçekten demokratik bir irade ve sorumluluk ortaya koymak CHP’ye kaybettirmez. CHP’ye kazandırır. Nitekim son seçimlerde Kürdün ortaya koymuş olduğu irade, dayanışma net bir şekilde ortada duruyor.
CHP, fırsatçı bir şekilde davranıp nasıl olsa ‘AKP baskı uyguluyor ve Kürtler bu baskı politikaları karşısında başka tercihlerde bulunuyor’ havasına kapılırsa kaybeder. CHP için büyük bir şans doğmuştur. Yüz yıldır çözülmeyen Kürt meselesini, ikinci yüzyılda diyalog ile çözme fırsatını yakalamıştır. CHP samimi ve doğru bir yaklaşım ile gerçekten Türkiye’nin demokratik geleceğinde önemli bir rol ve misyon oynayabilir.
Önümüzdeki dönemde bunun sadece seçim ile sınırlı bir yaklaşım mı olduğunu, seçim kazanımları için ortaya konulmuş bir taktik mi olduğunu ya da stratejik bir yaklaşım mı olduğunu hep birlikte göreceğiz. Biz kimseye düşman değiliz. Ama kimseyi de sınırsız, sonsuz olarak yanında, arkasında destekleyen bir güç de değiliz. Doğru söyleyen, doğru yapan, Türkiye demokrasisine kazandıran, kazandırmak isteyen ve bu konuda bir politikası, programı olan her siyasi parti ile -sadece seçimlerde değil- yan yana gelir, birlikte oturur ve konuşuruz. Çözüm için elimizden geleni de ortaya koyarız.
Türkiye’deki devrimci sol-sosyalist güçler açısından seçimleri değerlendirecek olursak; son genel seçimlerde Emek ve Özgürlük İttifakı üzerinden kimi tartışmalar gelişti. Önümüzdeki dönemde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bünyesinde yeniden bir yapılanma ya da farklı bir oluşum söz konusu mu?
Seçim süreçleri ciddi muhasebe de doğurdu. Sadece DEM Parti, iktidar veya ana muhalefet partisi için değil, sol sosyalist çevreler için de bir muhasebe ortaya çıkardı. Bir; mevcut Üçüncü Yol dediğimiz, her iki bloktan da bağımsız Türkiye emekçilerinin, yoksullarının, Kürtlerin, inanç gruplarının, Alevilerin, demokratik hakları savunanların, eşit yurttaşlık isteyen tüm çevreler bu seçim sonrasında oturup muhasebe yapmalı. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerde hem bileşen hukukunu hem ittifak hukukunu güncelleyerek, güçlendirerek, daha katılımcı bir şekilde hayat bulması için ciddi bir çaba içerisinde olacağız. Demokratik ittifak zemini kazanacaktır. Önümüzdeki dönem başta DEM Parti olarak, özellikle metropollerde yoksullarla, emekçilerle, tarımla hayvancılıkla uğraşanlarla, Türkiye halklarıyla, inanç gruplarıyla, asgari ücretle geçinenlerle, emeklilerle buluşmak için bir program, planlama yapıyoruz.
Yeni bir seçim olasılığından bahsediliyor. Sizce yakın bir zamanda yeni bir seçim olur mu?
Yeni bir seçim yaşadık. İktidar ikinci parti oldu. Bizim de durumumuz kudretlidir, bu durum seçim sonuçlarında da ortaya çıktı. Türkiye’nin birçok yerinde seçime girmememize rağmen bugüne kadar yerel seçimlerde aldığımız en yüksek oyu aldık. Önümüzdeki dönem için erken seçim olsun mu olmasın mı tartışmaları çok yeni. Buna ihtiyaç var mı ya da bu konuda biz neyi talep edeceğimizi kurullarımızla birlikte hep birlikte tartışacağız.
Yerel seçimler sonrası kazandığınız yerlerde hizmet noktasında da beklentiler yüksek. Nasıl bir belediyecilik anlayışı ortaya koyacaksınız?
Önceki deneyimlerimiz kıymetlidir. Sadece belediyecilik hizmeti sunan değil, halkın yaşamış olduğu her sorunla dayanışan bir belediyecilikti. Bu dönem de bu devam edecek ama bu dönem belediyelerimiz belediyecilik yapacak, belediye işiyle uğraşacak. Siyaseti siyasetçiler yapacak. Belediyelerin siyasetle ilişkisi her zaman var ama herkes kendi işini yapacak. Emin olun önümüzdeki günlerde daha disiplinli, belediye işleriyle yoğunlaşan halkın sorunlarını çözen bir yerde belediyecilik yapacağız. Biz halka söz verdik. Onların kıymetli oylarıyla seçilen arkadaşlarımız en iyisini yapacaklardır. Olumsuz bir şeyin olmasına biz izin vermeyiz. Kötü bir belediyecilik pratiği varsa halk 5 yılı beklemek zorunda değil. Halkın seçim gelmeden seçtiğini çekme hakkı da var. Eleştiri hakkı da vardır. Tabi güçlendirerek yapacağız bunları.
Kararlıyız; halkımıza, demokrasiye, bize katmayan, örnek ve model olmayan, halkı memnun etmeyen hiçbir anlayışa izin vermeyiz. Belediyeyi kaybederiz ama halkımızı kaybetmeyiz. Onun için çok değerli, kıymetli genç nitelikli belediye eşbaşkanı arkadaşlarımıza da çağrı yapıyorum; bu dönem çok farklı bir dönemdir. Kayyım yaralarını sarma, halkın desteğini onayını alma, halkla birlikte olma, halkı memnu etme, model olma, hizmet etme, diğer siyasi parti belediyelerinden farkımızı ortaya koyma, bize oy vermeyenleri de dahi memnun eden, onayını, desteğini alan bir anlayışı hayata geçirme zamanıdır. O mevki ve makamlar için büyük bedeller ödedik. Arkadaşlarımız içeride. Gülten Kışanak, Leyla Güven, onların belediye pratiklerine, geçmişine layık olma günüdür. ‘Biz geldik 5 yıl otururuz’ yok. Geçmişte de yoktu ama şimdi hiç olmaz. En ufak bir eksiklik konusunda dahi genel merkez olarak; halkımıza söz verdik. Gereğini yapacağız.
Yol, su, altyapı, üstyapı… birçok sorunu sıralayabiliriz ancak öne çıkan en önemli konuların başında gençlerin göçü geliyor. Göç ile asimilasyon arasındaki bağlantıdan hareketle; gençlere dair nasıl bir politika izleyeceksiniz?
Kurdistan’ın gençliği, sosyolojisi, doğası yani her anlamda büyük oranda tahrip edilmiş. Devlet orayı bir laboratuvar haline getirmiş, zehirlemeye çalışmış. Bunlardan biri de gençliktir. Tabii belediyemizin oradaki yoksulluğu, işsizliği tamamen ortadan kaldırma şansları yok. Öyle bir olanak da yok. Ama gençlerin o kentte yaşaması için kültürel-sanatsal aktiviteler, meslek edinme kursları, aile ekonomisine katkı sunma olanaklarını yaratacağız. Sadece mevcut kaynaklarla yetinerek hizmet üretemeyiz. Kaynak da yaratmalıyız. En büyük kaynak halkın katkısıdır, katılımıdır. Onlarla yapılan hizmetlerdir, işlerdir. Belediyenin çözemediği hizmeti, Siirt’te 150 bin insanımızın desteğiyle, katkısıyla çözmeliyiz. Halkı ikna etmek ve güvenini almak lazım. Halkın sunduğu işin o kentin yararlı olduğuna, işleri kolaylaştıracağını anlatmak gerekiyor. Yeni bir belediyecilik anlayışıyla karşılaşacağız. Göreceksiniz belediyelerimiz emekçinin, yoksulun, çocuğuna süt götüremeyenin, mama götüremeyenin, su faturasını ödeyemeyenin yaşamış olduğu sorunların çözüm adresi olacaktır. Bu konuda iddialıyız. Bir belediyecilik geçmişimiz de oldu. Arkadaşlarımızla birlikte en iyisini yapabileceğimize eminim.
Çocuklara dönük politikalar da önemli. TÜİK verilerine göre Türkiye’de çocuk oranı yüzde 26 iken; Kürdistan’da bu oran yüzde 50’ye yakın. Kürdistan’daki çocuklar dair projelerinizi merak ediyoruz?
Gençler, çocuklar ve kadınlar… Öncelikli proje üreteceğimiz, yapacağımız grupları oluşturuyorlar. Belediyecilik hizmetlerini 3 dille veriyorduk. Tekrar çok dilliliğe, çok kültürlülüğe, çok kimlikliğe hizmet eden bir yaklaşımla devam etmek lazım. Çocuk anadilini öğrenmesi için bütün çabayı ortaya koymalı. Biz sonradan öğrendik (anadil). Ama bunun koşulları var; elimizde belediyelerimiz var, büyükşehir belediyelerimiz var, kentlerimiz var. Bu konuda ‘Niye öğretiyorsun?’ diyemez kimse. Anadilini öğretmek için belediyelerimiz bir çaba içerisinde olacak. Yoksulluktan dolayı eğitim almayan çocuk bırakmamaya çalışacağız. Çocuk kültürel, sanatsal faaliyetlere katılacak. Özel yetenekleri tespit edilerek, onların gelişimi için belediyelerimiz bir çaba içerisinde olacak. Kurdistan coğrafyası hiçbir dönem olmadığı kadar kültürel, sanatsal faaliyetlerle, aktivitelerle tanışacak.
Belediyeler için merkezi bir proje biriminiz olacak mı?
En küçük yerlerden büyük yerlerde kadar proje birimleri oluşturacağız. Ezber çalışmalar yok. ‘Kanal açtım’, ‘Kaldırım yaptım’ ile bu meselelerin çözülemeyeceğini biliyoruz. Kurdistan’da yüz yıllık yaralar var. Hizmetsizlik var. Yani daha nitelikli, daha birikimli ve daha sonuç alıcı çalışmalar olmalı. Yer yer belediye olanakları ile yer yer kentin dinamiklerinin katkısı ve katılımıyla toplumcu belediyeciliğin ne olduğunu tüm dünyaya göstereceğiz. Yerinde yönetim ile yerelden üretim diyoruz.
MA / Selman Güzelyüz – Fırat Can Arslan