Başak Canda, şair Fadıl Öztürk’ü Edebiyathaber.net için yazdı:
Kitabı kapattıktan sonra Fadıl Öztürk’ün yazdıklarına kadar gittim. Saatli Muhalif Takvimi’nde, Vasati 40 Çöp yazısını yeniden okudum. Onun son cümlesi ile Veda Etmiyorum’un son cümlesi arasındaki kuvvetli bağa daldım gittim. “Varlığı bir tehlikedir, çocuklara armağan edilmez ama çocuklar sokaklarda padişahın kızına oynanan oyunu onunla oynadılar. Son sigarasını yakan idamlıkların yanında da görülmüştür o. Naziler insanları doldurdukları fırınları, Sivas’ta aydınların kaldığı oteli onunla yaktıkları için üzgün ve lekelenmiştir kibrit. Bu nedenle yakılmış kibrit çöpleri yanmış insan etine benzerler. Yandıkça kıvrılıp bükülür, ruhları ateşle gökyüzüne yükselen ceset olurlar. Mezarları olmayan ‘vasati 40 çöp’ kibritlerimi geri istiyorum.” Nasıl da ortak bir duygu, nasıl da kanatlanmış uçuyorlar. Edebiyatın ortak dili işte. Her şeye yetişen o güzel dil.
Fadıl Öztürk’ü bir şair olarak tanıdım önceleri. Şiirine dair konuştuk. Sonra onun on yıllık mahpusluğu ve devrimci tarafını öğrendim. Sözcükleri, anlatımları bir dizeden fırlar gibiydi. Onun şiirlerindeki derinliği, aşka uzanan dizeleriyle tanıştım. Soluklanıp, yeniden okudum. İnsanın kalbine öyle güzel geliyordu ki, hem aşka hem de şairine hürmet ettim her okuyuşumda. “Aşka hürmet edin efendim / beraberinde ayrılığı taşıdığı için” Büyülenmiştim bu dizeye. Aşkın o kederli yanını tuzla buz etmiş Fadıl Öztürk. Şaire şiiri yazdıran her hali gördüm. İçime işledi. Ya şu büyülü dizeye ne demeli: “İnsan her zaman bir anneden doğmaz/ bazen bir aşktan da doğar insan.”
Denemelerinden kimi konuştuğunu, kimleri anlattığını, anılarını, anılarında büyüttüklerini nasıl da şiirsel anlatır. Mahallelisi, ezilenler, ötekiler ve ötekilerin ötekisi onlar… Devletin iyi davranmadığı herkes onun iyileridir. O iyinin yanına tek bir kötüyü, kötülüğü koymayandır. Çünkü anlattıklarının tümü en küçük yerden, en büyük kentlere kadar uzanır ve uzandığı her yerde sevgiyle örülür. “Polis bizi ararken biz bir evde değil, bir sevgide saklanıyorduk o zaman.” der.
Jandarmalar basardı düşlerimizi/ çatışa çatışa uyur ve geçerdik geceyi” dizesinden devrimci bir yaşama geliyorum. Yer altı günleri, aranmalar, geri çekilmeler, bölge değiştirmeler. Onun yaşamı hep ortak bir düşün içindeydi. Evi olmayan, evleri çok olan; mülkü olmayan, mülkü çok olan biriydi. Şiir ve resim kaçışın yol haritasını çizen en önemli yol göstericilerdi. Kaldırımlarda onu gezdiren, patikalarda onunla konuşan, bir suya ses olan ne varsa şiirlerinde ve çizdiklerindeydi. Geceye ve aya inanan bir devrimci şairdi. “ayın altında büyür kurtuluş savaşları” dizesi bir gecenin sonundaki tarihsel not olarak okunmalıdır.
Veda Etmiyorum ile başlamıştım Fadıl Öztürk’ü anlatmaya. Yine onunla devam ediyorum. İki karakter arasındaki konuşma. “Peki ya ordu tarafından götürülen insanlar?”, yanıt verir diğeri. “P kasabasındaki ilkokulda bir ay gözaltında tutulup şimdilerde plaj olan kumsalda aralık ayında toptan kurşuna dizildiler.” Yine sorar biri. “Hepsi mi?” Yanıtlar yine diğeri. “Askeri inzibatların birinci dereceden akrabaları hariç, hepsi.” Devam eder satırlar. “Yeni doğmuş bebek de mi?/ Amaç yok etmekti çünkü./ Neyi yok etmek?/ Kızılları.”
Katliamın yeri farklı olsa da uygulama biçimi her yerde aynı. Fadıl Öztürk’ün geldiği Dersim coğrafyasında yapılanlar, Veda Etmiyorum’un Güney Kore’deki benzeridir. Öztürk soyadı bile katliam ötesi bir zulümdür. Ömür boyu hatırlatılan bir damga gibi verilmiştir. O ise şiiriyle bir kuş olup, her mevsimde başka topraklara doğru uçmaktadır.
Başka bir kitabın sonuna geliyorum bu kez. Virginia Woolf’un Dalgalar’ına. Son sayfada ölüme bir meydan okuyuş var. Fadıl Öztürk’ün meydan okuyuşu da buna benzerdir. O hastalığını sınıfın en şanlı gününe kadar taşıdı ve 1 Mayıs günü ölümü mahkum edip, utandırdı. Ne der Woolf, Dalgalar’da: “Şimdi beni taşıyan sen, bu kaldırım parçasında eşelenip dururken, bize doğru ilerlediğini algıladığımız düşman nedir? Ölümdür. Ölüm düşmandır…… Yenilmeden ve boyun eğmeden, kendimi sana doğru savuracağım, Ey Ölüm! Dalgalar kıyıda kırıldı.”
Ve söyler Fadıl Öztürk.
işte bu yüzden
bir adımızın olması değil
giydiğimizde bize yakışan
bir hayatımızın olmasıdır önemli olan
Kaynaklar:
1) Han Kang, Veda Etmiyorum, Aprıl Yayıncılık, Çev: Göksel Türközü, Kasım 2024
2) Vırgına Woolf, Dalgalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Tülin Cansunar, Nisan 2024
edebiyathaber.net (14 Mayıs 2025)