Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM-Parti) İstanbul’da kendi adayı ile seçime gireceğini açıkladı. DEM-Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Adayınız kim olacak? Başak Demirtaş mı olacak?” sorularına cevap vermedi, 9 Şubat’ı işaret etti.
Adayların Yüksek Seçim Kurulu’na bildirileceği son tarih ise 20 Şubat. Aday listelerindeki eksiklerin giderilmesi için ise son tarih 22 Şubat.
Dün DEM-Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan parti genel merkezinde yaptığı basın açıklamasıyla, partilerinin İstanbul’da aday göstereceğini resmen açıklamış oldu. Ancak neden İstanbul adayının açıklanmadığı, neden 9 Şubat’ın işaret edildiği merak konusu.
Açıkçası hala şöyle bir beklenti var: “Aday açıklanmadıysa karar değişebilir.” Yani vazgeçtik, aday çıkarmayacağız, denilebilir beklentisi var hala. Oysa aday çıkarılacağı parti sözcüsü nezdinde, resmen açıklanmış oldu. Böylece bu konu kapandı.
Kazandırmak da değil, kaybettirmek de
Seçim matematiğine göre DEM-Parti’nin kendi adayıyla seçime girmesi durumunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) adayının seçimi kazanamayacağı aşikâr. CHP’nin genel seçim sürecindeki malum tutumu da biliniyor, DEM-Parti seçmeninde ciddi bir rahatsızlık oluşturdu.
Koşulsuz bir şekilde Kürtlerin onlara oy vermesini istiyorlar ki artık DEM-Parti’de bunu isteyenler olsa bile, bu, tabana rağmen mümkün değil. Bunun da ötesinde, böyle bir beklenti siyasi partilerin varlık nedenlerine ters.
Sosyal medya fenomeni Azadi Kaya’nın meşhur deyişiyle CHP’ye şunu sormak lazım: “Kürtler size kanalize mi olsun?”
Peki ama deyim yerindeyse DEM-Parti aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık mı? Yani DEM-Parti İstanbul’da kendi adayıyla seçime girme kararıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) mi kazandırmış oluyor? Elbette hayır.
DEM-Parti’de gündem tecrit
Sonuçta bu bir yarış, diğer partiler gibi DEM-Parti de kendi adayı ile bu yarışa katılacak. Sonucu ne olur? Kime yarar? Kime kaybettirir? Kanımca bu DEM-Parti’nin çok ilgileneceği bir husus değil. Çünkü kendi gündemleri var. Şu an en önemli gündemleri de “Kürt sorununa barışçıl-demokratik çözüm, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a özgürlük” talebi. Bu taleple hapishanelerde de dönüşümlü açlık grevi devam ediyor. DEM-Partili 15 milletvekilinin aynı taleple yürüyüş eylemi devam ediyor. Siyasi tutukluların ailelerinin, çocukları ve çocuklarının talepleri için nöbet eylemleri de sürüyor.
Başak Demirtaş’ın adaylığı mevzusu
Bilindiği gibi Başak Demirtaş 21 Ocak’ta Artı Gerçek’e “İstanbul adaylığı için henüz partimiz DEM Parti’den bize bir öneri gelmedi, ama halk ister, partimiz de uygun görürse, demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz,” açıklamasını yapmıştı. Doğrusu, bu açıklamayı DEM-Parti’yi ve ardılı olduğu siyasi partileri uzun yıllardır takip eden bir gazeteci olarak, yöntem açısından garipsemiştim. Şöyle ki, o tarihte henüz DEM-Parti’nin İstanbul’da aday çıkarma ya da çıkarmama yönünde bir kararı yoktu. Diğer yandan Başak Demirtaş, dün parti sözcüsü Ayşegül Doğan’ın da açıkladığı gibi, genel seçimlerde aday olmamasına rağmen bir aday gibi seçim çalışması yürütmüştü, yani partinin uzağında, partiden davet bekleyen biri değil aslında. Dolayısıyla DEM-Parti’ye İstanbul için doğrudan bir başvuru da yapabilirdi. Bunu yapmak yerine, yukarıdaki açıklamayı yapması, bunun üzerinden sosyal medyada bir tartışmanın başlaması bu yönüyle bana tuhaf geldi.
İstanbul’da önseçim mi?
Elbette artık İstanbul’da aday çıkarma kararı netleştiğine göre DEM-Parti “kent uzlaşısı” ekseninde adaylarını belirleyecektir. Belki İstanbul için de bir önseçim yapılır? Neden olmasın ki? Nihayetinde İstanbul, DEM-Parti’nin birçok bileşenle birlikte hareket ettiği bir kent…
9 Şubat’ın işaret edilmesi, aday listelerinin son teslim tarihinin de 22 Şubat olması, böyle bir olasılık için olabilir mi acaba? Net bir şey söylemek mümkün değil elbette. Parti çevresinde konuşulan çok şey var, var olmasına ama resmi bir söylem yok. Deyim yerindeyse resmi ağızları bıçak açmıyor.