31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin sonuçları birçok açıdan irdelenmeye muhtaç. Seçim sonuçlarını evvela iktidarın son iki dönemdir başvurduğu kayyım politikasının iflasının ilanı olarak değerlendirmek isabetli olacaktır. Öyle ki Şırnak, Bitlis, Kars gibi şehirlerde bazı ilçelerde “kitabına uydurulmuş” taşımalı seçmen hilesine rağmen Halkın Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM-Parti) kazanmıştır. Diğer yandan Adalet ve Kalkın Partisi (AKP) hem bölgede hem de batı kentlerinde hezimet yaşadı.
Şimdi elzem olan, seçmen tercihlerini – mesajlarını hem kazananların hem de kaybedenlerin doğru okumasıdır. Bölgedeki seçmen tercihiyle iktidara hangi mesajı verdi? DEM-Parti seçim sonuçlarından hangi mesajı almalı?
Bu yazıda kısaca yukarıdaki iki soruya cevap ararken sonuçların nedenleri üzerinde durmaya çalışacağız.
Kayyımlar mutsuzluk üretti
Seçim sonuçları henüz netleşmeye başlamışken sonuçları birlikte takip ettiğim arkadaşımın yorumu “siyaseten” çok şey ifade ediyordu: Kayyımlardan beri kentin yüzü gülmüyordu.
Evet, gerçekten de son 8-9 yıldır bölge kentlerinde, ekonomik sıkıntılarla birlikte derin bir mutsuzluk, büyük bir öfke birikiyordu ve seçim gününün akşamında Diyarbakır ve diğer kentlerdeki kutlamalarda ortaya çıkan coşkunun dozajından bu ruh hali fazlasıyla fark ediliyordu.
Batan geminin malları değil, halkın malı
Kayyımların ve etraflarına üşüşenlerin talan maceraları elbette kent sakinlerinin kulağına da çalınıyordu: Özellikle son yıllarda adeta “batan geminin malları” (halkın malı) kapışılmaya çalışılıyordu. İşsiz insanların iş umuduna değin her şey suiistimal ediliyordu. Diyarbakır halkının ve bölgenin takımı AmedSpor’a deyim yerindeyse “yağmurlu günde Allah’ın suyu verilmiyordu.” (AmedSpor’un da tıpkı DEM-Parti gibi halkın desteğini alarak her şeye rağmen ortaya bir başarı çıkardığını not edelim.)
En önemlisi de “iradesine çökülmüş” halkın kültürel dokusuna saygı duyulması bir yana, adeta kültürüne saldırılıyordu. Kültürel çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri kararnamelerle kapatılmış kentin, belediyelerine de el konulunca, ortada kentin, Kürdün kültürüne uygun hiç bir şey kalmamıştı. Kürtçeye de seçimden seçime, o da gramer kurallarını alt üst ederek ancak seçim afişlerinde rastlanıyordu.
Taşınmazlar neden devredilir?
Yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, peşkeş çekme ise gırla… İşte Bağlar Belediyesi’nde ortaya çıkanlar… Seçimi kazanmış eş başkanlar mazbata almayı beklerken yangından mal kaçırırcasına başka kurumlara devredilen taşınmazlar vs. bile durumun vahametini göstermeye yetiyor.
Bakın bu çok enteresandır. Teorik olarak tüm devlet kurumları kamu hizmeti yaptığına göre, giderayak belediyenin taşınmazları neden bir başka devlet kurumuna devredilir?
Çok açık ki bu yaklaşım Diyarbakır’ı kendinden görmeyen bir yaklaşımdır. Diyarbakır’a hizmeti Diyarbakır’da yapabilecek kimse yokmuş gibi Antalya’dan satın alan zihniyetin, kuşkusuz Diyarbakır’a hizmet etmesi beklenemezdi. Nitekim Antalya’dan getirip diktikleri palmiye ağaçları gibi onlar da kuruyup gittiler… (Bu arada palmiyelerden alınması gereken dersi aldıklarını umalım: Ağaç bile kendi doğasından koparılmasını kabul etmiyor, buna kurumakla tepki veriyor.)
Seçim sonuçları ‘savaşa hayır’ mesajıdır
Toplamdaki seçmen tepkisini ‘savaşa hayır’ mesajı olarak okumak yerinde olacaktır. Zira 8-9 yıldır 90’lı yıllardakinden beter bir militarist yaklaşımla Türkiye halklarının hayrına bir sonuç çıkmadığı ortadadır. Ekonomik sıkıntılar da bu duruma göbekten bağlıdır. Kürt sorunu bağlamında büyümeyen ekonomi, ekonomide bağımlılaşma vs. Türkiye’nin yoksullarını hızla açlık sınırının gerisine götürdü, götürmeye devam ediyor. Bu yönüyle seçim sonuçlarını halkın muhalefete bir ‘imdat’ çağırısı olarak da okumak gerekir.
Oysa 2012-2015 yılları arasında bir ‘bahar’ yaşadı Türkiye. ‘Buzdolabına kaldırılınca’ anladık ki yalancı bir baharmış ama baharın tadını vermişti; insanlar ölmüyordu, insanlar mutluydu, insanlar ağız dolusu gülüyordu.
İşte savaş politikalarında ısrar, sürüklediği ekonomik krizle birlikte ortaya Kürt kentlerinde kazanan, batıda ise kaybettiren bir seçmen iradesi çıktı.
Savaşta ısrarın sonucu siyasi partiler mezarlığıdır
Bundan AKP iktidarının ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin çıkarması gereken en temel ders şudur: Türkiye’yi tekçi söylemlerle militarist politikalara terk etmeyin.
Bu politikalar halkı canından bezdirdi. Öyle ki işler artık milliyetçi dalgayı köpürtmekle de yürütülemiyor.
Özetle; halk bir yandan içteki çürümüşlüğün ve militarist politikaların faturasını kesmiştir. Bundan sonrası DEM-Parti’nin üçüncü yolunu deyim yerindeyse genişletip sağlamlaştırmasıyla, CHP’nin AKP iktidarı döneminden ve öncesinden ders çıkararak demokratik değerleri özümseyip kurumsallaştırmasıyla ilgilidir. Gerçek baharı getirip kalıcılaştırmanın başka yolu yoktur.
Üçüncü yol ‘direniş’ yoludur
Üçüncü yolda ısrarın adresi DEM-Parti’dir. Kürtlerin seçimdeki tercihleri üçüncü yolun ne olduğunu çok net göstermiştir. Bu yönüyle DEM-Parti ağır bir sorumluluk altındadır. Kürtlerin, ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin dertleri onların omuzlarında, umutları onların ‘üçüncü yolundadır.’
Üçüncü yol kuşkusuz bir mücadele ve müzakere yolu olduğu kadar, bir inşa ve direniş yoludur da. Son 8-9 yılda sivil toplum kurumlarını kapatarak toplum adeta nefessiz bırakılmışken, şimdi hızla topluma nefes aldıracak kurumsal yapıları ortaya çıkarma, daha önemlisi üçüncü yolun politik figürlerini sahaya çıkarma zamanıdır.