Cafer Solgun: Güzel günler göreceğiz umudunu sahipsiz bırakmayalım

Yazarlar

1 Mayıs’ın özellikle yakın tarihimiz itibarıyla hikâyesi burada özetlediğimden daha kapsamlıdır. Sadece kısaca hatırlatmaya çalıştım. Bu hatırlatmanın meramı ise, demokrasi ve özgürlüklerin “bahşedilen” değil, “kazanılan” hakların öğrettiği bir kültür ve uygarlık düzeyi olmasıdır.

*

Sanırım demokrasi iddiasındaki ülkeler içerisinde Türkiye, 1 Mayıs’ı işçi, emekçi bayramı olarak tanıyan son ülkelerden biri (2008’de “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi). Hâlâ “Bize ne 1 Mayıs’tan, işçiden, emekçiden!” diyen ülkeler varmış ama; Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkeleri mesela.

Türkiye’nin 1 Mayıs’ı tanımasının uzun ve kanlı bir serüveni var. Takrir-i Sükûn Cumhuriyeti yıllarında her türlü kitlesel gösteri gibi 1 Mayıs kutlamaları da yasaklanmıştı. Uzun “sessizlik” yıllarının ardından ilk kitlesel 1 Mayıs kutlaması, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından 1976’da düzenlendi. Taksim’de gerçekleşen kutlamaya yüz binlerce kişi katıldı. “Komünizmle mücadele” konsepti gündemdeydi, kamuoyuna “Bu kış komünizm gelebilir” (Celal Bayar) korkusu empoze ediliyordu ve ülkede gün geçtikçe daha çok belirgin hale gelen bir “sağ-sol kamplaşması” vardı. Genel anlamda solun kitleselleşmesi, 71 faşizminin baskı-yıldırma-sindirme amacının boşa çıkması, ülkenin “kaderine” hükmeden oligarşik güçleri ürkütmüştü…

1977 1 Mayıs’ı, sol hareketlerin ciddi bir kesiminin birbirini “düşman” gören tutumları nedeniyle provokasyona çok açık bir ortamda karşılandı. Doğu Perinçek örgütü, provokatif ortamı körükleyen bir tutum içindeydi ve neticede, en hafif tabirle hafızası zayıf bazılarının aksi yöndeki iddiaları bir yana, adı o dönemde ilk defa telaffuz edilmeye başlanan kontrgerilla, Taksim’deki 1 Mayıs 1977 kutlamalarını kana boyadı…

1978 1 Mayıs kutlamalarında kayda değer bir “olay” yaşanmadı ama 1 Mayıs 77 katliamına rağmen o yıl Taksim Meydanını yüz binlerce kişinin doldurması, izleyen yıllarda darbe hazırlıkları yaptıkları ortaya çıkan cuntacıların korku ve ürküntüsünü canlandırdı. Nitekim 1979 yılından itibaren 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı. Sadece yasaklanmakla kalmadı, 1 Mayıs deyince toplumda “olay olacak, kan dökülecek” şeklinde bir algı canlandırıldı; bu, uzun yıllar boyunca da devam etti.

1 Mayıs 1979 günü, sıkıyönetim vardı ve İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağı tanımayan binlerce kişi gözaltına alındı, askeri cemselere doldurulup İnönü Stadyumuna götürüldü. Gözaltına alınanlardan biriydim (Çağlayan’dan alındım), Behice Boran ve arkadaşları da oradaydı. Gece geç saatlerde serbest bıraktılar.

1 Mayıs 1980’de de yasak devam etti. İçerideydim, sıkıyönetim cezaevine çevrilen Davutpaşa Kışlasında (sonradan Yıldız Üniversitesi kampüsü yapıldı). Koğuşlarımızın önündeki koridora çıkıp “Yaşasın 1 Mayıs!” sloganı attık diye koridorun iki tarafında kum torbalarının ardındaki silahlı nöbetçiler ateş  açtı. Koridorun tavanına doğru ateş ettiler; tavana, duvarlara çarpan G-3 mermileri sapır sapır üstümüze yağdı. Çoğumuz oramızdan buramızdan yaralandık, bir arkadaşımızın bacağı kesildi…

Yıllar sonra ilk kez 1988 1 Mayısında, “1 Mayıs, 1 Mayıs Alanında!” sloganıyla, ana omurgasını Dev-Gençlilerin oluşturduğu beş bin kişi, Tarlabaşı ve Sıraselviler caddelerinden alana girmeye çalıştı. 1989 1 Mayısında binlerce kişi yine alanı zorladı. Mehmet Akif Dalcı isimli genç bir devrimci işçi polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti…

90’lı yıllarda en çok iz bırakan 1 Mayıs kutlaması 1996 1 Mayısı oldu. İstanbul Kadıköy’deki kutlamalara binlerce kişi katıldı. Güvenlik güçleri göstericilerin üzerine ateş açtı, üç kişi hayatını kaybetti. Bu tarihten sonra Kadıköy de 1 Mayıs kutlamalarına kapatıldı, yasaklandı…

2007 1 Mayısında “1 Mayıs 1 Mayıs Alanında” sloganıyla sokağa çıkan çok sayıda kişi güvenlik güçlerinin “ölçü” ve “orantı” tanımayan şiddetiyle karşılaştı. Yüzlerce kişi yaralandı, gözaltına alındı ve İbrahim Sevindik isimli bir kişi hayatını kaybetti. (O gün Dolmabahçe dolaylarında dünyanın gazını yiyenlerden biriydim ben de.)

2008 yılında hükümet 1 Mayıs’ı tanıdı ama 1 Mayıs ile özdeşleşmiş Taksim’de kutlanmasına yine izin vermedi. 2010, 2011 ve 2012 1 Mayıs kutlamaları, nihayet, Taksim’de yapılabildi ve kayda değer hiçbir olay yaşanmadı. 2013’te alanda tadilat gerekçesiyle izin verilmedi ve izleyen yıllarda da aynı yasak günümüze değin sürdü…

***

Kuşkusuz 1 Mayıs’ın özellikle yakın tarihimiz itibarıyla hikâyesi burada özetlediğimden daha kapsamlıdır. Sadece kısaca hatırlatmaya çalıştım. Bu hatırlatmanın meramı ise, demokrasi ve özgürlüklerin “bahşedilen” değil, “kazanılan” hakların öğrettiği bir kültür ve uygarlık düzeyi olmasıdır.

“Güzel günler göreceğiz” umudunuzu sahipsiz bırakmayın.

/Platform24.Org/

İlginizi Çekebilir

Mecit Zapsu: 1 Mayıs; Emek, Özgürlük ve Adalet mücadelesinin tarihsel yankıları
A. Haluk Ünal: Sosyalist Gerçekçilik; Sanatın Kısıtlanan Nefesi

Öne Çıkanlar