Ceylan Akça Cupolo: Nefret suçu var demek; Kral çıplak demek

GündemPolitika

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo’nun, nefret suçlarıyla ilgili olarak verdiği kanun teklifinin ,”kaba ve yaralayıcı” ifadeler nedeniyle iade edildiği bildirildi.

”Türkiye’de siyasal iktidarın toplumu kutuplaştıran, Kürtlere dair her şeyi güvenlik ve beka sorunu haline getiren, çatışmayı ve savaşı kutsayan politikaları ile tekçi-ırkçı-militarist söylemleri; nefret saikli eylemlerin teşvik edilmesine ve dahası kurumsallaşmasına yol açmaktadır.” gerekçesiyle kanun teklifi verdiğini belirten milletvekili Cupulo şunları söyledi:

”Nitekim Konya’nın Meram ilçesine göç etmiş Kürt Dedeoğulları ailesi katliamında; mahkemenin faillerin tümüne “hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında olma”, “sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri”, “yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varıldığı” gerekçeleriyle indirimli cezalar vermesi bunun en açık örneğiydi. 24 Temmuz’da Mersin’de halay çeken 9 Kürt gencine yaşatılanlar da, iktidar eliyle yaratılan ve kurumsallaştırılmaya çalışılan nefret kültüründen azade değildi.

Bu bağlamda 29 Temmuz 2024 tarihinde verdiğim ve nefret saikli suçların detaylandırıldığı “Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”; 5 Ağustos 2024 tarihinde Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan gelen yazıyla “kaba ve yaralayıcı” ifadeler nedeniyle iade edilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla; nefret suçunun kendisi değil, nefret suçunun işlendiğini söylemek kaba ve yaralayıcıdır.”

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, Meclis Başkanına verdiği soru önergesi de şöyle:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA-

Aşağıdaki sorularımın, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından Anayasanın 98 ve İç Tüzüğün 96. ve 99. Maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ceylan AKÇA CUPOLO

Diyarbakır Milletvekili 

29 Temmuz 2024 tarihinde verdiğim “Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”; 5 Ağustos 2024 tarihinde Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan gelen yazıyla iade edilmiştir. 

Kanun Teklifi gerekçesinde; “Kutuplaşmaya ve düşmanca bir ortama yol açan nefret suçları; Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) tanımladığı şekliyle “Nefret suçu, mağdur, mülk ya da suçun hedefi, bir grupla gerçek ya da edinilmiş bağlantısı, ilgisi, ilişkisi, destekçisi ya da üyesi olduğu için seçilerek, mülke ya da kişiye karşı işlenen herhangi bir suçu kapsamaktadır. Grup üyelerinin genel özelliklileri gerçek ya da edinilmiş ırk, ulus ya da etnik orijin, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, fiziksel ya da zihinsel engellilik, cinsel kaynaklı ya da diğer benzer unsurlara dayandırılabilir.” Politik görüş dahil kendisine benzemeyenlere karşı hoşgörüsüzlük ve önyargıdan kaynaklanan bu suç eylemleri; etkili bir kovuşturmanın/soruşturmanın konusu yapılmadığında ise, kişisel saldırılar olmaktan çıkarak toplumun temel taşını oluşturan eşitlik, çeşitlilik ve karşılıklı saygıyı ortadan kaldırarak kurumsallaşır.

Anayasa’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ve uluslararası bağlayıcı belgelerden olan Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’nin, Engelli Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılığa, düşmanlığa veya şiddete tahrik oluşturan nefret savunuculuğunu yasaklayan amir hükümlerine rağmen nefret saikiyle işlenmiş suçlar artarak devam etmektedir. Anayasa’nın 10’uncu maddesinde “Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” ifadesiyle herkesin kanun önündeki eşitliğini tesis edecek mekanizmanın asli sorumlusu işaret edilir.  Türkiye’de siyasal iktidarın toplumu kutuplaştıran, her şeyi güvenlik ve beka sorunu haline getiren, çatışmayı ve savaşı yücelten/kutsayan politikaları; nefret saikli eylemlerin değil mücadele edilecek bilakis ödüllendirilecek bir teşvik politikası haline geldiğinin işaretidir.

Bunun en açık örneği ise Dedeoğulları ailesi katliamına verilen cezalardır. Tam üç yıl önce 12 Mayıs 2021 tarihinde Konya’nın Meram ilçesine göç etmiş Kürt Dedeoğulları ailesi; Keleş ve Çalık aileleri tarafından ırkçı saldırıya maruz kaldı. Uğradıkları saldırıya karşı Konya Emniyet Müdürlüğüne (hatırlanmalıdır ki dönemin Emniyet Müdürü Hrant Dink cinayeti davasında kusuru olan kişilerden biri olarak yargılanmıştır) can güvenliklerinin olmadıklarını belirtmelerine rağmen önlem alınmaması sonucunda 30 Temmuz 2021’de Mehmet Altun tarafından, Dedeoğulları ailesinden 7 kişi öldürülmüş, ailenin yaşadığı ev ateşe verilmiştir. Dokuz kişinin yargılandığı bu kollektif katliam davasında; eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü Mahkeme faillerin tümüne “hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında”, “sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri”, “yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varıldığı” gerekçeleriyle indirimli cezalar vermiştir.

Türkiye’de sarı-kırmızı-yeşil renklerinin, puşinin, ıslık çalmanın, zafer işareti yapmanın, Kürtçe konuşmanın, Kürtçe şarkı söylemenin, daha ötesi kimliğine sahip çıkan bir Kürt olmanın suç olarak lanse edildiği tekçi iktidar aklının; ırkçı, militarist ve eril tutumuyla ayrımcılığı, kutuplaşmayı teşvik ederek kurumsallaştırdığı son olay 24 Temmuz’da Mersin’de yaşanmıştır.  Sahilde Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çeken 9 kişi gözaltına alınmış, gözaltına alınan gençlere polis aracında “Ölürüm Türkiyem” şarkısı dinletilmiştir. Dedeoğulları katliamında şikayetlere rağmen soruşturma açmayan Savcılık, Mersin’de halay çekenlere derhal soruşturma başlatmıştır. 

Bu itibarla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda nefret suçunun yoruma/kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tanımlanarak faillerin cezasız kalmaması amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hazırlanmıştır.” İfadeleri yer almaktadır.

Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan gelen yazıda “”Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Başkanlığımızca incelenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 67’nci maddesinde “Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya önergeyi sahibine geri verir.” hükmü yer almaktadır. Yapılan incelemede yazı ekindeki ilgi Kanun Teklifi’nin genel gerekçe kısmının ikinci paragrafının üçüncü cümlesi ile dördüncü paragrafının birinci cümlesi mezkür İçtüzük hükmü çerçevesinde değerlendirilmiştir. Söz konusu Kanun Teklifi, genel gerekçe kısmının TBMM İçtüzüğü’ne uygun olarak yeniden düzenlenmesi halinde işleme alınabilecektir” denmektedir.

Bu bağlamda:

  1. Nefret saikli eylemlerin ve bu eylemlerin adeta ödüllendirilme raddesinde  kurumsallaştığını gösteren yargı kararlarına rağmen; Kanunlar ve Kararlar Başkanlığının kaba ve yaralayıcı kanaatinin temeli, gerekçesi nelerdir? Kanun Teklifim niçin iade edilmiştir?

 

İlginizi Çekebilir

Diyarbakır’da kayyumlardan devralınan belediye işletmelerinin gelirlerinde artış
Temmuz tarihin en sıcak ikinci ayı oldu

Öne Çıkanlar