Çiçek: Kürt meselesinin siyaset zemininde yeniden konuşulması kıymetlidir

GenelGündem

”Herhalde bu işin en kıymetli kısmı, Kürt meselesini yeniden siyaset zeminine çekmek ve buradan konuşmak için bir fırsat penceresi açmış olması. Zira Türkiye’deki tarihsel seyrine baktığımızda Kürt meselesinin Türkiye’deki rejim formasyonuyla doğrudan bağlantılı bir mesele olduğunu görüyorsunuz…Ayrıca bu bir yönüyle de Bu, bir yönüyle İran’ı da içerecek bir savaş durumunda bir risk azaltma stratejisi, savaş büyümese bile İran’ın bölgedeki güç kaybının yaratacağı boşluğu doldurma anlamında bir fırsat penceresi…” 

*

Siyaset bilimci Dr. Cuma Çiçek, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde 1 Ekim’de başlayan yeni süreci Perspektif ‘ten Naman Balkaç’a değerlendirdi.

Çiçek’in açıklamalarından öne çıkanlar şunlar:

Uzun zamandır Kürt meselesi biraz siyasal alanın dışına itilmişti ve dokunanı yakan bir meseleye dönüştürülmüştü. Dolayısıyla Bahçeli’nin liderlik ettiği ve 1 Ekim’de el uzatmasıyla başlayan bu süreç, Türkiye’de CHP ve DEM Parti için geniş bir siyaset alanı açmış durumda. Burada meselenin gidişatı tam da bu aktörlerin bu siyasal alanı değerlendirme kapasitesine bağlı olarak şekillenecek. Herhalde bu işin en kıymetli kısmı, Kürt meselesini yeniden siyaset zeminine çekmek ve buradan konuşmak için bir fırsat penceresi açmış olması. Zira Türkiye’deki tarihsel seyrine baktığımızda Kürt meselesinin Türkiye’deki rejim formasyonuyla doğrudan bağlantılı bir mesele olduğunu görüyorsunuz.

Çok özetle 100 yıllık tarihimizde Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, siyasal alanda bir otoriterlik kaynağı, ekonomik alanda ise bir eşitsizlik kaynağı olarak işlev gördü. Dolayısıyla Kürt Barışı’nın Türkiye’de siyasal alanda demokratikleşme, ekonomik alanda daha eşit ve adil bir kaynak bölüşümü için devasa bir potansiyeli var ve bu potansiyelin değerlendirilmesi Türkiye’nin geleceği için çok önemli. 

Bu girişim, kısa vadede günübirlik çıkarlar üzerinden atılmış bir adım değil. Özellikle Bahçeli’nin bu sürece liderlik etmesi, Cumhur İttifakı’ndan öte, güvenlik bürokrasinin de sürece dâhil olduğunu gösteriyor. Zira bir yönüyle MHP Türkiye’de önceki çözüm süreçlerinde meseleye en sert bakan kesimdi. Oradan bir sesin çıkması, bir elin uzatılmış olması bu anlamıyla fırsat penceresini biraz daha genişletmiş durumda. 

Son olarak, bürokrasinin işin içerisinde olması ve sürecin 1 Ekim’de parlamentonun açıldığı günde, parlamentodaki üçüncü büyük parti olan DEM’e uzatılan bir el ile başlaması, sembolik olarak hem bu işin parlamentoda yürütülebileceğini hem de DEM Parti’nin ciddi bir rol alabileceğini işaret ediyor. Özellikle parlamentonun merkezi olması, önceki çözüm sürecinde CHP’nin temel beklentisiydi. Bu anlamıyla CHP’nin de biraz daha katılabileceği bir sürece işaret ediyor. Aynı zamanda bir sürece evrilme potansiyeli de taşıyor. Bu bakımdan da önemli.

‘İran’ın bölgedeki güç kaybının yaratacağı boşluğu doldurma anlamında bir fırsat penceresi’

Bahçeli’nin uzattığı el ile başlayan bu girişimin, çok özetle söylersem, iki temel nedeni var. Ana nedeni dış politika. Burada İsrail’in Gazze’ye dönük saldırısı, daha doğrusu Hamas’ın 7 Ekim eylemine verdiği büyük cevap ve büyük saldırı dalgasının Lübnan’a taşması ve bunun İran’ı da içerecek şekilde genişleme potansiyeli, devlet nezdinde bir ikili okumaya neden olmuş gibi. Bu, bir yönüyle İran’ı da içerecek bir savaş durumunda bir risk azaltma stratejisi, bir yönüyle de savaş büyümese bile İran’ın bölgedeki güç kaybının yaratacağı boşluğu doldurma anlamında bir fırsat penceresi. Dolayısıyla fırsatların ve tehditlerin beraber algılandığı ve bence birden fazla seçeneğin olduğu bir yaklaşım söz konusu. 

Devlet bu anlamıyla bu döneme PKK ile girmek istemiyor. PKK’nin tamamıyla silahsızlandırıldığı ve tasfiye edildiği bir dönem açmak istiyor. Ama bir yönüyle de savaş bu kadar büyümese bile zaten hâlihazırda Kürtlerin yaşadığı devletler içerisinde (Irak’ta ve Suriye’de) İran çok güçlü. Hatta Türkiye’den daha güçlü. Zaten kendi Kürdistan bölgesi var. Dolayısıyla şu an İran’ın hâkim olduğu üç alanda Kürt meselesinin formasyonunda radikal kırılmalar olabilir. Türkiye burada yeni bir pozisyon alma anlamında biraz da fırsatı değerlendirmek istiyor görebildiğim kadarıyla.

‘Cumhur İttifakı’nın toparlanma, yeni bir pozisyon alma ihtiyacı var’

Bu işin bir de iç politika boyutu var. 2023 Mayıs seçimlerinden bu yana hem Cumhur İttifakı ve devletin hem de Kürt siyasetinin pozisyonunda bir değişim yaşandı. Cumhur İttifakı kanaatimce 2010 Anayasa referandumuyla başlayan ve 15 Temmuz’la beraber daha da sertleşen devlet krizini, Mayıs seçimlerinde belli bir ölçüde geride bıraktı. Yani devlet 15 Temmuz’dan sonra bir türbülansa girdi. Bir güvenlik krizine girdi. Ama Mayıs seçimlerinde MHP’nin desteğiyle Erdoğan ikinci kez başkan seçildi ve bu türbülans biraz geride kaldı.

Bununla beraber Cumhur İttifakı çok büyük bir yara aldı. Yani ciddi bir seçmen kaybı var hâlihazırda. Türkiye şu an bir iktisadi ve siyasi kriz içerisinde. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kendi yapısını, kurumlarını inşa edemedi ve buna karşı muhalefetin de itirazı diri kaldı. Hâlihazırda 2028 seçimlerine bu şartlarda gitmemiz durumunda muhtemelen Cumhur İttifakı seçimleri kaybedecek. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın toparlanma, yeni bir pozisyon alma ihtiyacı var. 

İlginizi Çekebilir

Yemen’den İsrail’e füze fırlatıldı
Almanya: Gazze’ye insani yardım erişimi için tüm sınır kapıları açılsın

Öne Çıkanlar