Fırat Aydınkaya: Newrozu Eleştirmek; “Îsal Newroz Nakim!”

Yazarlar

9 Mart 1919 yılında yayınlanan Jîn dergisinin 14. sayısı hiç de farkında olmadan Newroz mitinin ateşini yakan ilk mecmua olarak Kürt siyasi tarihine geçti. 

“Kawe’nin Dehak’ın zulmünü kırdığı gün”ü Kürtlerin özel günü veya Sersal’ı olarak selamlıyordu mecmua. Newrozu yeni bir yaşam için başlangıç niyetine bayram günü ilan eden Jîn editöryası “Kürdistan’ı bir açlık ve sefalet yurdu, Kürtleri ise acı çeken ve ihtiyaçlar içinde kıvranan bir sürü” olarak resmediyordu. 

Derginin sonraki sayısında ise Memduh Selimbegi, sözü “Kawe’”ye ve Sersal’a getirerek bu özel gün vesilesiyle “kendimizi tanıma ve başkalarına kendimizi tanıtmayı ulusal bir görev olarak” önümüze koyuyordu. 

Jîn dergisinin yaktığı ateş Kürt toplumunda saman alevi gibi yanıp sönmüştü ne yazık ki. Uzun on yıllar boyunca Newroz, Kürtlükle hemdert istisnai bir zümrenin klasik edebiyattan devşirdikleri yarı teatral bir nostaljik figür olarak kalakaldı. Neyse ki Kürt siyasi hareketinin ivme kazandığı 90’lı yıllar boyunca Newroz bir Kürt miti olarak tarihe geri döndü.

90’lar boyunca Newroz bir isyan ritüeli, bir mukavemet dizesiydi. Uzun yüzyıllar boyunca uyuyan bir halka çalar saat işlevi gördü. Ayağa kalkmak için kulaklara üflenen sihirli bir nağmeydi, bir özgürlük davetiyesiydi. İnkara, asimilasyona, ezilmişliğe karşı bir “êdi bes e” hawarıydı. 

Gelenekle kurulan sıkı irtibattan ilhamını alan modern bir hürriyet metniydi. Kürtlerin tarihe geri dönüşüne ayarlanmış bir randevu günüydü. Böyle olduğu ölçüde bir bayramdan fazlasıydı hiç şüphesiz. Ezilenin huşuneti tınlıyordu, Ağrı dağında medfun edilenin hayaletini simgeliyordu. Yaklaşmakta olan fırtınanın beraberinde getirdiği öncü şimşek misali havanın son kez aydınlanmasıydı. 

Böyle olduğu ölçüde devrimci bir kalp çarpıntısıydı. “Devrimci, çimin boy verdiğini işitebilmelidir” demişti Marx. Çimin boy verdiğinin sesi dönemin Newrozu sayesinde bütün dünyadaki devrimcilerin kulağında çınlayıp durdu nitekim. Sadece Kürdün haklı kimlik isyanını değil, yoksul ve ezilen Kürdün ekmek kavgasını da simgeliyordu Newroz. 

Bu sebeple esas olarak ezilen yoksul Kürdün mülküydü. Köyleri yakılmış, ezilenin ezileni haline gelmiş, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların hayata tutunma manifestosuydu.  Bu sebeple Devrim kokuyordu 90’ların Newroz’u, umut ilkesiydi. Baharı, güneşi, güzel günleri, umudu ve nihayet Şitla Azadi’yi temsil ediyordu. 

Velhasıl Kürtlerin nesne ve dolaylı tümleç haline isyanıydı Newroz, özne yoluna baş koymasıydı. 

Newroz taşrada biriken uzun on yılların itirazıydı. Anti kolonyalist kültürü gündeliğin ortasına kuran bir öze dönüşü temsil ediyordu. Bu sebeple her şeyden önce Newroz bir kendilik keşfiydi. Ben kimim sorusuna tarihin içinden bulunan epik bir yanıttı. Kürtlüğün halkla buluşmasının sihriydi Newroz, Kürtlüğü kitleyle buluşturan bir halay organizasyonuydu. Modern Kürtlüğün mobilizasyonunu sağlayan en verimli üretim fabrikasıydı Newroz. 

Ne var ki geldiğimiz aşamada Kürtlüğün modern endüstrisi olarak Newroz miadını bir anlamda doldurmuş durumda. Newroz Kürtleri ayağa kaldırdı, ona ulusal bilinç aşıladı. Eğer Newroz bu manada uyanışı simgeliyorsa bu safahat bitmiş durumda, kine em devri geride kaldı zira. 

Newroz yeni dönemde nasıl bir anlam kazanacak? Newroz’a muhteva bağlamında yeniden format atmak mümkün mü? Kurumsallaşma aşamasındaki Kürtlüğün neresine denk düşecek Newroz? Yeni Kürtlük bilinci Newroz’u nasıl tanımlayıp, formüle edecek? Bu haklı ama gecikmiş sorulara cevap aramadan önce Newroz’un 2010’lar boyunca anlam kaymasına uğrayarak yeni bir form kazandığının tespitini yapmamız gerek. 

Newroz’un son on yıllık karakterine damgasını vuran şey nereden bakılırsa bakılsın orta sınıfla hemhal popüler kültürdür. Newroz hem sınıfsal hem de ulusal bağlamda anlam kaymasına uğramış halde bir görüntü veriyor. 

Kuzey’de büyük oranda orta sınıfın resitali, Başur’da şehirli aristokrasinin kamulaştırılmış steril bayramı, Rojhilat’ta lokal düğün kıvamında kutlanılan bir ritüele dönüşmüş durumda.  

Bir isyan ritüelinden popüler kültür festivaline dönüşmek gibi talihsiz bir dönüşüm yaşıyor Newroz. Sözgelimi Amed Newrozu, anti-kolonyal bir plebisit imkandan orta sınıfın yılda bir gerçekleşen hac seferine dönüşen bir anlam kaymasını temsil ediyor son on yıldır. 

Ve yine sözgelimi Hewlêr Newrozu, ezilenlerin kongresi imkanından tarihi bir film seti platosunu andıran koreografilerle bir salon mizanseni havası veriyor. Rojhilat’taki kutlamalar ise akordu bozuk enstrümanlarla müzik yapan bir kır düğünü formatına dönüşmüş durumda. 

İstanbul Newrozu ise metropolün entegrist ayartıcılığından bunalmış kitlelerin Aristo’nun Poetika’da tanımladığına benzer bir tür katharsis havasında geçiyor. 

Daha da önemlisi 2010’lardan itibaren Newroz, “siyasal olanın matematiki” hüviyetini kazandığı ölçüde sayaçmatik misali araçsallaştırılmış durumda. Hemen herkesin sorduğu tek bir soru kalıyor Newroz’dan geriye her sene: “kaç kişi katıldı?”. 

Yüzyıllık inkar politikasına karşı bir meydan okumaya dönüşen Newroz, Kürt realitesini devletin katlarına kabul ettiren en önemli faktördü şüphesiz. 

Ne var ki gelinen noktada Newroz ateşi bir tekrar ekonomisine dönüştürülerek sayısal evrende Kürt hareketlerinin doğru ya da yanlış siyasetlerinin ispatı/ölçüsü derekesine indirildi. İnşa dönemlerinde Kürtlerin varlığının ispatı, ezilen Kürtlerin özgürlük istenci işlevi gören Newroz şimdilerde bütün parçalardaki Kürt siyasetlerinin doğruluğunun testi mahiyetinde bir tür majör referandum teknolojisine dönüştürüldü. 

Newroza içkin matematik dili Kürt siyasetlerinin yıl içinde yaptıkları devasa yanlışlarının bile kitlelerce şartsız şurtsuz kabulü olarak okunuyor örneğin. Bununla birlikte alana toplanan halka, Frankfurt okulunun eleştirel bağlamda dolaşıma soktuğu üzere “kitle” muamelesi yapılması sorgulanması gereken bir anlayış. 

Ortadoğu’nun en anti kolonyal halkına, etkisiz, yetkisiz, bir kuru kalabalık miting kitlesi muamelesi yapılması kabul edilemez. Newrozu sevk ve idare eden hakim anlayış ne yazık ki, “kitle”yi bir efekt, bir jenerik olarak görüp karşısında kurulan “sahne”yi özne olarak kodlayan popüler kültürcü bir damardan besleniyor. 

Seçilen müzik grupları, kürsüye çağrılan misyonerliğiyle namlı kimi Türk temsilciler, seçilen slogan ve pankartlar Newroz’un ruhuna içkin anti kolonyal bağlamı hiçleştiren bir ethos üretiyor bugün. 

Newroz bu haliyle sınıfsal anonimliği esas alan bir müphemliğin içinden süzülen mesajlarla karışık post modern bir festival görünümü veriyor. Yapılan son araştırmalardan görüldüğü üzere Kürtlerin yüzde altmış üçünün açlık ile boğuştuğu bu biyo-politik ahir zamanda Newroz, Kürtlerin yüzde otuz yedisinin sınıfsal mülkü ve fantezisi olamaz, olmamalı. 

Newroz, sömürgeci zorbalık kadar sınıfsal zorbalığa da bir “êdi bes e” diyalektiğidir çünkü. Bu haliyle Newroz, özgürlükçü karakterinin yerini rölativizme, muteriz dilinin yerini rölantizme, direnişçi tutumunun yerini aktivizme, devrimci üslubunu küçük burjuva radikalizmine bırakan tarihi bir dönüşüm yaşayarak giderek ehlileşme semptomları gösteriyor.  

Peki giderek aporetik bir kıvama getirilen Newroz’u yeniden Kawa’nın ruhuyla buluşturmak mümkün mü? Newroz’un cari muhtevasını anti kolonyal bir ruh ile yeniden formatlamak olası mı? Newroz yeni Kürtlük bilincinin özgürlük söylencesi haline dönüştürülebilir mi? 

Bunun için Ehmed-i Xani’ye bakmak iyi bir fikir verebilir. Onun anlatımıyla güngörmüş deneyimli bir bilgin eski zamanlardaki bir gelenekten bahsederdi. Newroz denilen bayram gününde hiç kimse kalmazdı evinde. 

Xani daha doğrudan “bilcumle diçûne der ji malan../../Sehra u çimen dikirne mesken../../..Ew bu ku çi talib u çi metlûb../../Ev herdu celeb ku hev bibinin” diyerek Newroz’u ulusal birlik, tanıma ve dayanışma bağlamında ele alır. Ona göre Newroz yekiti temelinde bir değişimin miladıydı. 

Öyleyse yeni Kürtlük bilinci için Newroz ulusal birliğe giden yolda tüm Kürtler ve tüm ezilenler için İsrailoğulları geleneğiyle müsemma bir “toplanma çadırı” hüviyetine dönüşebilir. 

Jîn dergisinin Newroz mitini yeniden politik bir muhtevaya tahvil eden yayınının üzerinden tam yüz yıl geçti. Jîn’in ulusal bir görev olarak öne sürdüğü ve inşa dönemlerine özgülenen tanıma ve tanıtmanın dışına çıkmanın vakti geldi de geçiyor bile. 

Velhasıl 2010’lardan sonra Newroz açık bir şekilde özgürlük/anlam kaybına uğramış görünüyor. Bu sebeple 2020 kuşağının önündeki belki de en önemli misyon Newroz’a özgürlük temelinde yeniden bir format atmak. 

Ezcümle belki de Newroz’a en çok yakışan sanat türü olarak sözü şiire bırakmalı. Bu yazıya sinen kaygı ve eleştirinin bir benzeri olarak Newroz’un mitik gramerine içkin özgürlük kaybına hayıflanan Evdıla Peşêw’in ölümsüz dizeleri buyursun:

“İsal bê çiya Newroz nakim

Bê bêhna giya Newroz nakim

Newroz nakim bê rivina sorahiya agir

Newroz nakim eger reşbelek  tozê raneke”

İlginizi Çekebilir

Müslüm Yücel: Unutmayı öğrenmeliyiz, Başak’a kulak ver!
Kemal Okutan: Korkuyorsunuz..!

Öne Çıkanlar