Şeriat hükümlerinin uygulandığı toplumlarda, sokak ortasında recm edilen zina yapmış lanetli bir kadın gibi hissediyorum kendimi.
Bazı şeylerin yaşanması, ölümün yanında hafif kalır. ‘’Keşke yaşanmasaydı da ölseydim’’ söylemi artık hayatınızın bir yerinde sabitleştirir kendini. Doğruları anlatmak için ne kadar çırpınsanız da tesiri olmaz. Hüküm verilmiştir, yaşanmışlıkların ve yaşanacakların önüne geçilemez artık.
Çaresizlik… Nedir bilmeyenler için belki bir kaç kelam ile anlatılır; tabii yüreklerinde biraz insanlık kalanlar anlayabilir bu sızının ağırlığını. Sırf empati kurarak da anlaşılmaz bazı acılar, yaşanmadan bilinemez. Yeni Tanrılar kitabında Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir, vurgusu yapılır, Cioran tarafından.
Her acısı olanla da sohbet edilmez, o acıların mahiyeti, anlamı, getirdikleri, götürdükleri, yüklediği sorumlulukların payesi mühim noktadır. Yine de edebiyat sayesinde tasvir edilmeye çalışılır.
Ölmek istersin, ölümü de yediremezsin kendine, yaşamayı da. İki türlüsü de yüreğinden her gün bir parça götüren şeylerdir. Anlatamazsın kalbinin yarasını, bütün vücudunu saran cehennem yangınını.
Oyun yazılmış, oyuncuları seçilmiş bir tiyatro gösterisidir, bu oyunun seçilmiş en aşağılık ve dert yanan ama feryadı duyulmayan karakteri benim. Oynamaktan başka çarem yoktur.
Beni anlamıyorlar, hislerimi yok sayıyorlar, onurumu kırıyorlar. Şeriat hükümlerinin uygulandığı toplumlarda, sokak ortasında recm edilen zina yapmış lanetli bir kadın gibi hissediyorum kendimi. Suçsuz bir kadınım oysa, günahım yok ama çığlıklarımı duymuyorlar. Çirkin ve korkunç suratlı sakallılar taşlıyor beni. Bir an önce ölmek istiyorum ancak dayanıklı bünyem ölmeme izin vermiyor; yaşamak istiyorum ona da izin vermiyorlar. Ölüm ve yaşam arasında bedenin acı duyarak çığlıklara boğulması, toplumun törelerini çiğnemiş adi bir kadına işkence edilmesi ve o ince çizgi arasında bırakılmasının elemi var içimde. Sadece taşlamıyorlar, tükürenler, lanet okuyanlar da var. Çünkü ben lanetliyim. Bu ikiyüzlü topluma layık değilim.
Taşlayanlar arasında kimler yok ki… En yakınlarım, sevdiklerim, dostlarım… Kimisi taşlamıyor ama sadece izliyor bu zulmü, yardım elini uzatamamanın utancını görüyorum yüzlerinde, oysa ben yardım elimi uzatırdım. Taşlayanların korkusundan yanaşamayanları da görüyorum, oysa ben korkmadan yanaşırdım. En çok durup izleyenler mi canımı yakmıştı, yoksa taşlayanlar mı?..
Ahmet Arif’in ‘’33 kurşun’’ şiirinden şu dizeleri mırıldanıyorum: ‘’Vurun ulan, vurun. Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, karnımda sözüm var halden bilene.’’Vahşi yamyamları andıran bu toplumda kahpe etiketi ile damgalanıyorum. Kahpeliğin cezasıda böyle insan dışı bir cezaya maruz kalmak. Sadece söylentilerin gücüyle lanetli bir kahpe oluyorum. İsa’nın çarmıha gerilmesinden daha korkunç bir durumdayım. İsa o çarhıma fikirleriyle vuruldu, şeref timsali olarak taşlandı, ama ben bir kahpe olarak taşlanıyorum. Halbuki izin verselerdi, en az bir isa kadar toplumun üzerinde etkim olabilirdi.
İyi olduğum için lanetliyim, merhamet ettiğim için lanetliyim, kalbimden sevgi fışkırdığı için lanetliyim, hırsızlık yapmadığım için lanetliyim, zina yapmadığım/sevdiğim için lanetliyim.
İnsan olduğum için lanetliyim.
Evet, ben adi ve ahlaksız bir kadınım…