Gültan Kışanak: AKP’nin birinci önceliği Anayasa değişikliği, ikincisi Erdoğan sonrasına hazırlanma

GündemPolitika

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Başkanlığı adayı Gültan Kışanak, seçimsiz dört yılda Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefinde anayasa değişikliği, partisini bir arada tutma ile ekonomiyi toparlama olduğunu söyledi. Kışanak, Erdoğan’ın politikası değişmese de Kürt sorununda dış faktörlerin etkili olacağı görüşünü paylaşarak, “Kayyım siyasetini sonlandırma siyaseti sorumluluğu demokrasiye inananlarda” ve “Kürtler, kayyım politikasını sandıkta mahkum edecek” dedi.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun haberi:

Kocaeli 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu Gültan Kışanak, 31 Mart’taki yerel seçimlerde DEM Parti’nin asli adayı olarak ABB Başkanlığı için yarışta. Ancak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tutuklu iken büyükşehir belediye başkanlığı adayı ilk isim olan Kışanak, avukatı aracılığıyla VOA Türkçe’nin sorularını yazılı yanıtladı.

Reel politik tartışmalar nedeniyle değil tarihsel sorunlara dikkat çekmek ve toplumsal vicdana seslenmek amacıyla aday olduğunu kaydeden Kışanak, tarihsel sorunlara dikkat çekme ve toplumsal vicdana seslenme amacıyla aday olduğunu belirterek, kadınlar yetkili olursa belediyeler eliyle toplumsal değişim sağlanabildiğini ve sağlanacağını anlattı.

Kayyım siyasetini sonlandırmak için mutlaka TBMM’de yasa değişikliği yapılması gerektiğini söyleyen Gültan Kışanak, “kayyımla mücadele sorumluluğu sadece Kürtlerde değil demokrasiye inananlarda” görüşünü aktardı.

“Ankara, devletin merkezi. Bu nedenle sorunların merkezinde. Ankara’yı çözümün adresi yapmak gerekiyor, adaylığımın sembolik anlamı bu” diyen Kışanak, VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:

“Hapishanede tutulmam, yargının siyasallaştığının açık göstergesi”

VOA: Azami tutukluluk süresini dolduğunuz için salıverileceğiniz görüşü vardı. Sizce neden halen serbest bırakılmadınız?

“Kimliğim ve siyasal görüşlerim nedeniyle tutuklandım. Yedi yıldan beri devam eden yargılama boyunca zaten hiçbir hukuk kuralına uyulmadı. Tamamen siyasal iktidarın talimatları doğrultusunda yürütülen bir süreç. Yasaların emredici hükmüne rağmen halen hapishanede tutulmam, yargının ne kadar siyasallaştığının açık göstergesidir.”

“Kayyım darbesini durdurma sorumluluğu sadece Kürtlerin üzerine yüklenemez”

VOA: Siz tutuklandıktan birkaç gün sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandı. Neredeyse 7,5 yıldır hapistesiniz. Sonrasında kayyım siyaseti Türkiye’de kurumsallaştı. 31 Mart yerel seçimleri sizce bu dönemi kapatabilir mi?

“Kayyım döneminin artık kapanması gerekir. Kayyım halkın iradesine yapılmış bir darbeydi. Artık Kürt halkının da Türkiye siyasetinin de taşıyamayacağı kadar ağır bir yük haline geldi. Hiç şüphesiz Kürtler, 2019 seçimlerinde olduğu gibi, bu seçimde de kayyım politikasını sandıkta mahkum edecektir. Kürt halkının bu konudaki tutumu nettir. Ancak olası kayyım darbesini durdurma sorumluluğu sadece Kürtlerin üzerine yüklenemez. Demokrasiye inanan herkes, sorumluluk almalı ve daha seçim sürecinde iktidara bu konuda çok net mesajlar vermelidir.”

“Kayyım ile ilgili yasayı değiştirmek için girişimde bulunulmalı”

VOA: Ya da 31 Mart 2024 sonrasında DEM Parti’nin kazanacağı belediyelere kayyım atanması süreci hızlıca gündeme gelebilir mi, sizce 1 Nisan sonrasında nasıl bir süreç yaşanacak?

“Ne hızlı ne de zamana yayılmış kayyım atama siyasetine artık kimsenin tahammülü kalmadı. Yapılması gereken, seçimden sonra TBMM’de kayyım ile ilgili yasayı değiştirmek için girişimde bulunmaktır. Bu yasa, yerelde seçilmiş hiçbir irade bırakmıyor. ‘Suçların şahsiliği’ ilkesini dahi ortadan kaldıran, belediye başkanına yönelik bir soruşturmayı bahane ederek belediye meclisini de devre dışı bırakan bir yasadır. Yerel demokrasiyi tamamen tasfiye eden bu yasa kabul edilemez.”

“AKP’nin önceliği birincisi Anayasa değişikliği, ikincisi Erdoğan sonrasına hazırlanma”

VOA: Yerel seçimler sonucunda muhalefet cephesinin daha güçlü çıkması ya da iktidar bloğunun zafer kazanması Türkiye’nin ana ekseninde bir değişiklik yaratır mı? Hangi koşulda daha demokratik, hangi koşulda daha otoriter bir siyasi iklim mümkün olabilir?

“AKP iktidarının, kendi politik öncelikleri var. Tabi ki bu seçimlerde, bazı büyük şehirleri almak istiyor. Ama almasa da politik programını değiştirmeyecek. Bence AKP lideri, önümüzdeki dört yıllık planını yapmış. Birinci önceliği 50+1 sistemini değiştirmeye yönelik bir Anayasa değişikliği. Bunu çok önemsiyorlar. Çünkü 50+1 sistemi, AKP’yi küçük partilere mecbur hatta mahkum etti ve AKP kuruluş kodlarından çok farklı noktalara savruldu. Bu da toplumsal tabanında ciddi rahatsızlık yarattı. Bugün Yeniden Refah Partisi (YRP), AKP ile güçlü bir rekabete girebiliyorsa bu rahatsızlığın bir sonucudur. İkinci önceliği, AKP’yi Erdoğan sonrasına hazırlamaktır. Lider odaklı siyasi partilerin, liderden sonra dağıldığına dair çok örnek var Türkiye’de. Bunun önüne geçmek istiyor. Üçüncü önceliği de ekonomik krizi toparlamak olacaktır. İlk iki yıl, bu krizin faturası halkın sırtına yüklenecek. Sonrasına toparlanıp, 2028 seçimine partisini hazırlamak isteyecektir.

Şunu biliyoruz, AKP Lideri’nin Kürt siyasetine yönelik öfkesinin altında 7 Haziran 2015 seçimlerinin bir etkisi var. Ancak bu tek başına belirleyici değil. AKP iktidarının, Kürt sorunu ile ilgili politikasının yönünü daha çok bölgesel gelişmeler belirledi. Bu dönemde dış faktörler etkili olacaktır. Demokratik Kürt siyasetinin yapması gereken; bu seçimden en güçlü şekilde çıkmak, kayyım darbesini durduracak bir güç açığa çıkartmak ve toplumsal barışın imkanlarını yaratacak bir çalışma örgütlemektir. Üçüncü yol stratejisi bu nedenle önemli. DEM Parti, parlamentodaki tüm partilerle diyalog zemini yakalamalı, toplumsal barış konusunda tüm partilerle eşit mesafede bir ilişki kurmalı. Kürt sorunu ve barış konusu, iç politika malzemesi olmaktan çıkartılmalı. Partiler üstü bir siyaset izlenmeli. Aydınlar, demokratlar, sanatçılar, kadın hareketleri bu konuda öne çıkarak, siyaseti etkilemeli.”

“Belediyeciliğimizde teröre yardım iddiası yalan rüzgarı, kara propaganda”

VOA: DEM Parti’nin devamcısı olduğu siyasi çizgideki partilerce kazanılmış belediyeler ile ilgili “terör örgütüne yardım yapılması” gibi pek çok suçlama yapıldı. Siz geçmişte kendi örneğiniz itibariyle siyasi çizginiz belediyecilik anlayışını ve hizmetlerini nasıl anlatırsınız?

“Bu siyasi geleneğin belediyecilik anlayışı, demokratik halk belediyeciliği. Belediyenin kapısını halka açan, halkı yönetime katan, rantın önünü kesen, halkın bütçesini halka harcayan bir yerel yönetim pratiği var ortada. Maalesef iktidar öylesine güçlü bir kara propaganda yaptı ki Türkiye’nin batısında bambaşka bir algı yarattı. Somut olarak kendimden örnek vereyim; yargılandığım davada, ‘Diyarbakır büyükşehir belediyesinden örgüte yardım yapıldığına’ dair hiçbir iddia yoktur. Hakkımdaki iddiaların tamamı bir siyasetçi olarak yaptığım konuşmalar, katıldığım siyasi parti etkinlikleriyle ilgili. İktidar kayyım atamalarına bir meşruiyet kazandırmak için yalan söyledi, halkı kandırdı. Bu yalan rüzgarının etkisini artık silmek gerekiyor.”

“Adaylığım tarihsel sorunlara dikkat çekme ve toplumsal vicdana seslenme amacıyla”

VOA: Kent uzlaşısı, iktidar partileri tarafında CHP ile HDP arasında bir çeşit “kapalı” bir ittifak olarak yorumlanıyor. Bu haksız bir değerlendirme mi? Siz nasıl yorumluyorsunuz?

“Kent uzlaşısı, yerel demokrasi kültürünü geliştirmek açısından önemli bir yöntemdir. Toplumsal kutuplaşmaları da çözebilir. Yereldeki demokratik dinamiklerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin, sendikaların, insan hakları kuruluşlarının, kadın hareketlerinin, kanaat önderlerinin üzerinde ortaklaştığı bir aday ortaya çıkarsa, desteklenebilir. Ancak görünen o ki teorik olarak tanımlaması kolay olan bu yöntem, pratik uygulamada bazı sorunlarla karşılaşıyor. Bu konuda DEM Parti yetkilileri, meramlarını daha etkili anlatmalı. Bu vesileyle kendi adaylığım konusuna da küçük bir ek yapmak istiyorum. Benim Ankara adaylığım, her türlü güncel politik tartışmalardan tamamen ayrı bir konudur. Reel politik tartışmaların dışındadır. Tarihsel sorunlarımıza dikkat çekme ve toplumsal vicdana hitap etme amacı taşıyor. Bunun da altını çizmek istedim.”

“Adaylığım, Kürt sorunu ve kadın özgürlük sorunu çözüm iradesini gösterme çağrısı”

VOA: Yerel seçimler “aday odaklı” olmasıyla yorumlanmakta iken cezaevindeki bir siyasetçi olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Ankara adaylığım siyasi bir tutum. Haksızlıkları, hukuksuzluğu, kayyım siyasetini teşhir etmek istedim. Adaylığım, topluma Kürt sorunu ve kadın özgürlük sorunu konusunda inisiyatif alma ve çözüm iradesini gösterme çağrısıydı. Ben fiziki olarak Ankara sokaklarında değilim ancak kadınların ve halkın çözüm iradesi, sokaklarda seçim çalışmasını yürütüyor. Ben de imkanlarım ölçüsünde bu sürece katkı sunuyorum. Bu toplumsal ve vicdani bir sorumluluk. Demokrasi, barış ve özgürlüğe inanan herkesin rol alması gereken bir mücadele. Belediye başkanlığı koltuğuna kimin oturacağından çok daha önemli sorunlarımız var.”

“Ankara’yı çözümün adresi yapmak gerekiyor, adaylığımın sembolik anlamı bu”

VOA: Aday olduğunuz Ankara’yla ilişkinizi, bağınızı nasıl anlatmak isterseniz, sizin adaylığınız Ankara için ne anlama geliyor?

“Ankara, devletin merkezi. Bu nedenle sorunların da çözümün de merkezinde yer alıyor. Muhalifler açısında daha çok sorunların kaynağı oluyor. Ben de iktidarın Ankara’dan verdiği talimatla belediye başkanlığı görevinden alınarak tutuklandım, yasalara rağmen halen Ankara’nın talimatıyla hapishanede tutuluyorum. Ankara’da yargılanıyorum… Bu sorunlu bir ilişki. Ankara’dan aday olarak, bu sorunlu ilişkinin düzelmesi gerektiğini hatırlatmak istedim. Ankara’yı çözümün de adresi yapmak gerekiyor. Adaylığımın sembolik anlamı bu.

Ayrıca yaklaşık 8 yıl Ankara’da yaşadım. Yağmur yağdığında su basan metro istasyonunda mahsur da kaldım, komşuluk ilişkisi de kurdum. Trafik çilesini de çektim, parklarında yürüyüş de yaptım. TBMM’de siyaset de yaptım, halkla sohbet de ettim. Yani Ankara’nın gündelik hayatını da bilirim, siyasetini de..”

“Kadın kenti rant alanı olarak görmez, ayrışmayı önleyecek hizmetler üretir”

VOA: Geçmişte Diyarbakır’da belediye başkanlığı tecrübeniz ışığında kadın başkan neleri değiştiriyor, kent yönetiminde neyi etkiliyor?

“Kadın belediye başkanı, kentte bir çok şeyi değiştirebilir. Belediye başkanlığı, halkla çok yakın temas gerektiriyor. Ayrıca hem politik temsil yönü hem de icracı yönü var. Bu üçü bir araya gelince, kentsel ve toplumsal dönüşüme çok ciddi katkıları oluyor. Yeter ki kadın bakış açısı olsun, yeter ki demokratik yerel yönetim anlayışı olsun. Günümüzde kentler toplum için yaşamı zorlaştıran ama kaçamayacağı bir kapana dönüşüyor. Kadın belediyeciliği kentleri kurtarabilir, daha demokratik, daha yaşanılabilir yerler haline getirebilir. Kadın, kenti rant alanı olarak görmez, tam tersine ekonomik ve sosyal ayrışmayı önleyecek politikalar geliştirir, hizmetler üretir. Bu yaklaşımın ayrıntısını bir röportajda anlatmak zor ama kadınlar açısından neleri değiştirebilir kısaca değinmek istiyorum; Kadın belediye başkanı, kadınları karar organlarına katma, kentsel hizmetleri kadın bakış açısıyla sunma, kadınların taleplerin dikkate alma, kadın çalışmalarına bütçe ayırma, belediyede cinsiyete dayalı iş bölümünü ortadan kaldırma gibi önemli konularda yetki sahibidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapılacak o kadar çok iş ve imkan var ki. Belediye bunları yaptığında, cinsiyet eşitliği konusunda hızlı bir toplumsal değişim oluyor Bunu Diyarbakır’da deneyimledim.”

İlginizi Çekebilir

Hatun: Amed’in tüm ilçe ve köylerin ismini referanduma götüreceğiz
Netanyahu’dan Biden’a cevap: İsrailliler beni destekliyor

Öne Çıkanlar