Günay Aslan : Fırtınalı günler ve HDP 

Yazarlar

Kürtlerle savaş ekseninde inşa edilmesine karar verilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha birinci yılında tökezlemeye ve çözülmeye başladı. 

Bir yıl içinde hayatın her alanında ağır tahribatlar yaratmasına rağmen ülkenin yaşadığı sorunları çözmek bir yana, daha da derinleştiren ve her alanda tel tel dökülen sistemin sorunları ağırlaştırmaktan başka bir sonuç vermediği, vermeyeceği anlaşıldı.

Eski başbakan ve eski AKP lideri Davutoğlu’nun deyimiyle ‘ bu yönetim ve siyaset anlayışının Türkiye’yi iyi bir geleceğe taşıma ihtimali kalmamıştır…’

Dolayısıyla herkes için evla olan sorumlu mevkiindeki siyasi aktörlerin kenara çekilmesi, iktidarın el değiştirmesidir ki Türkiye 31 Mart 2019 itibariyle bu sürece girmiştir.

Ancak bunun çok kolay olmayacağını yakın geçmiş birkaç kez göstermiştir…

Zira, Türkiye’nin iç siyasi dengelerinin kontrol altına alan ve içeride ipleri sıkı sıkı tutan devlet cenahı buna izin vermiyor; şimdilik izin verecek gibi de görünmüyor.

Türk devleti, bölgesel ve küresel gelişmelerin seyrine bağlı olarak; bölgenin dizayni tamamlanıncaya, Kürdistan meselesi şöyle ya da böyle çözüme kavuşuncaya ve yeni küresel sistem kuruluncaya kadar, stratejik tercihi olan Erdoğan ve onun liderliğindeki Cumhur İttifakı’nı ‘koruyup kollama görevini’ sürdürmek istiyor.

Bu nedenle iktidar zaafiyet ve çaresizlik içine düştüğü her defasında devreye giriyor, destek veriyor ve ömrünü uzatıyor.

İçerideki iktidar mücadelesini öteleyen ve kenetlenen devlet içindeki güç odaklarının tercihi iktidarın devamından yanadır.  Elbette bu tercih ilanihaye değil, geçiş süreciyle alakalı geçici bir tercihtir. Günümüz şartlarında devlete çok ciddi tehditler üretmediği sürece devlet bu tercihinde ısrar edecektir.

31 Mart seçimleri sonrasında yaşananlar, özellikle de son günlerde HDP etrafında koparılan fırtınaların kaynağını burada aramak, olaylara buradan bakmak gerekiyor. Devlet içindeki etkin güç odakları zaafiyet içindeki iktidar blokuna omuz veriyor, çöken mevzilerini tahkim etmeye, siyasi aktörlerini güçlendirmeye çalışıyor. 

17-25 Aralık 2013’te ve 7 Haziran 2015’te yaptığının benzerini şimdi yine aynı amaçları doğrultusunda ve yine her yol mübahtır anlayışıyla yapıyor.

Devlet içindeki farklı güç odakları yeni rejimin inşasını gerekli görüyor ve iktidar blokunun zaafa düşmesini istemiyor. 

Bu yüzden 31 Mart seçimlerinin yaraladığı AKP-MHP iktidarının yaralarını sarmaya, o yarayı açan; Türkiye’nin en önemli demokrasi dinamiği ve değişim gücü olan HDP’yi etkisizleştirmeye çalışıyor. 

Seçim sürecinde ‘Saray’ı kapatacağını’ bile söyleme ihtiyacı hisseden CHP’li belediye başkanlarının koşar adım Saray’a gitmelerinin nedenini de buradan kaynaklanıyor. 

Devlet, Millet İttifakı’nı Cumhur İttifakı’yla Kürtlere karşı işbirliğine zorluyor, bu amaçla kuşatıyor ve baskılıyor. 

İttifaklar arasında yeni bir ittifak kurmanın, HDP’yi sistemden dışlamanın, yalnızlaştırmanın ve bastırmanın hesaplarını yapıyor.

Kürtlerin desteği sayesinde iktidar alternatifi olabileceği anlaşılan CHP’yi HDP’den uzaklaştırmaya,  İYİ Parti’yi HDP’nin karşısında konumlandırmaya, Kürtlerin Millet İttifakı’ndan ziyade CHP’ye dönük beklentilerini boşa çıkarmaya, HDP’nin  ‘demokrasi ittifakı’ hamlesini akamete uğratmaya çalışıyor.

 Devlet, halkın desteğini alan muhalefeti dağıtmanın, halkın uzaklaştığı iktidarı kollamanın ve böylece yapılacak baskın bir seçimle iktidarın ömrünü sürdürmesini sağlamanın; mevcut siyasi aktörlerini bir süre daha iş başında tutmanın hesaplarıyla hareket ediyor. 

Durum bunu gösteriyor; bunu görmeden CHP’li belediye başkanlarının koşar adım Beştepe’ye neden gittikleri sorusuna geçerli bir cevap vermek de, HDP il binası önündeki oturma eylemini anlamak da mümkün değil.

Kaldı ki Cumhur ve Millet ittifaklarındaki aktörlerin iplerini sıkı sıkı tutmaya çalışan devlet bununla yetinmiyor;  içerideki irili ufaklı siyasi oluşumları, sivil toplum kuruluşları, sanatçıları, spor kulüpleri; hasılı kelam önüne gelen bütün toplumsal dinamikleri de bir ‘seferberlik’ havasında işin içine katmaya, iç cepheyi alabildiğine geniş tutmaya çalışıyor.

 İçeride HDP üzerinden geniş bir karşı cephe kurarken, dışarıya karşı da kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirdiği siyasal- toplumsal dinamikleri bir kart olarak masaya sürmenin hazırlığını yapıyor.

Öte yandan elbette bütün bunları sadece iktidarı kurtarmak, onun ömrünü uzatmak ya da ona soluk aldırmak için yapmıyor. Devlet esas olarak bölgede kurulacak yeni düzene, kendisi için hayati hale gelmiş Kürdistan meselesine karşı hazırlık yapıyor, ön alıyor. 

Her yol ve yöntemi mübah sayması, kendi kurulu düzenini ayaklar altına alması, kural kaide, yasa teamül tanımaması buradan kaynaklanıyor.

 Suriye eksenli gelişmelerin alacağı seyre göre içeriyi tahkim ve dizayn ediyor. Zaman da giderek daralıyor, zaman daraldıkça devletteki korku ve panik de derinleşiyor. 

HDP etrafında koparılan fırtına özünde devletin korkularını ele veriyor. Ancak korkunun ecele faydasının olmayacağı da biliniyor.

Türk devleti, Suriye’de bir uzlaşma sağlanamaması, Rojava meselesinde kendini güvenceye alacak bir sonucun ortaya çıkmaması halinde nasıl bir ‘çılgınlık’ yapacağının açık mesajlarını verse de, eninde sonunda Kürtlerle anlaşmak zorunda kalacağını; onların iradelerine saygı duymaktan daha fazla kaçamayacağını da görüyor.

Olaylara fırtınanın içinden bakanlar için bunu görmek zor değil.

 Dolayısıyla başta CHP olmak üzere Türkiye’nin siyasal-toplumsal dinamikleri HDP’yi yalnızlığa itmeyi ve etkisizleştirmeyi hedefleyen devlet-iktidar planına karşı HDP’ye omuz vermelidir.

Özellikle CHP’nin pasif ve hatta iktidarı destekler mahiyetteki tutumunu gözden geçirmesi gerekiyor. Fırtınalı günlerden sonra Türkiye’nin demokratikleştirecek ve özgürleştirecek bir alternatifinin olabilmesi açısından HDP’nin ayakta kalması gerekiyor ki bunun için de CHP’nin alacağı tutum büyük önem arz ediyor.

Kürtlerle savaş ekseninde inşa edilmesine karar verilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha birinci yılında tökezlemeye ve çözülmeye başlamış ise CHP’nin bunu bir fırsata çevirmesi; iktidarın ömrünü uzatmak yerine kısaltacak politikalara yönelmesi gerekiyor…

İlginizi Çekebilir

Osman Aytar : Min bêrîya te kirîye hevalê mêrxas Azad!
Halil Dalkılıç : Dawîhatina şerê li Sûriyê û perwerdeya Kurdî…

Öne Çıkanlar