Meseleyi, salt silah bırakmaya indirgemek ne derece yanlışsa bu süreçte siyaset, sivil toplum ve demokratik her türden siyaset, muhalefet alanını daraltmak da aynı derecede süreci sonuçsuz kılacaktır. Yani bu ülkenin başarısızlığına yol açacak bir yaklaşımdır…
*
MHP lideri Devlet Bahçeli, TBMM’de 1 Ekim’de DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayan sürecin ilk gününde “dünyada barış isterken iç barışı sağlamak lazım” diye tanımladı.
14 Ekim günü AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Meclis grubu toplantısında süreci “sınırlarımızın hemen ötesinde her gün yeni bir çatışma patlak verirken, siyaset kurumunun eski alışkanlıklarla yoluna devam etmesi mümkün değildir. İç cephemizi tahkim etmek önemli. Siyasette diyalog zeminini güçlendirmeliyiz” diye açıkladı.
Terörsüz Türkiye ve Türk Kürt kardeşliği hedefiyle dört aydır İmralı, Ankara, Kandil eksenli yaşanan bir dizi gelişmeler sonrası toplumun belli kesiminde Kürt sorunu ve silahların gömülmesine yönelik temkinli iyimserlik oluştu.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi sürecin rotasını Suriye’deki gelişmeler ve Kürt siyasal hareketinin izleyeceği siyaset konuları oluşturmaktadır. Burada iktidar bloğunun planı ve kaygılarının ne olduğu sorusu, doğal olarak ülke gündemini belirliyor.
Bu açıdan süreç kritik bir eşikte. Bazı yayın kuruluşları PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakın zamanda çağrı yapacağını iddia etmekteler. İktidar bloğu silahlara veda çağrısı yapılması konusunda zamanla yarışmakta.
Bunu AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik 27 Ocak basın toplantısında “partiler arası ziyaret trafiği tamamlandı. Bundan sonra beklenen, terör örgütünün tasfiye edilmesiyle ilgili çağrının ortaya çıkması” dedi. MHP lideri Devlet Bahçeli ise partisinin TBMM’deki grup toplantısında “Beklenen çağrının bir an önce açıklanması samimi dileğimdir” sözleriyle dile getirdi.
Maalesef gelişmeler temkinli iyimserlikleri güçlendiren ve beklentilere yanıt verecek nitelikte değil. İktidar “devlet, Öcalan” merkezli bir sürece kendini hapsetti. Toplumun farklı duyarlılıklarının, sorunlarının, ağırlaşmış siyasal atmosferinin dikkate alınması uyarısını ciddiye almamakta ısrar ediyor. Bu anlamda olası en küçük pozitif gelişmeyi fazlasıyla zorlaştırıyor.
Ülkeyi çözümsüzlüğün kısır döngüsüyle karşı karşıya getirmektedir. Bunu besleyen iç, bölge ve dış bir yığın faktör bulunmakta ve çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Burada kritik rol oynayanın ise ülke dışı gelişmeler ve negatif faktörler olduğu çok açık.
Suriye’deki gelişmeler, bölge Kürt partileri arasındaki ortaklaşma çabaları, Suriye Kürtlerinin tercihlerinin çoğalmış olması gibi gelişmeler Ankara’nın tercihlerini zora sokar nitelikte. Bir anlamda Ankara için Kürtler kolay vazgeçilemez bir konumdalar. Zoraki bir tercih belirtileri söz konusu.
Diğer taraftan iktidarın ülke içindeki hukuksuz, keyfi ve toplumu kutuplaştırıcı politikalarıyla büyük ölçüde tahrip olmuş siyasal diyalog zemini, son iki uygulamalarıyla siyaset zeminini bütünüyle “kan revan” etti.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı başlatılan soruşturma kampanyası, İstanbul Barosu’na açılan dava, Halk TV’nin açık siyasal yargı, soruşturma kıskacına, bir hafta önce 6 Kürt gazetecinin, adı lazım değil bir parti genel başkanının, Beşiktaş Belediye Başkanın tutuklanması ve en son Siirt Belediyesine kayyım atanması gibi bir dizi kötülükler eklendi. Bunlar ülkenin üzerine karabasan olarak çökmüş durumda.
Bütün bunlar, “temkinli iyimserliğin” umutsuzluğa dönüşmesine ve yeni bir hayal kırıklığına yol açıyor.
Meseleyi, salt silah bırakmaya indirgemek ne derece yanlışsa bu süreçte siyaset, sivil toplum ve demokratik her türden siyaset, muhalefet alanını daraltmak da aynı derecede süreci sonuçsuz kılacaktır. Yani bu ülkenin başarısızlığına yol açacak bir yaklaşımdır.
İç cepheyi tahkim etmekten veya Türk Kürt kardeşliğinden ancak azgınlaşmış otoriterizme güç devşirmeyi anlayanlar, toplumun değişik pozitif duyarlılıklarını, sorunlarını, ağırlaşmış siyasal atmosferini dikkate almazlar. Ülkeye güvensizlik tohumu ekmeyi sürdürürler.
Bu durumda bütün bunlar siyasal alanı daha da darlaştırma, demokratik muhalefeti her alandan hukuk dışı yöntemlerle dışlama ve sindirme girişimleri bölgesel gelişmelere karşı hazırlık olabilir.
Kritik eşik aşılamazsa
Kürt siyasetinin silahlı, silahsız değişik parçalarının son bir haftadır çeşitli vesilelerle verdikleri mesajlar bu yaklaşımın karşılık bulmayacağına ilişkin güçlü işaretler vermektedir.
Bunların en açıklarından biri 27 Ocak Pazartesi günü Gazete Duvar’daki DEM Parti Eş Başkan Yardımcısı Tayip Temel’in “Kritik dönemeçte Öcalan’ın çözüm aklı” başlıklı yazısıdır.
Yazının içinde, bulunduğumuz kritik eşikte “Peki ya devlet ve iktidar? Hala güven verecek, umut yaratacak tek bir adım atılmadığı gibi kamuoyuna ilan edilmiş bir niyet beyanı da yok… Oysa halkların eşitlik ve özgürlük temelinde bir arada yaşadığı bir gelecek, bu tarihsel fırsatın değerlendirilmesine bağlıdır” bitirilmesinin anlamı üzerine düşünmeye değer olsa gerek.
Bu yazıdan da anlaşılacağı gibi Kürt siyasetçileri geniş “bu tarihsel fırsatı” iktidarın doğru değerlendirmemesinden söz ediyorlar. Yazı barış, çözüm siyasetinin demokratikleşmenin kılavuzluğunda olmasını tercih ettiklerini ifade etmekte.
Bu anlamda farklı ve değişik toplumsal kesimlerle demokratikleşme, hukuk, adalet gibi evrensel değerler konusundaki üstün duyarlılıkta ortaklaşıyorlar. Demokratik muhalefet ise bunu tam anlamış değil.
Kürtler, Sırrı Süreyya Önder’in aktarımına göre Öcalan’ın Kürtlerin özgürlük ve güvenlik eksenli hazırlığını yaptığı paradigmaya kredi açılması bekleniyor.
Ama görüldüğü kadar, demokratik muhalefet de iktidar gibi kapalı. Ya da bütün olup bitenlere rağmen farkına varabilmiş, önemini kavramış değiller; ya da bir kısmı bu durumu en az iktidar bloğu kadar siyasi milli menfaatlere aykırı bulmaktalar.
Bu tablo Kürtlerin önümüzdeki dönem daha da yalnızlaştırılması sonucunu doğurabilir.
Geriye kritik eşiğin ABD’nin politik tutumuyla bir biçimiyle aşılması kalıyor. Kritik eşiğin aşılmasını ABD’nin yaklaşımına teslim etmek ise nasıl olursa olsun, uzun vadede Türk, Kürt ve bölgesel ilişkiler bakımından güçlü riskler içermekte. Çok sancılı bir döneme kapı aralanmış olur.