İsmail Ateş: Dersim bir sevdadır 

Söyleşi

İsmail Ateş, Dersim tutkunu bir fotoğraf sanatçısı ve aynı zamanda doğa aktivisti. Yıllardır Dersim’i karış karış dolaşıyor ve kare kare görüntülüyor. Dersim’in muhteşem doğasını, kutsallarını ve bir de ‘yaşadığı yere benzeyen’; Dersim’le bütünleşmiş insanlarını bütün görkemiyle gözler önüne seriyor.

Filiz DENİZ

Ateş, “Konu Dersim coğrafyası olunca büyük bir sorumluluk hissine kapılıyorum, bir fotoğraf karesi çekerken o an bedenim başka bir ruh hali alıyor’’ diyor. Bir mekanı, bir insanı ya da bir kutsalı görüntülemeye çalıştığı her defasında o toprakların bütün yaşanmışlıklarının bir şerit gibi gözlerinin önünden geçip gittiğini söylüyor.

“Bu kadim toprakları güzelliği fotoğraflamak yetmez” diye düşündüğü için de Dersim’i adım adım dolaşmaya, yaşamaya çalıştığını belirtiyor. “Çünkü’’ diyor, “Alevi Kızılbaş inanç merkezi olan bu kadim yerde her bir karış toprağın bizim açımızdan önemi büyüktür.’’ 

Kadının toprakla bütünleştiği ve güneşi, ayı kutsadığı diyar-ı Dersim’in göç ettirilen, yerinden yurdundan edilen ve dünyanın dört bir tarafına savrulan her bir Dersimli’nin sevdası olduğunu söylüyor. Kendisi de tutku boyutunda bir Dersim sevdalısı olan, yıllardır adım adım dolaştığı Dersim’in doğal güzelliklerini ve kültürel zenginliklerini oldukça başarılı bir biçimde fotoğraflayan, Dersim’i bütün muhteşemliğiyle görüntüleyen İsmail Ateş’le fotoğraflardaki Dersim’i konuştum…

Fotoğraf çekmeye ne zaman ve nasıl başladınız?

Doğada dağ tırmanışları yapıyordum tırmanış yaparken de azda olsa Dersim coğrafyasının güzelliklerini amatör kamera ile fotoğraflıyordum. Gün geçtikçe bu bende bir tutku haline dönüştü tabi. Konu Dersim coğrafyası olunca fotoğraf çekmem dağcılığın önüne geçti. Bu amaçla 15 gün teknik eğitim aldım.  Dersim coğrafyasına olan tutkumun bir sonucu olarak fotoğrafçılığa böyle başladım.

Fotoğraf çekmenin zamanı var mı? Hangi duygu ve ruh haliyle çalışıyorsunuz? Önceden belli bir plan yapıyor musunuz yoksa spontan mı gelişiyor?

Fotoğraf çekmenin bende asla zamanı yoktur. Fakat hava koşulları ve ışık teknik açıdan çok önemli zaten fotoğraf demek ışık demektir. Fotoğraf çekme sadece iyi bir makineye sahip olmaktan ibaret değil. Konu Dersim coğrafyası olunca kendimde büyük bir sorumluluk hissine kapılıyorum. Ben bir fotoğraf karesi çekerken o an bedenim başka bir ruh hali alıyor. Çünkü o fotoğraf karesi içinde bu topraklarda bütün yaşanmışlıklar şerit gibi gözlerimin önünden gelip geçiyor örneğin terk edilmiş bir köyde yıkık bir evi fotoğraflarken o an Dersim’in makus tarihine gittim yakılmalar, yıkılmalar, ve sayısız yapılan seferleri aklımdan bir bir geçirerek orada konuşan  ve bu coğrafyanın kaderi neden değişmiyor neden çoğrafyamızla kaderimiz paralel gidiyor. Yıkılmış evler ve talan edilmiş bahçeler ise herşeye direnerek hala onların döneceği günü beklemektedir.

Son dönem Dersim’e yönelik yaklaşık hali hazırda 145 maden projesi, Milli Park statüsünde bulunan Halvori Gözeleri’ne bungalov ev tipi otel işletmeciliği gibi bir dizi özel saldırı var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz bu doğanın güzelliklerini sizlere sunuyoruz ama bunun tehlikelerinin de bilincindeyiz. 2000 yıllarında boşaltılmış köyleri, göç ettirilmek zorunda bırakılmış halkların tekrar topraklarına dönmesi ve fakirlik zincirini kırmak için iyimser beklentilerle düşünülmüş Munzur Festivali projesi bir süre sonra Dersime zarar vermeye başladı. 

Dersim dışa açılınca yozlaşma ve kültüründen kopma ve kar temelli bakış açısı hakim olmaya başladı. Son zamanlarda turizm şirketlerinin gözde mekanlarından biri haline gelmeye başladı. Tabii ki bundan büyük bir acı duyuyorum. Turizmin yarattığı çevre tahribatı potansiyeli kanımca baraj ve maden projeleri kadar risk taşıyor. Ekolojik turizm diyerek bunu yumuşatmaya çalışanlara bunu söylemek isterim ekolojik turizme kesinlikle inanmıyorum. Biz Dersim’in bu güzel coğrafyasını fotoğraflarken bu probleme katkı sunup sunmayacağımızı kendi aramızda tartışıyoruz ve bunu minimize etmek için elimizden ne geliyorsa yapmaya kararlıyız.

Dersim Araştırmaları Merkezi, Dersim’de çıkan orman yangınlarıyla ilgili bir rapor hazırlamış ve orman yangınlarının devlet kaynaklı olduğuna dikkat çekilmişti. Yangınları söndürmek için Dersimliler seferber olmuş kendi çabalarıyla yangını söndürmeye çalışmışlardı. Siz orman yangınları yaşandığı dönem orada mıydınız? Fotoğrafını çektiğiniz doğanın yanmasını sizde nasıl bir duyguyu yaşattı.

Yaklaşık 7 yıldır Dersim’de binlerce hektar ormanımız milyarlarca canlıyla beraber yanıp kül oldu. Benim arkadaşlarımla beraber 2016 yılında kurduğumuz Munzur Doğal Yaşamı Koruma Derneği ve bu dernek adı altında yaklaşık 60 tane doğa sever arkadaş buluştuk. Amacımız doğa tahribatlarını önlemek, doğal yaşam tahribatlarına karşı mücadele etmekti. Ayrıca  doğamızda yaşayan hayvanları avcılık adı altında avlayan avcılara karşı da aynı şekilde mücadelemizi sürdürdük. 

Maalesef bu derneğimiz 2018 yılında KHK ile kapatıldı ama biz bu doğasever arkadaşlarla internet üzerinden yazışarak birlikteliğimizi devam ettirdik. Tabii ki orman yangınları bizde büyük bir travma yaşattı. Yanan Dersimin ormanları değil bir milletin kültürü, inancı, yaşanmışlığı, kurdu, kuşu ve milyonlarca canlıydı. 

 

Elbette Dersim coğrafyasını fotoğraflayan kişi olarak doğanın yanması bende de büyük bir acı yaşattı. Ben de bütün işimi gücümü bırakarak, ailemi ikinci plana koyarak arkadaşlarımla beraber mücadele ettim. Yaklaşık 6 yıl orman yangınlarında elimden gelenin fazlasını vererek mücadele ettim. Tabi bu süreçte doğamızda yaşayan birbirinden güzel canlıların cansız bedeniyle karşılaşmak insana fazlasıyla acı veriyor.

 Dersim’de bu yangın sürecinde çok zor zamanlar geçirdik. Yeri geldi araba kiralamak için para bulamadık, yeri geldi yangın alanında ağıtlar yakarak ağlayan arkadaşlarımı gördüm. Zaman oldu canımızı tehlikeye atarak, mayınlı alanlarda yangın söndürdük. Yangın söndürme alanında bir kadın arkadaşımızın bağırışları gece rüyalarıma girdi. Birkaç defa (belki dünyada örneği yoktur ama yangın söndürdüğümüz için para cezasına çarptırıldık). 

Bana göre bir ağacın yanması, bir insanın yanması kadar trajiktir. Sivas’ta insan yakılınca ne hissediliyorsa Dersim’de tabiat yakıldığında aynı duyguları hissediyorum. İşte bu sebeplerden dolayı Dersim coğrafyasında fotoğraf çekmek büyük bir sorumluluktur. Her çektiğim fotoğrafta bu duygu yoğunluğunu her daim içimde yaşıyorum

Dersim’de çevre aktivistlerinin çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Dersim’de ciddi bir çevre aktivizm potansiyeli olmasına rağmen ciddi bir koordinasyon sorunu var ve parçalı bir yapı gözlemliyoruz. Bunun temel sebebi de sanırım kişilerin buradan geleceğe ilişkin bir politik çıkar beklentisi olabilir. En konforlu muhalefetin çevrecilik olması da Dersim’deki çevrecilerin sayısında etkisi olabilir. Ancak bu işi vicdanıyla sürdürmek için Dersim’e tutkuyla bağlı olmak gerekir.

Dersim’in doğası aynı zamanda bir halkın kutsalı, inancı…Her yer neredeyse bir tarih, bir efsane kokuyor…Ağırlıklı olarak doğa fotoğrafları çekiyorsunuz ve kamuoyu sizi ‘Dersim Fotoğrafçısı’ olarak tanıyor; Dersim’i kadraja almak nasıl bir duygu? Kameradan Dersim’e bakınca neler hissediyorsunuz?

Elbette bu kutsal toprakların dilini, kültürünü ve inancının yaşanmasında en ufakta olsa bir katkım oluyorsa bu benim için bir onurdur. Bu kadim toprakların dünyanın güzelliği fotoğraflamakla yetmez diye düşünüyorum. Bu ancak adım adım yaşamakla olur. Alevi Kızılbaş inanç merkezi olan bu kadim topraklar inanç merkezi ile kutsadığı her bir karış toprağın önemi bizler açısından büyüktür. 

Kadının toprakla bütünleştiği, güneşi, ayı kutsadığı diyardır Dersim. Topraktan geldik toprağa gidiyoruz felsefesinin diyarıdır. Dağlarımızda kadınlarımızın güneşten önce uyandığı ve tüm insanlık için duaya durduğu yerdir. Dersim’in kendi inancını, dilini ve kültürünü yaşaması ve günümüze taşıması elbette çok önemlidir. Göç ettirilen, yerinden yurdundan edilen ve dünyanın dört bir tarafına savrulan, bu kadim topraklardan koparılan her bir insanımızın sevdasıdır Dersim. İşte ondandır ki bu kadim toprakları fotoğraflamak kolay değil. Tabii ki her meşe ağacının, her taşın , toprağın bir yaşanmışlığı vardır. Onlara sorsanız her biri büyük acılara, gözyaşlarına, zulme tanıklık etmişlerdir. Dersim’in dağını taşını kurdunu, kuşunu fotoğraflarken o an hangi gözle onlara baktığınız önemli ve ben o karelere yoğun duygular yüklüyorum.

Dersim’de özel olarak neleri ve nereleri çekmek istiyorsunuz?  Ayrıca yıllardır bölgeyi karış karış dolaşıyorsunuz; Dersim’de gitmediğiniz yer, çekmediğiniz ne kaldı?

Dersim dağlarında amatör dağcılık yaptığım için yaylacıların hayatımda ayrı bir yeri vardır. Yaylacılar Munzurlar’da zor yaşam koşullarıyla mücadele etmektedirler. Onların hikayelerini yazmak, yaşadıklarını fotoğraflamak benim için ayrı bir duygu. Onlar için Munzurlar’da yaşam vazgeçilmez bir sevdadır. Diri durmanın da bir gereğidir, Munzur’un zirvelerini mekan tutan bu dağ sürüvencilerinin doğaya olan sadakatleri insanlığın en önemli erdemi olsa gerek. Bu yaşama her baktığımda onlardaki içtenliği ve dost sevgisinin sıcaklığını yüzlerinden okurum. 

Dağ ve insan ikilisinden söz edeceksek Munzur’a kepire konuk göçen ve tarifsiz zorluklar yaşayanların dağa verdikleri ikrara hep gıpta ettim. Yayla insanları yürek atışlarını, umutlarını tertemiz duygularını, acılarını, kederlerini binbir zorlukla yaşadıkları Munzur’un sarp dağlarından aldıkları bu kutsal güçle sürdürürler. Her yaylaya çıktığımda çocuklarla çocuk oldum, onların duygularını paylaştım, onları fotoğraflarken inanın o duyguyu yazıya dökmem çok zor oldu. Yayla dönüşünden arkamdan ağlayan çocuklar gördüm… Yaylada çektiğim her fotoğraf karesine baktığımda ağladığım zamanlar oldu.

 

 

Önceden kurgulamadan rastgele fotoğraf çektiğiniz oluyor mu? Yoksa her kare için önceden gidip görmek, bir senaryo yazmak ve bir yönetmen gibi çalışmak mı gerekiyor? 

Asla kurgulayarak veya önceden gidip görerek fotoğraf çekme gibi bir düşüncem hiç olmadı. Aksine fotoğraf makinem benimle bu yolda yoldaşlık eden yol arkadaşımdır.

Fotoğrafın toplum kültürüne ve gelişimine etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sosyal medya paylaşımlarıma gelen yorumlardan etkinin ne kadar büyük olduğunu görmek mümkünse de  bazen paylaştığım fotoğraflara bakarak geçmişini hatırlayarak yaşadığı evini, tarlalarını, hayvanlarını, çiçeklerini yani tüm geçmişini o fotoğraflarda bulan ve dakikalarca ağlayan takipçilerim oldu. Buna aracılık etmek beni mutlu ediyor. Bu sayede binlerce dost kazandım.

Size Dersimli Ermenilerden kalma mekanları, tarihini ve kültürünü sormadan edemiyecem. Dersim’de yer alan herkesin hafızasına yer etmiş, Ermeni mezarlıkları, kiliseleri, çeşmeleri gibi tarihi öneme sahip mekanları da fotoğrafladınız mı?

Ermenileri en iyi bir Dersimli anlar çünkü Dersimli’de tıpkı bir Ermeni gibi zulüm gördü. Evi başına yıkıldı ve zorunlu olarak göçe tabi tutuldu. Bu zulme uğrama odur ki ortak tarihimiz bir bakıma bizi duygudaş yapmaktadır. Onların bırakmış olduğu tüm mekanlar aslında bir Dersimli’nin de yaşadığı şeyler olduğu için benzer bir düşünce ile fotoğraflıyoruz.

 

 Dersim tutkunu bir fotoğraf sanatçısı olarak Dersim’de özel olarak çekmek istediğiniz yerler var mı? Mekan seçimini nasıl yapıyorsunuz? 

Bir çok yeri gezmeme rağmen hala güvenlikçi politikaların keyfi bir biçimde sürüyor olması çok istememize rağmen bazı yerlere gitmemizi engelliyor. Umarım biran önce barış içinde bir toplumda daha özgür bir yaşam süreriz.

Dersim’le özdeşleşen bir dağcı, bir fotoğrafçı olmak ne tür sorumluluklar yüklüyor?

Bir yandan bu güzel coğrafyayı fotoğraflamanın verdiği hazı, diğer yandan bu fotoğrafların Dersim’i kitle turizmine açma tehlikesi dengesini kurmak oldukça büyük bir yük ve sorumluluk benim için. Bu sorumluluğu taşımak oldukça güç ve dikkatli olmam gerektiğini biliyorum. Bu sorumluluğun bilincindeyim. Bu yüzden toplumsal faydayı kişisel hazlarıma feda etmeye hazırım…

 

İlginizi Çekebilir

Oktay Candemir: HDP ırkçı öyle mi?
Sibel Özbudun: Pandemiyle Gelen(ler); Distopya mı, Ütopya mı?

Öne Çıkanlar