Sürecin hukuki ve siyasi zemine taşınması konusunda çok güçlü bir destek olduğuna işaret eden KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “İç koşullar da dış koşullar da uygun. Bunun için Meclis devreye sokulmuyorsa, sorumlusu tabii ki hükümettir” dedi.
“Kongre yapılsın, silahlı mücadele durdurulsun” yerine asıl tartışılması gerekenin, “Hükümet hangi adımları atacak? Meclisi devreye sokup siyasi ve hukuki zemini nasıl yaratacak” soruları olduğunu belirten Karasu, “Böyle bir sürecin belirli aşamalara varması, gelişmesi açısından Meclis’in devreye girmesi şarttır. Meclis devreye girmeden, önemli kararlar almadan nasıl olacak? Herhangi bir bakanın sözünün, herhangi birinin sözünün ne anlamı olacak?” dedi.
İktidarın muhalefete yaklaşımının ise bu süreci daha baştan sakatladığına işaret eden Karasu, “AKP iktidarının, AKP-MHP koalisyonunun gerçekten Kürt sorununu çözmek gibi bir niyeti varsa, Türk-Kürt kardeşliği temelinde çözmek istiyorsa, yapması gereken nedir? Teşekkür edip, muhalefeti bu sürece katmaktır. Dünyada böyle bir şey olsa, herhangi bir iktidarın yapacağı budur. Dünyadaki bütün örneklerinin tersine muhalefet bitirilmek isteniyor” diye konuştu.
Mustafa Karasu, dört gün önce gerçekleştirilen Kürt Ulusal Birlik ve Ortak Tutum Konferansı’nı olumlu değerlendirdi. Öte yandan Kürt halkını savunmanın, Kürtlerin birliğini yaratmanın yanı sıra Suriye’nin demokratikleşmesi konusunda da rollerini oynamalarının önemini vurguladı.
Karasu, yarın kutlanacak 1 Mayıs İşçi Bayramı için bütün Kürtleri alanlara çağırdı. 1 Mayıs’ın toplumsal zemininin daha da genişlediğine işaret eden Karasu, “Çünkü kapitalist modernite artık tüm toplumun düşmanı hâline gelmiştir. Sadece işçileri değil, bütün toplumu, kültürü çürüten, yok eden, hiçbir insani ve toplumsal değer bırakmayan bir kapitalist modernite gerçeği, insanlık düşmanı bir kapitalist sistem var. Kapitalizme karşı mücadele, sadece işçilerin mücadelesi değil, bütün insanların mücadelesidir. Bu yılki 1 Mayıs’ı kapitalist moderniteye karşı halkların, emekçilerin, kadınların demokrasi mücadelesi olarak görmek lazım” dedi ve 1 Mayıs’ı Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın da yükseldiği alanlar hâline getirmek gerektiğinin altını çizdi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’de yayınlanan özel bir programa katılarak, gündemi değerlendirdi.
ANF’nin duyurduğu Mustafa Karasu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“İlk önce değerli dostumuz Sırrı Süreyya Önder’e acil şifalar diliyoruz. Gerçekten üzüldük. Önemli bir görev üstleniyordu. Bu görevini de iyi yapıyor, hakkını veriyordu. Böyle önemli bir görevin yoğunluğu içinde böyle bir durumla karşılaştı. Sırrı Süreyya Önder’in ameliyatı sonrasında bütün Türkiye ve Kürdistan’da toplum sahiplendi. Önemliydi.
Bir yönüyle bu kadar sahiplenme, Önder Apo’nun inisiyatif aldığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na verilen bir destek oluyor. Yani bu kadar desteğin nedeni, onun yürüttüğü barış ve demokratik toplum çabasıdır. Bunu böyle görmek gerekiyor. Tamam, Sırrı Süreyya tanınan, sevilen bir insandır, bir sanatçıdır. Ama bildiğiniz gibi birçok değerli sanatçı, siyasetçi de böyle durumlar yaşıyor ama hiçbirinde bu kadar bir sahiplenme olmadı. Bu, hem onun kişiliğiyle ilgili hem de yürüttüğü çabayla, üstlendiği tarihi görevle ilgili. Çünkü bu görev, bir nevi Türkiye halklarının demokrasiye ulaşma çabası, Kürt halkının özgürlüğüne ulaşma çabasıdır.
Yani çok önemli bir görev yürütüyor, büyük bir görev yürütüyor. Bu bakımdan sahiplenildi. Bu yönüyle Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın çabasının aslında büyük bir toplumsal destek aldığını ortaya koyuyor.
Bu yönüyle Türkiye halklarının iyi bir evladı şu anda ağır bir hastalık geçiriyor. Tabii ki Kürtlerin de çok iyi bir dostudur. Kürt halkının özgürlük mücadelesine katkı sunuyordu. Bütün beklentimiz, umudumuz onun sağlığına kavuşması, yeniden Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünde siyasal mücadelesine bıraktığı yerden devam etmesidir. Tabii ki bu sorunun çözülmesiyle birlikte de Türkiye’deki sanata, edebiyata da güçlü katkılar sunacağına inanıyoruz.
Roma Konferansı, uzun yıllara dayanan Önderliğe Özgürlük Kampanyasının yarattığı bir sonuçtur. Önderlikle ilgili birçok konferans yapılıyor. Konserler yapıldı, bundan sonra da yapılacaktır. Bu yönüyle Önder Apo’ya özgürlük kampanyası bütün dünya halklarının, demokratlarının, sosyalistlerin bir mücadelesi, bir çabası haline geldi. Önderliğe Özgürlük Kampanyası, bugün çok geniş kesimlerin sahiplendiği bir mücadeledir. Bu mücadelenin bu düzeyde gelişmesinde özellikle İngiltere’deki sendikalar çok önemli bir rol oynamıştır. Onun sorumlularından değerli Dubins de (Unite the Union Sendikası Uluslararası Direktörü Simon Dubins) gerçekten çok büyük çaba göstermiştir. Onların bu çabalarını her zaman takdir ediyoruz, selamlıyoruz.
Roma’daki konferans önemliydi. Şimdiye kadar yürütülen kampanyanın sonuçları değerlendirildi. Bu yönüyle Önder Apo’ya yönelik kampanyanın daha da geliştirilmesi yönünde bir irade, bir kararlılık ortaya çıktı. Hatta Önder Apo’nun hem özgürleştirilmesi mücadelesinin yürütülmesi hem de Önder Apo’nun Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi yönünde de tartışmalar oldu. Biz bu yönüyle bu kampanyada emeği olan herkesi selamlıyoruz. Onlar gerçekten çok değerli dostlardır, ilkeli, değerleri olan insanlardır. Önder Apo’nun nasıl bir toplumcu olduğunu, nasıl bir sosyalist olduğunu, kadın özgürlük mücadelesine, ekoloji mücadelesine nasıl büyük destek verdiğini, sadece Kürtlerin değil bütün Ortadoğu halklarının özgürlüğü ve demokrasisi için mücadele ettiğini görerek, bilerek böyle bir devrimciyi destekliyorlar. Böyle bir devrimciye sahip çıkıyorlar.
Bu konuda özellikle Türkiye’deki sol güçlerin, Türkiye’deki demokratların bu yönlü bir eksikliği var. Önder Apo’nun paradigmasını daha iyi okuyup anlamaları, değerlendirmeleri gerekir. Bir Kürt önderin ortaya koyduğu paradigma, bir ideoloji var. Bu yönüyle Kürt önderi olmasından kaynaklı da belli çevrelerin gerekli, yeterli ilgiyi göstermediğini söyleyebiliriz. Bunu tabii bir eleştiri olarak belirtmek istiyorum. Bütün dünyada, Ortadoğu’da bu kadar ilgi görürken, Türkiye’deki sol ve demokratların bu zayıflığı, aslında Türk devletinin ya da Türkiye’deki Kürtlere eksik bakışın, yanlış bakışın bir sonucudur.
Ama dünyada böyle değil. Dünyada, Avrupa’da, Batı’dan Amerika’ya kadar her yerde, Hindistan’dan Çin’e kadar, Avustralya’ya kadar her yerde Önderliğin paradigmasını tanıyanlar, sahipleniyor. Yani şunu demek istiyorum; en uzak yerdekiler öğrenmeye çalışıyor, sahipleniyor. Önderliğin bütün savunmaları Türkçedir. Yani Türkçe bilenler, Önderliğin paradigmasını daha iyi öğrenip daha hakim olabilirler.
Tabii ki biz bu konferansları değerlendirirken, bu konferansları bir de Önderliğin paradigmasını yaygınlaştırma konferansları olarak, onun aşamaları olarak görüyoruz. O yönlü çabaların bütün dünyaya yayılmasını önemli araçlar olarak görüyoruz. Bu vesileyle bir daha o konferansı hazırlayanları, konferansı sahiplenenleri, konferansı gerçekleştirenleri bir daha saygıyla selamlıyorum.
Başlatılan süreç çok önemli. Türkiye’nin geleceğini ilgilendiriyor. Ortadoğu’nun geleceğini ilgilendiriyor. Bunun ne kadar önemli olduğunu bizzat kendileri ortaya koydular. “Meclise gelsin konuşsun. Ondan sonra umut hakkı devreye girsin” dediler.
Konuşsun derken; örgütü feshedeceğini, silahlı mücadeleyi bırakacağını söylerse umut hakkı devreye girecek, dediler. Yani bu yönüyle bir taahhüt altına girdiler, söz verdiler. Bu sadece Devlet Bahçeli değil, bu aynı zamanda iktidarın sözüdür. Çünkü iktidar da Devlet Bahçeli’nin tutumunu destekledi, sahiplendi. Zaten Devlet Bahçeli ile Erdoğan’ın birlikte planladığı, hazırladığı bir çağrıydı o. Önder Apo da gereken cevabı kısa sürede verdi. “Fırsat tanırsanız süreci hukuki ve siyasi zemine taşıyabilirim” dedi.
Tabii burada anahtar sözcüktür hukuki ve siyasi zemine taşıma. Önder Apo bu süreci böyle anlıyor. Yani silahlı mücadelenin bırakılması çağrısını o zaman hukuki ve siyasi sürece taşıma, o sürece getirme olarak anlıyor ve Önderlik bunu vurgulayarak söyledi. Daha sonra görüşmeler oldu. Önder Apo 27 Şubat’ta Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı yaptı. Şimdi Önder Apo söyleyeceğini söyledi. Önder Apo’dan beklenen her şeyi Önder Apo açıkça ortaya koydu. Demokratik Toplum Çağrısı’yla ortaya koydu.
Şimdi, tabii ki biz hâlâ bu sürecin gelişmesini, derinleşmesini istiyoruz. Önder Apo’dan gelen yaklaşımlar da böyle. Bu yönüyle bizim yaklaşımlarımızda da Önder Apo’nun yaklaşımlarında da, kamuoyunun, Kürt toplumunun yaklaşımlarında süreci akamete uğratacak herhangi bir şey yoktur. Aksine bu sürecin hukuki ve siyasi zemine kaydırılması, hukuki ve siyasi zemine taşırılması konusunda çok güçlü bir destek var. Kamuoyu desteği, toplum desteği, siyasi partilerin, demokratik güçlerin desteği var. Hatta uluslararası güçlerden bile, Almanya’dan Amerika’ya kadar birçok kesim böyle bir süreci destekledi. İç koşullar da uygun, dış koşullar da uygun. O zaman eğer Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu, siyasi ve hukuki zemine taşınmıyorsa, siyasi ve hukuki zemine taşıyacak kararlar alınmıyorsa, siyasi ve hukuki zemine taşınmak için Meclis devreye sokulmuyorsa, bunun sorumlusu tabii ki hükümettir.”