Kemal Okutan: Kobani Kumpas Davası Ve Direniş

Yazarlar

Kobani Kumpas Davasında verilen kararlar konuşuluyor ve yazılıyor. Konuşulmaya ve yazılmaya da devam edecek.

Ama dava genellikle tarihsel bağlamından ve üzerinde şekillendiği savaş siyasetinden bağımsızmış gibi yorumlanıyor.

Unutulmamalıdır ki Türk egemenlik rejimi 100 yılı aşkın bir süredir Kürt halkının hak taleplerini bastırmak, Kürtlük adına ne varsa silip süpürmek için soykırım politikaları uyguluyor.

Kobani Kumpas Davası bu gerçekliğin bir halkası olarak değerlendirilmelidir, bu gerçeklikten soyutlanamaz, ayrı ele alınamaz.

1800’lerin sonundan başlayarak çeşitli mahkemeler kuruldu ve Türk ve Müslüman olmayanlar bu mahkemelerde yargılanıp çok ağır cezalara çarptırıldılar. Mahkemelerin adları değişti ama amaçları hiç değişmedi.

1918-23 arası askeri mahkemeler, 1923 sonrası İstiklal Mahkemeleri, 1960- 70 ve 80’lerde sıkıyönetim mahkemeleri, 90’larda DGM’ler, son yıllarda ise Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri aynı amaca hizmet etti, ediyor.

Hangi dönemde hangi mahkemelerin Kürtleri ve diğer muhalifleri yargılayacağına karar veren de devlettir. Hangi siyasi suça hangi cezanın verileceğine kararı da devlet vermektedir. Devlet adına bu kararların çerçevesini siyasi iktidar ve onun temsilcileri belirlemektedir.Yani bu mahkemeler siyasi mahkemelerdir, kararları da devleti ve rejimi korumak içindir. Dolayısıyla bu mahkemelerin kararları hukuki değil, siyasidir.

Kürt önderleri 1920’lerde İstiklal Mahkemelerinde; ‘Cumhuriyete ihanet‘ten, sıkıyönetim dönemlerinde; ‘vatana ihanet‘ ten ve TCK’nın 141-142- 143. maddelerine muhalefetten, 90 sonrası DGM’lerde; ‘ülkeyi bölmek, bölücülük propagandası yapmak,örgüt üyesi olmak’ gibi iddialarla yargılanıp cezalandırıldılar. (90’larda HEP,DEP,HADEP yargılamalarının kayıtlarını bulup okuyalım. Bir kısmı benim Blogspot sayfamda var). Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkelerinde de ‘örgüt propagandası yapmak, örgüt üyesi olmamakla beraber örgütsel suç işlemek’ gibi saçma iddialarla Kürtler yargılanmakta ve cezalandırılmaktadırlar.

Rejim hangi dönemde neyin tehlike olduğuna karar veriyor ve mahkemeleri de verilecek cezaları da buna uygun olarak belirliyor.

Örneğin 1991 yılına kadar Komünizmi tehlike olarak gördüğünden TCK,141-142 maddelerinden binlerce insan yargılandı ve cezalandırıldı. 1991’de Komünizmin tehlike olmaktan çıktığı tespitinden sonra da bu maddeler kaldırıldı. Ama Kürtlük her zaman tehlike olarak görüldü ve görülmeye devam ediyor. Bunun için Kürtlere karşı kirli savaş sürüyor. İşte Kobani Kumpas Davasının gerçek nedeni bu savaşın sürmesidir. Eğer 2013-15 yıllarındaki barış görüşmeleri başarıyla sonuçlansaydı bu gün ne böyle bir dava ne de bu kadar ağır cezalar gündemimizde olmayacaktı. İddianame yazımı da karar da sarayda gerçekleşmeyecekti.

Bunun içindir ki bu davanın ve verilen kararların hukukla bir ilgisi yoktur, siyasidir.

Kobani Kumpas Davası ve çıkan karları bu çerçevede ele almak gerekir. Geçmişi görmeden değerlendirme yapılırsa gerçek tam anlaşılamaz.

Evet Kobani Kumpas Davası bir insanlık davasıdır. Kürt halkını sindirmeye, dostlarını da Kürtlerden uzaklaştırmaya dönük bir davadır. Verilen ağır cezalar da bu amaca yöneliktir. Kürt soykırımı için savaş siyasetini sürdürmeninin ve gerilimi tırmandırmanın belgesidir. Çünkü sarayda yazılan ve Kürt düşmanlığında sınır tanımamanın belgesi olan kararı okuyan mahkeme, büyük bir kinle Kürtleri çökertmeyi ve tasfiye etmeyi amaçlayan rejimin verdiği kararları bildirmiştir.

Bazıları Erdoğan’ın yumuşama söylemine çok inanmıştı. Saray rejimi alın size yumuşama dedi. Şimdi bu yalana inananlar şok olmuşlardır herhalde. Bunlar bu rejimi tanımayan akıl fukaralarıdır.

Bir de Kürtlere ve dostlarına bu kadar ağır cezaların verildiği gün 28 şubatçı generaller tahliye edilerek Kürt halkına nasıl düşmanlık yapıldığını göstermediler mi?

Artık iki yol var ya topyekün her yerde ve sürekli demokratik direnişle rejim kırılacak ve Kürtler statülerini kazanacak ya da rejim mevcut politikasıyla sonuç alamayacağını anlayacak ve barış masasında Kürtlerin haklarını verecek.

İkinci yol’un gerçekleşme ihtimali çok ama çok zayıftır. Öyleyse her gün, her yerde çok güçlü demokratik tepki ve direniş tek yol olarak önümüzde duruyor.

Şu anki direniş düzeyi statüyü kazanmaya yetmeyecektir. Ancak daha güçlü direnerek kazanılır…

İlginizi Çekebilir

Dezenformasyon Avrupa demokrasisini tehdit ediyor
Oktay Candemir: Gol Atmak Yasak!

Öne Çıkanlar