Kobanî Davasının 36’ncı duruşmasının üçüncü günü Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsünde bulunan Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Duruşmada savunmasını sürdüren tutuklu siyasetçi Ayla Akat Ata şunları söyledi:
“Hakkımızdaki bu kumpaslarla nereye kadar gidilecek? Demokratik Özerklik talebi nedeniyle yargılanıyoruz ancak ‘fiil ve fail’ üzerinden yargılama yapmak istediğinizi söylüyorsunuz. Dosyanın tarihi olmadığını söylüyorsunuz. Benim için bu dosya tarihi bir dosyadır. Bu dosyanın tarihi olmasına siz sebep oldunuz. Bu zihniyet sebep oldu. Benim muhatabım yargı değil, muhatabımız siyasetçiler. Ben bu halkın bir evladıyım, bir kadınım. Biz yok sayılmaya karşı yıllardır mücadele ediyoruz”
PKK bir sonuçtur
Dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özer’in 30 Ağustos 2014’te yaptığı açıklamasına dikkat çeken Ata, Özer’in AKP’ye, “Hükümet yol haritasını bize vermedi, basından öğreniyoruz. Keşke görüşümüz sorulsaydı. Hükümet silahsız çözüleceğini söyledi, analar ağlamasın isteriz. Çözüm sürecinde kırmızı çizgiler aşılırsa gerekli cevabı veririz” şeklinde ifadeler kullandığını dile getirdi. Ata, Özer’in bu ifadeleri ile AKP’yi tehdit ettiğini ve bu açıklamanın üzerinden günler geçtikten sonra ise DAİŞ’in Kobanî’ye saldırmaya başladığını söyledi.
“Sayın Öcalan’ın çağrısıyla iki defa Barış grubu geldi. Keşke bir kişi de gelip o atmosferi görseydi. O dökülen gözyaşlarını görseydi. Kimsenin çağrısı ile o insanlar oraya gelmedi. Bütün kentlerden insanlar kendi başına akın etti. Kuşkusuz sayın Öcalan PKK’nin lideridir. PKK de bir sonuçtur”
“PKK lideri devlet heyetine, ‘Sürecin arkasında siyaset olacak mı?’ diye sordu ve devlet heyeti de ‘evet’ dedi. PKK lideri, bu süreçte dikkatli olmamızı her an herkesin zarar görebileceğini söyledi. Ahmet Türk’e de uyarılarda bulundu. Günler sonra Fransa’da 3 Kürt kadın katledildi. Daha sonra süreç bir süre akamete uğradı. Kürdistan kentlerine saldırılar başladı. İnsanlar bodrumlarda yakıldı. Çok büyük bir yıkım yaşandı”
İktidar, gençlerin canından tatlı geldi
“Biz sürekli sokaktayız. Etkinlik yapıyoruz, kadın çalışmaları. Hele çözüm sürecinde ‘hükümet adım at’ kampanyası başlattık. O çerçevede her hafta etkinlik yapıyorduk. Gelin görün ki 6-8 Ekim’de sokakta olan güçleri tanımıyorduk. Efkan Ala, ‘Güçlerinizi sokaktan çekin’ dedi. Ancak o güçlerin bize ait olmadığını söyledik. O süreçte HÜDA-PAR ile görüştük. Bu kişilerin kim olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Çünkü biz kim olduklarını bilmiyorduk. Hükümet de o sureci komplo olarak görüyordu. Onun için süreç devam etti. Ancak iktidar bu ülkenin gençlerinin canından daha tatlı geldi. Devlet bizim ile aynı kaygıları paylaşmış olsaydı çok görkemli bir yürüyüş gerçekleştirecektik.”
Ata, yaptıkları bir yürüyüş sırasında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecride dikkat çektiklerini ancak delil olarak gösterilen sözlerin arasında bu hususun dosyaya konulmadığını dile getirdi. Ata, bu açıklamasında, “İmralı’da hukuk rafa kaldırılıyor” şeklinde ifadelere yer verdiğini ve tecridin son bulması için mücadeleye çağırdığını kaydetti. Halkın da tecride karşı çıktığını ve bu yönlü tepkisini ortaya koyduğunu dile getiren Ata, “Dosyada ‘İmralı’da hukuk rafa kaldırılıyor’ sözlerime yer verilmiş. Tecrite halk da karşı çıkıyor ve bu yönlü tepkisini dile getiriyor. Halk tepkisini nasıl ortaya koymuş? Seçime gidip bize oy vermiş bu politikamıza destek vermiştir. Kürt halkı on yıllardır sayın Öcalan’ın rolüne dikkat çekmiştir. ‘Öcalan siyasi irademdir’ demiştir. Fırsat bulduğumuz sürece de bunları ifade ettik, ediyoruz. Saklamıyoruz sakınmıyoruz. Bu şekilde iddianame, fezleke hazırlayarak illegalize ediliyoruz”
Öcalan için canlı bir talep ve arkasında milyonlar var
“Sayın Öcalan için 10 Ekim’de 74 merkezde eylem ve etkinlikler başladı ve devam ediyor. Biz içerdeyiz ancak dışarıda canlı bir talep ve arkasında milyonlar var. Meselenin arkasındakileri görmek lazım. Bize açılan bu yönlü davalar da Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne yönelik ayrı bir düşünce ve proje oldugunu belirtmek isterim.”
Yaşama karşı sevgimiz sonsuz
“Evde, okulda, işyerinde, cezaevinde, savaşta ve barışta gösterdiğimiz fedakarlığı bir kere düşünün. Hakikatimiz; yeni yaşam için fark olduğuna inanıyoruz. Yaşama karşı sevgimiz sonsuz. Mülk değiliz ve mülk anlayışına araç olmayacağız. Erkek egemenliğini ve kurumsallaşmış halini görüyoruz. Leyla Kasım’ı bilir misiniz? Arîn Mirkan’ı bilir misin? Ona karşı borçlu hissettiğimi anlayabilir misiniz? Keşke Munzur’dan sularının nasıl kırmızı aktığını duyabilseydik.”
Teslimiyet politikalarına karşı gözlerimiz kapalı değil
“Bizleri bu dosyada, siyasi kimliğimizi ve seçimlerimizi bile bile KCK ve KJK yöneticileriyle birlikte yargılamayı siz tercih ettiniz. Tabii ki bu bir siyasi karar ve projedir. Biliyoruz! Fakat bizler de ne isek ancak oyuz; Daha fazlası değil. Bir kadının dağlara çıkması, eline silah alması, çatışmalarda yer alması, son kurşununa kadar direnmesi, teslimiyet dayatmalarına karşı tavizsiz tutumuna karşı gözlerimiz kapalı ve kulaklarımız sağır değildi. Bu sosyolojik gerçeklik tabii ki bizleri etkiledi. Bu gerçeğin toplumsal yapıda meydana getirdiği alt üst oluşa, yaşanan değişim ve dönüşüme tanıklığı olan insanlarız aynı zamanda. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Ama yine de ‘HDPKK’ demeyi ya da ‘PKK bir kadın hareketidir.’ deyip tüm çalışmalarımızı illegalize etmeyi tercih ettiniz.”
Türkiye Yüzyılı’nda, kadının yeri ne olacak?
“Yargı sopası ile susturulmaya çalışılan bir siyasetçi ve kadın aktivist olarak siyasi iktidar tarafından sıkça dile getirilen ‘Türkiye Yüzyılı’nda, kadının yeri ne olacak diye ben de düşünüyorum tabi. Üç yıldır bizi yargılıyorsunuz. Dolayısıyla dinlediniz. Aklıma gelen soruları siz de tahmin edebilirsiniz. Kadın cinayetlerine karşı -yokmuş gibi davranan- sorumsuz yaklaşım devam edecek mi mesela? Yasal kazanımlarımız İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi hukuken tartışmaları devam eden bir kararla bir gece ansızın elimizden alınacak mı? Kürt Sorunu’nun çözümü ‘beka’ söylemi ile gölgelenerek, çözümsüzlükte ısrar devam edilecek mi? Sayın Öcalan’a uygulanan ve hukuki bir açıklaması olmayan tecrit politikası sürdürülecek mi? Jin Jiyan Azadî iddiasını ortaya koyan kadınları bekleyen yine gözaltı ve tutuklamalar mı olacak? 1980 darbesi ve sonrası uygulamalarının ülkede nelere mal olduğu bilindiği halde cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve özellikle infaz uzatma hukuksuzluğu devam ettirilecek mi? Eşit temsil iddiasının somut hali olan ‘Eşbaşkanlık Sistemi’ne olan tahammülsüzlüğe son verilecek mi? Yerel yönetimler bünyesinde açılan tüm kadın kurumlarının kapatılmasını da mümkün kılan kadın düşmanı kayyım politikası sürdürülecek mi?”
Tarihin ruhu bugün yaşadıklarımızda saklı
“Kürt kadınları, gerek sahip oldukları cins bilinci, kadın kurtuluş ideolojisi, yürüdükleri kadın özgürlük çizgisi ile; gerekse de ulusal talepleri dolayısıyla günümüz egemenleri tarafından ‘cadı’ olarak kabul edilmektedirler. Tarihin ruhu bugün yaşadıklarımızda saklı aynı zamanda. Bunu bilmek bizi güçlü kılıyor. Yaşadığımız zorlukları bizden önceki kadın mücadele öncülerinin gerçekliği içerisinde kendimizi bularak aşıyoruz. Ve Kürt kadınları olarak ortaya koyduğumuz ‘Kadın Yaşam Özgürlük’ iddiasının Suriye ve İran’dan dünya coğrafyasına yayıldığına ve sahiplenilişine tanıklık ediyoruz.
21. yüzyılda bir tutam saçı ile Jin Jiyan Azadî isyanının sembolü haline gelen Jîna Emînî’nin direnişi temelinde başlattığımız kampanyamızla birlikte yeniden ifade ediyoruz: Kadınların özgürlük mücadelesine olan inancımız tamdır! Bu inancı büyütmek için başta Kürt kadınlar olmak üzere; Türkiyeli kadınları, feminist örgütler, kadın aktivistleri ve bütün dünya kadınlarını kampanyamızı sahiplenmeye, güçlendirmeye ve kadın varlığına yönelmiş bütün saldırılara karşı kadınlar öncülüğünde toplumsal özgürlüğü büyütmeye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte, her yerde, her zaman haykıralım: Bi Jin Jiyan Azadî’yê Ber Bi Azadiyê ve!.”
“Biz azınlık veya yerel halk değil; Cumhuriyetin kurucu unsuru olarak kabul ediliyoruz. Lozan’a göre azınlıklar sadece gayrimüslimlerdir. Azınlık unsunlar en azından okullarını açabiliyorlar. Biz belediyeler bünyesinde okul dahi açamadık. Darbe süreci ile birlikte tüm okulların kapısına kilit vuruldu. Bu tür durumlar Türkiye’yi bölmüyor. Bu görüldü. Ancak böyle olunca üzerine siyaset yapacakları bir şey kalmıyor. Bölünme paranoyası ortadan kalkınca siyaset alanları daralıyor. ”
Özerklikle ülkeler bölünmüyor
“Şiddet olaylarının ne şekilde ve nasıl yaşandığının araştırılması gerekiyor. ‘Sorumlular açığa çıksın’ demeyelim mi? Bunlardan dolayı bizi yargılayıp, susturmaya çalışıyorsunuz. Sustuk mu? İşte burada da konuşuyoruz! Tek devlet, tek bayrak ve tek dil anlayışının hakim olduğu Türkiye gibi ülkelerde farklı ulusların yaşanması mümkün değildir. Bu tür ülkelerde farklı uluslar itirazlarını sürdürür ve ayrılırlar. Bunların örnekleri de var. Ancak özerklik ile bu ülkeler bölünmüyor. Bunların da örnekleri var. Örneğin İspanya duruyor. Biz bunun için bedel ödeyenleriz.” diyerek savunmasını sonlandırdı.