Merkan Aksoydan: Oy Hesapları ve “biz”  

Yazarlar

Yeni seçim kanunuyla beraber ittifakların %7 barajı geçmesi 2018’deki gibi olmayacak. Seçim çevresi olarak kodlanan yerde aldıkları oy oranına göre milletvekili çıkartma zorunluluğu doğdu.

Bu AKP’nin yeni seçim politikası olarak günlerce tartışıldı, ittifaklarda yer alan küçük partiler arasında çelişki çıkacağı öngörüldü ve bu süreç boyunca önce HDP’ye kapatma davası yeniden harlandı, CHP’nin HDP’ye yaklaşma ihtimali dahi gözetilerek devlet propagandaları yükseldi.

Yine de devlet partileri şimdiden hesaplarını yaptı. CHP ve İYİ Parti Kürdistan’da oy çıkaramayacağı yerlere DEVA ve Gelecek Partisi ile HDP’nin sınırlarını zorlayacak, zaten “anadil” gibi vurguları da bundan öne çıkıyor bu partilerin genel başkanlarından. Batıda CHP ve İYİ Parti ortak listelerinden girilecek.

Emek ve Özgürlük İttifakı ise bizim için daha problematik bir mesele olarak önümüzde duruyor. Türkiye İşçi Partisi (TİP) dün açıklamasıyla belirli bölgelerde kendi listesiyle seçime gireceğini, diğer yerlerde ise Emek ve Özgürlük İttifak’ının çıkaracağı adayları destekleyeceğini söyleyerek ilk “çatlak sesi” bizlere duyurdu.

HDP’nin doğal olarak baraj sıkıntısının olmamasının rahatlığıyla davranılmasının yanı sıra kendi açıklamaların karşı da tutarsız davranmaktalar. Zira “Cumhur İttifakı cephesini zayıflatma” olarak gördükleri meclisin, son seçim düzenlenmesiyle beraber gerçekle örtüşmediğini en az bizim kadar biliyor olmaları gerekir. Kendi iyimser hedefleri dahi %3 iken bu yeni düzenlemeyle bırakalım 20 milletvekilini bugünkü mevcut durumundan daha fazla milletvekili çıkaramayacak. Tek liste olarak seçime girmek ise verilen her bir oyun mecliste milletvekili olarak karşılığı olacak (çok dürüst seçimler olacakmış gibi). Haliyle AKP-MHP ittifakı bu şartlar altında mecliste yeniden çoğunluğu elde etmesi kaçınılmaz olarak önümüze çıkacak.

Hiçbir partinin kariyerist seçim hesaplarının kaprislerine geçit verilmeden süreci yönetmenin zorunluluğu doğmuştur.

Son olarak BİZ ALIŞMAMALIYIZ!

Deprem bölgesindeki devletin kurumlarının “tekbir” seslerine, depremin bu denli yıkıcılığının sorumlularına, depremde bile “burada hepimiz Türk’üz” diyen sözde “iyi insanların” söylevlerine, hala güncel olarak yapılan zamlara, sendikalı oldukları için işten atılmalara, refakatsiz denilerek cemaat evlerinde kayıp edilmeye çalışılan çocukların hala bulunamıyor oluşuna ALIŞMAMALIYIZ.

Deprem bölgesinde Kürt halkına ve alevilere yönelik yardımların bilinçli geciktirilmesi altındaki devletin ısrarlı bir şekilde bölgeyi Kürtsüzleştirme ve Alevisizleştirme politikasının devamı olduğu açık. Yeni bir “kentsel dönüşüm” adı altında bu dönüşümün ayak sesleri duyuluyor. ALIŞMAMALIYIZ.

Demokrasi getireceği iddia edilen 6’lı masadan hala net bir şekilde Kürdistan’daki savaşı sonlandıracağına dair tek bir cümle dahi duymadığımız gibi bol keseden dağıtılan bakanlıkların geçmişte Kürt halkına karşı işlenen suçların sorumluları yeniden konumlarını kazanmasına ALIŞMAMALIYIZ.

Bu kadrolara rağmen “Önemli olan AKP’nin gitmesidir” algısı ancak kitleleri aldatmaya girer, devletin Kürdistan’a saldırı hazırlıklarını gizlemeye yarar. Bu tehlike açıkça önümüzdeyken, olası hükümet değişiminde   faşist rejimin katliamcı yüzüne de “güler yüzüne” de örgütlü-yekpare olarak durmak, düşman bilincine sahip, faşist rejimin ulusal, cinsel, sınıfsal baskısının bilincinde olanlarla ittifakı güçlendirmeliyiz.

İlginizi Çekebilir

Mihyedîn Nahrin: Kemal Korkut, Bariş Çakan, George Floyd û yên Din
Halil Dalkılıç: Kiliçdaroglu; Ne pêhêvîgirêdan, ne jêrûbadan…

Öne Çıkanlar