Kürt dili, kültürü ve müziği üzerinde artan baskılara rağmen Kürt müziğinin yeniden yükselişe geçmesinde genç sanatçıların peş peşe yaptıkları bireysel çıkışların önemli katkısının olduğu görülüyor.
Pek çok özgün yanları olan genç sanatçılar adeta yeni bir kuşağın temsilcileri olarak öne çıkıyor. Teknolojinin de yardımıyla canlanan ve dört bir yana yayılan Kürt müzik dünyasından atılımlar yapmaya hazırlanan bir kuşağın ayak sesleri geliyor.
Filiz DENİZ
Farklı bir sanat ve sanatçı algısı üreten, dikkatleri üzerlerine çeken ve ilgiyle takip edilen genç sanatçılardan biri olan Murad Demir de yeni dönemin ruhunu yansıtan ezgileriyle öne çıkıyor. Kendine özgü müziğiyle yükselen genç sanatçılar arasında yer alan Demir,’’Müziğimi severek, hissederek yapıyor, içimden geleni dinleyiciye sunuyorum’’ diyor.
‘’Kürt kültürü muazzam bir altyapıya ve estetiğe sahip ben de bu birikime sahip çıkmaya çalışıyorum’’ diyen ve Hakkari’nin hazinesi, İstanbul’unsa atölyesi olduğunu belirten Demir’le Hakkari’den İstanbul’a uzanan müzik serüvenini konuştum…
Müziğe ilk olarak hangi enstrümanla başladınız? Çalıp söylediğiniz ilk parçayı hatırlıyor musunuz?
Müziğe ilk kaval ile başladım fakat iyi çaldığım söylenemezdi :). Ama kısa sürdü kaval maceram ve sonrasında bağlama çalmaya başladım. Duyduğum müziği çalmaya çalışıyordum o acemi halimle. Birçok kişide olduğu gibi bağlamayla çalıp söylemeye çalıştığım ilk eser yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Kaya’nın Şafak Türküsü eseriydi.
Hatta uzun yıllar sonra bir sahneme Şafak Türküsü’nün yazarı Nevzat Çelik gelmiş, ona da aynısını söylemiştim. Sağ olsun sahneye davetimi kırmamış, ben eseri okumuştum o da şiiri okumuştu. Bu da onunla ilgili tatlı bir anı :). Çocukluğumdan beri müziğe sevdalı biriyim ve bugün bunu icra etmek benim için büyük bir mutluluktur.
Hakkari’den İstanbul’a Murat Demir’in sanat hayatında, yaşam tarzında neler değişti? Hakkari sizin için neydi, İstanbul neleri değiştirdi? Bir kıyaslama ile başlayacak olursak neler söylersiniz?
Hakkari benim yüreğimin olduğu yerdir. Orda olmasam da bir tarafım hep orda. Doğup büyüdüğüm Çukurca benim yeryüzündeki cennetim diyebilirim. Sanat hayatımda belirleyici en büyük unsur o topraklardan olduğum içindir. İstanbul’un bunun üzerinde belirleyici etkisi var demek biraz yanlış olur. Fakat İstanbul’da sadece imkanlarım daha geniştir.
Şu şekilde ifade etmek yanlış olmaz sanırım: Hakkâri hazinemin, kaynağımın gözeleri ise İstanbul’da bu hazinenin gereken değere kavuşması için bana kapılarını açan devasa teknik bir atölyedir. Hakkari beni besleyen büyüten yer İstanbul ise Hakkâri’nin bana verdiklerini dinleyicilerime ulaştırmam için imkan sağlayan yerdir diyebiliriz.
Henüz bir albüm yapmamış olsanız da özellikle sosyal ağlarda çok yoğun izleniyorsunuz. Bunun sizi daha çok üretmeye zorladığı oluyor mu? Ya da yaptığınız müziğin tüketim hızıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Evet henüz albümümüz yok. Buna rağmen toplum tarafından fark edilmek, bilinmek, toplumun ilgisini çekmek, sevgisini kazanmak bizim için gurur vericidir. Şuan sosyal medya mecrasında kendi imkanlarımızla dinleyicilerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Ancak son dönemlerde Kalan Müzik ile albüm için anlaştık. Albüm çalışmalarınız başlamış ve yapım aşamasındayız.
İlerleyen süreçte albümümüzü dinleyicilerimize sunacağız. İnsanların ilgisi tabii ki bizi üretmeye, daha çok çalışmaya sevk ediyor. Bu beklenti insana hem heyecan hem de mutluluk veriyor. Umarım beklentileri en iyi şekilde karşılarız.
Dinleyicilerinizin ya da geniş anlamda piyasanın sizi yönlendirdiğini düşündüğünüz oluyor mu? Ayrıca müzik piyasası sizde ne tür çağrışımlar yaratıyor?
Açıkçası müziğimi severek, hissederek yapıyorum. İçimden geleni dinleyiciye sunuyorum. Beğendirmek için müzik yapıyor olsaydım illaki piyasa beni bir taraflara çekerdi ve bu müzik benim değil, beni yönlendirenlerin müziği olurdu. Müziğimi sektöre/piyasaya sunulacak bir mal kaygısı ile değil sanatın inceliği ve ilkeleriyle icra ediyorum ve bu en başta beni mutlu ediyor. Piyasa ah şu piyasa yok mu :). Kürt sanatçıları çok zor ekonomik şartlarda müziğini icra ediyorlar, diyeceğim bu kadar…
Murat Demir müziği kimin için, ne için yapıyor? Ve ayrıca müzik yaparken ne hissediyor?
Öncelikle Murat Demir demesek :). Murad Demir daha iyi çünkü şuan mesleğimden konuşuyoruz meslekte Murad Demir ama dışarda ise Murat :). Açıkçası ben müziği dinleyebilecek herkese yapıyorum. Bitmemesi tükenmemesi gereken bir kültürü yaşatmak için çorbaya bir nebze tuzum olsun istiyorum ve bu doğrultuda çalışıyorum. Kürt kültürü muazzam bir altyapıya ve estetiğe sahip ben de buna sahip çıkmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de çok mutlu hissediyorum.
Sorunuza şöyle devam edeyim: Murad Demir kendi kültürünü müziğin tınısı ile, ahengi ile ritmi ile harmanlayıp kendine has oluşturduğu sanat anlayışı ile oluşturduğu müziği yeryüzünde ulaştırabildiği herkes için yapıyor. Müziğimi yaparken kültürel bağlarım ile duygular, hisler dünyama içsel bir yolculuğa gidiyorum. Hem tatlı hem de zahmetli bu yolculuğu narin, zarif, ince hisler ve duygular eşliğinde neticelendirdiğimde de bir sanat eseri ortaya çıkmış oluyor. Kültürel mirasım ve duygu dünyamın bana verdiği bu müziği yeryüzünde bütün müzikseverleri için yapıyorum.
Müziğiniz Kürt kültürü, coğrafyası ve değerlerinden süzülerek gelen dokunaklı bir zenginlik içeriyor. Ayrıca onu yeniden üretirken estetik kaygılar taşıdığınız da görünüyor.Bu bağlamda müziğinizin karakterini siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Biz Kürtlerin kültürü kadar coğrafyası da bir o kadar zengin ve her anlamda bağrında o denli büyük değerler taşımaktadır. Bu kültürden ve değerlerden kopmadan küçük dokunuşlarla güzel şeyler üretilebilir. icra ettiğimiz müzikte orijinalite ve taşıdığı sanatsal değer bizim için en önemli ölçütlerdendir. Biz de bu çerçevede illaki estetik değere önem veriyoruz ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Müzik eseri her anıyla sanatçısıyla bir bütündür. Bu bütünlüğü eserin her zerresinde hissettirmek de sanatçının tavırları ve duygu hali büyük bir etkiye sahiptir. Sözler ve tavırlar çok şey ifade eder :).
Kimliksel, kültürel değerleriniz ve sanatsal hedefleriniz açısından sizi en iyi tarif edecek üç sözcük hangileri olurdu?
“Kürtçe konuşan çocuklar…”
Kürt müziğinde ‘idolüm’ dediğiniz bir isim var mı? Varsa neden…?
Zor bir soru çünkü çok fazla isim var. Şukrî Rêkanî, Mehmet Arif Cizîrî, Şakiro vb. O kadar çok isim var ki. Ayrıca Kürtçe müziğe değer katmış ve Kürtçe müziğin gelişmesine katkı sunmuş ve sunan herkes benim için çok kıymetlidir ve değerlidir. Ama beni her seferinde derinden etkileyen isim Şukrî Rêkanî’dir. Sesine tavrına konuşmasına hayranım.
Seydiko eserini okurken; bir babanın evlenme çağında olan oğlunu öldürdüğünü fark ettiği anı âdeta hem kendisi yaşıyor ve hem de dinleyiciye yaşatıyor. Önceki soruya verdiğim eser-sanatçı bütünlüğünde Şukrî Rêkanî’yi her dinlediğimde beni âdeta şarkının hikâyesinde yaşatıyor. Bu vesileyle kendisini bir kez daha rahmetle yad ediyoruz…
Kürt müziğinin derin bir hüzünle yoğrulmuş, duygusal, tutkulu özelliği güçlü ancak, siz daha çok ritmik, melodik, şenlik eksenli müzikler yapıyorsunuz. Bu bir tercih ise nedenlerini öğrenebilir miyiz?
Kürtlerde özellikle de hüzünlü duygu çok yoğun yaşanmaktadır ve bu derin duyguyu Kürt müziğinde de rahatlıkla görebiliyoruz. Evet dediğiniz gibi şimdiye kadar daha çok ritmik eserler yaptık fakat bu, bunun hep bu şekilde ilerleyeceği anlamına gelmez. Bu kesinlikle bir tercih meselesi değildir. Zaten yapacağımız albümde de ağır ve duygusal eserlerin olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Arkadaşlarınızla birlikte ritmik ağırlıklı, bol enstrümanlı başarılı müzikler yapıyorsunuz ancak insan dinlerken bazen ritmin ve enstrümanların sesinizi bastırdığı duygusuna kapılıyor. Buna katılıyor musunuz ve ayrıca ritim mi ses mi, öncelik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet şuan ritmik ağırlığı müzik yapıyoruz. Çok enstrümanlı, tek enstrümanlı müziği seviyorum diye bir ayrım yapamam. Bütün müzikleri seviyorum ve buna açığım. Bol enstrümanlı müziğin sesi bastırdığını duygusuna katılmıyorum çünkü müzik sadece sesten ibaret değildir. Bazı eserler vardık ki girişinden itibaren yaklaşık sadece 10-15 dakika sadece enstrüman çalınır ve bu eserler dünyaca ün kazanmış eserlerdir.
Sadece soliste yönelmemek gerekir. Böyle bir yaklaşımla enstrüman sanatı icra eden sanatçılara büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Sanatımda bana büyük destekleri olan sevgili Erdem Altınses ismini eserlerimde kendi ismim ile birlikte yazmamın sebeplerinden biri de böyle bir hataya düşmemek içindir. Müzikte ahenk; enstrüman ve sesten oluşan bir bütünlüktür. Enstrüman çalan arkadaşların emekleri çok değerlidir ve asla görmezden gelemeyiz.
Son dönemde ses yarışmalarına katılan genç Kürt müzisyenlerin sayısı arttı. Bu konuda oldukça çok tartışılıyor. Bu konuda siz ne düşünüyor, nasıl yorumluyorsunuz?
Ben insanların hayallerini birilerine teslim etmelerini doğru bulmuyorum. Ve birilerinin de bu hayalleri sömürmelerini asla kabul etmiyorum. Fakat bunu söylerken şunu belirtmekte fayda görüyorum; genç ve müziğe yeni başlamış kişilerin elinden tutmak, onlara yardımcı olmak, kendilerini ifade edebilecek ve sanatlarını topluma sunabilecek imkanları sağlamak sanata ve sanatçıya yapılabilecek büyük bir destektir.
Sanatçıyı toplum karşısında yarıştırmak doğru bulmadığım gibi birilerinde yarışmayı kaybetti hissi kişide büyük bir duygu kırmasına da sebep olmaktadır. Bu yarışmalarda yapılan müzik emek sonucu üretilen bir sanattan ziyade bir anlamda sektöre kendini en kısa yoldan kabul ettirme çabasıdır. Yarışmaların iç işleyişi hakkında bilgi sahibi değilim ancak yarışmalarda hislerden ziyade sesin kuvveti ön plândadır.
Özgünlüğünden çok jüri yönlendirmesi ile karşı karşıya kalıyor veya kendini sanattan çok jüriye kabul ettirme söz konusu bir durum oluyor. Nadir de olsa zaman zaman şuna da tanık olmuşuz; yarışmalardan çıkıp daha sonra kendi müziği ile ön plana çıkan arkadaşlar da olmuştur aynı zamanda bir çok kişinin yok olmasına da şahit olunmuştur.
Fakat ben yarışmada milyonlarca insanın önünde kaybeden biri olmayı kabul edemem. Bu bir sanatçı için aynı zamanda bir gurur kırdırması da olabilir. Popüler olma kaygısı insani bir durumdur. Özgür iradesiyle bu yarışmalara katılanlara da bu yarışmaları düzenleyenlere de saygı duyarım. Bunlar kişisel düşüncelerimdir.
Bu arada tiyatro nasıl gidiyor? Yapmaya devam ediyor musunuz yoksa ara mı verdiniz? Nedir son durum?
Şunu başta belirtmek isterim: Ben tiyatro oyuncusu değilim:). Fakat tiyatroyu çok seviyorum hatta tiyatronun hastasıyım. Tiyatrocu arkadaşların emekleri çok değerlidir. Bir dönem Deniz Özer ve Tuncay Özel ile birlikte İstanbul’da Şa Performans sahnesinde çalışmalarını görüyordum. Provalarını izlemeye giderdim. Bu esnada bu arkadaşlar ile yanlış hatırlamıyorsam Kürtçe çevirisini ve uyarlamasını Çetoyê Zedo’nun yaptığı Küçük Prens oyunun müziğini yaptım. Tam olarak tiyatronun içine girdiğim dönem o dönmedi.
Zamanımın elverdiği kadarıyla tiyatrocu arkadaşlarıma destek olmaya gidiyorum. Ben şu durumda tam olarak tiyatro oyuncusu olarak kendimi görmüyorum. Tiyatroya destek veren Müzisyen Murad Demir olarak kendimi görüyorum. Sanırım bu tanım daha doğru olur.
İlk albüm ne zaman gelecek ve nasıl bir albüm olacak?
Koronavirüsü sebebiyle Çukurca’ya ailemin yanına geldim. Ne yazık ki bu pandemi herkesin çalışma hayatında yarattığı olumsuz etki gibi bizi de etkiledi. Örneğin atölyemiz İstanbul’da ve başta aranjör arkadaşım sevgili Erdem Altınses başka bir yerlerdeyiz. Dolayısıyla ufak aksaklıkları biz de yaşadık. Bu sebepten dolayı ilk albüm ne zaman gelecek sorusuna şuan vereceğim net bir cevabım yok fakat çalışmalarımız devam ediyor. Umarım en kısa zamanda albümümüzü sizinle buluşturacağız. Albüm ile birlikte başka proje çalışmalarımız da devam ediyor.
Eklemek istedikleriniz…
Şunu belirtmek isterim: Elbette sanatçı olmak tek başına bir anlam ifade etmiyor. Biz sanatımızı beğenen ve dinleyen değerli müzikseverlerle bir bütünüz ve en büyük desteğimizi, enerjimizi, moralimizi onlardan anlıyoruz. Burada sizin aracılığınızla bizi bir anlık bile kendilerine misafir edip dinleyen herkese sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Hepimizim sevdiklerimizle tekrar bir araya gelerek müziğin ruhuyla mutlu olacağımız sağlıklı günler diliyorum…