“Canbegan aşireti: Bu aşiret, kısmen Kangal ve kısmen de Divriği ilçesine bağlıdır. Merkez nahiyesi Yellice ve Tekyedir. Sivas – Erzurum, tiren hattı bu aşiretin oturduğu mıntıka içinden geçmektedir.
“Bu mıntıka oldukça arızalı ve vadili bir muhittir.
“Canbegânlar alevidirler, dilleri kurmançtır, reisleri Davut oğlu Hüseyin idi.
“Sultan Selim devrinde, Dersimdeki Millan aşiretinden ayrılarak bu mıntıkaya geldikleri söylenmektedir.
“Canbegan aşireti, Güneyden Şadian, Kuzeyden ve Batıdan Ginian ve Çarekan, Doğudan da Koçkiri ve Parçikan aşiretlerile birleşir.
“Bu mıntıkada bazı türk-alevi köyleride vardır, ki, Çamşeyhi denilen çevre bunlarla meskûn ise de, bunların an’aneleri temamen kürt-alevi aşiretler gibidir, hatta, kısmen de kürtçe konuşurlar.
“Çamo ve Memo ağa, Çakır ağa, Şahin, İğdeli, Söğütlü ve Ümranlı köyleri tamamen kürt, Kabakçüliki, Başviran, Güneş, Tekye, Hovik, Domurca, Keklik pınarı, Yalınız söğüt, Eşke, Hidırlık, Mamaş, Zerk, Kavak, Davulbaz, Anzahar, Toğut kövleri tamamen alevi olup, kısmen kürt ve kısmen de alevi türklerle meskûndurler. Alevi türkler, kürt aşiretlerin akidelerine bağlıdırlar, biribirinden kız alıp verirler, kurt aşiretlerinin nüfuzu altındadırlar. Sünni türklere Yezit derler ve bunlarla alakaları olmadığını alenen söylerler. Canbegan mıntıkasında sünni türk köyü yoktur. Bu mıntıka ahalisi birlik olarak Koçkiri hareketlerine iştirak etmişler ve Kürdistan istekleri uğrunda maddi ve manevi fedakârlıkta bulunmuşlardır. Bu satırları yazan tarafından aynı muhitte kurulan Kürdistan teali cemiyeti şubesine bir çok türkce konuşan bu aleviler bilfiil dahil olmuş, kürt davasını benimsemiş ve hatta aslen kürt olduklarını iddia etmişlerdi.
“Bu mıntıkanın alevi köylerinden olup kürt fedai çetelerine reislik eden Kuruçayın Bıldırcın köyünden Kımıl Aziz, bir türk – alevi köylü çocuğu olup, 8 yıl mütemadiyen Sivas, Erzincan, Dersim ve Elaziz mıntıkalarında fâaliyette bulunmuş, çetesini Kürt Kımıl Aziz çetesi diye adlandırarak türk hükümet kuvetlerile yıllarca çarpışmış, Kürdistanın yüce dağlarında Kürdistan hürriyet ve istiklal bayrağı altında savaşmaktan zevk ve şeref duymuştur. Kımıl Aziz 1920de, bu satırları yazanla [Nuri Dersimi ile] Divrigide tevkif edilmişti. Aslan yürekli yiğit, ceza evinden kaçmağa muvaffak olarak, Koçgiri kürt savaşına iştirak ve [Mustafa Kemal’in emriyle Koçgiri’de katliam yapan] Nüriddin paşa ordusuyla harba girişmiştir.
“Dersime iltica ve burada da 6 yıl türk kuvvetlerine karşı mücadeleden sonra, 1926da Derismin Koçan aşiretleri ile beraber yine türk kuvvetlerine karşı savaşa devam etmiştir. Ne yazık ki, Şemkan aşireti reislerinden Haydar ve Balan aşireti reislerinden Eyüp adlı hainler türk kuvvetlerine piştarlık etmiş ve kahraman Kımıl Aziz, Kozılca tepesinde türk müfrezelerini temamen muhasare ve esir etmek üzre iken, hainler tarafından arkasından vurulmak suretile şehit düşmüştür. Kımıl Azizin şehit düşmesiyle, türk müfrezeleri muhasereden kurtulmuş ve kardaş katili hain Haydar ve Eyüp alçakları bu kahpeliklerine mükafat olarak Elaziz valisi Ali Cemal ve fırka komutanı Haydar tarafından taltif edilmişlerdir.
“Yukarıda bahsettiğim kahramanlık menkıbesi; adı geçen türkce konuşan alevi köylerinin temamen kürt mefküresinde olduğunun delilidir.” (1952:64-65. Yazım ve imla hataları korunmuştur.)
***
Nuri Dersimi’nin Kürdistan Tarihinde Dersim adlı kitabında hikayesini tarihe not düştüğü bu Kürtlerle omuz omuza ölümüne dek savaşmış olan Türk cengaveri Kımıl Aziz, kesinlikle çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Ama ne yazık ki o dönemlerin pek çok kahramanı gibi Kımıl Aziz hakkında da Nuri Dersimi’nin aktardığı bu kısıtlı bilgiler haricinde herhangi bir bilgi bulunmuyor. Umarım imkanı olan birileri bir gün özellikle söz konusu bölgeye gidip daha detaylı bir araştırma yapar ve Kımıl Aziz’in hatırasını yeniden canlandırabilir. Burada kısmen de olsa bunu yapmaya çalışıyorum.
Bu hususları belirttikten sonra, bir soruyla önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Peki, Aleviliği Kürtlük mefkûresiyle birleştirip ölümüne dek Kürtlerin safında savaşmış bir Türk olarak Kımıl Aziz bir istisna mıdır?
Aslında hem evet, hem hayır.
Şayet tekil olarak kişiler bazında olayı değerlendirecek olursak, evet, bunun bir istisna olduğunu söyleyebiliriz. Zira bunun gibi örnekler hakikaten azdır. Kürtlerin son 40 yıldaki savaşında kuşkusuz onlarca Türk, Kürtlerin hak ve özgürlüğü için savaşmış, hapis yatmış ve yaşamını yitirmiştir: İlk elden direkt Kemal Pir ve İsmail Beşikçi’nin adı söylenebilir. Ancak bütün bunlar, Türk toplumunun bir bütün olarak veya en azından dikkate değer bir kısmının Kürtlerin hak ve özgürlüklerini savunduğunu göstermez. Daha ziyade kişisel destekler veya katılımlar söz konusudur ve bunlar da vicdani, politik, ideolojik tercihlerle ilgilidir.
Bununla birlikte, Kımıl Aziz’in yaşadığı dönemlere gidecek olursak, “Hayır, Türk cengaveri Kımıl Aziz’in durumu bir istisna değildir” de diyebiliriz… Dersim’de savaşmış Türk’ün hikayesine bakıldığında esasında dönemin şartlarını görmek lazım. Nuri Dersimi’nin de aktardığı gibi, söz konusu dönemde Alevilik ve Kürtlüğün iç içe geçmesi ve bunun ortak bir kimlik, aidiyet ve mefkûre olarak algılanması söz konusudur. Dersimi’yi haklı çıkaran en önemli bulguyu da bizzat Türk devleti sunuyor. Örneğin Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü’nün 1930’ların başlarında Dersim, Erzincan ve Koçgiri bölgelerini kapsayan raporlarına bakıldığında Dersimi’nin söylediklerini tekrarladıkları ve teyit ettikleri görülebilir.
Dönemin Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak, 18 Eylül 1930’da Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığına ağırlıkta Erzincan bölgesindeki gözlemlerine dayanan bir rapor sunmuştu. Raporunda, bölgedeki Kürt köylerinden kaynaklanan sözüm ona asayişsizliğe dikkat çeken Çakmak, “bu bölgede çok şımarık bir durum almış olan bütün Kürt köylülerine bir etki yapmak ve devlet nüfusunu hakim kılmak için Erzincan’a nakledilecek bir hava kıtası ile bu köyleri tahrip etmenin uygun olacağı düşüncesindeyim” diyordu.
Kürt köylerinin hava kuvvetleriyle yerle bir edilmesini öneren ve daha sonra Dersim katliamı sırasında bunu yaptıran Çakmak’ın esas derdi Türklüğün hâkim kılınmasıyla ilgiliydi. Bu yüzden şöyle yazıyordu raporunda:
“Erzincan il merkezinde 10.000 Kürt vardır. Bunlar Alevilikten faydalanarak mevcut Türk köylerini Kürtleştirmeye, Kürt dilini yaymaya çalışmaktadırlar. Birkaç sene sonra Kürtlüğün bütün Erzincan’ı istila edeceğinden endişe edilebilir. Örfen Türk, fakat Alevi olan birçok Türk köyleri, Aleviliğin Kürtlüğü ifade ettiği zihniyeti ile ana lisanlarını terk ederek Kürtçe konuşmaktadırlar. Bu işe ön ayak olan her şekavete (eşkıyalığa) yataklık yapan Rusaray, Mitini, Şıncığı, Kürtkendi, Kelarik köylerinin esaslı bir kayda tabi tutularak, bunlardan gerekenlerin Trakya’ya nakli ve bu bölgedeki bazı reislerin il merkezinde ve polis nezareti altında ikamet ettirilerek emniyete alınmaları gerekmektedir. Türk olan Alevi köylerinin Kürtçe konuşmalarına engel olunmasına ve Türk dilinin bütün bölgeye yayılması için tedbirler almaya ihtiyaç vardır.” (Beşikçi 1992:109-110)
Devletin resmi söyleminin aksine Aleviliğin Kürtlükle olan güçlü ilişkisini gayet açık biçimde ortaya koyan ve bu haliyle Nuri Dersimi’yi haklı çıkaran Çakmak’ın bu resmi raporu ayrıca pek çok Kürt karşıtı tedbirleri de içeriyordu.
Bir yıl sonraki raporunda ise, Dersim’de Koloni yönetiminin kurulmasını, Dersimlilerin okşanmakla yola gelmeyecekleri için silahlı kuvvetlerle müdahale edilmesini, böylece Kürtlüğün Türk toplumu içinde eritilmesini isteyen Çakmak’ın ve devletinin Dersim ve çevresindeki bölgelerde bulunan Kürtlerden bu denli korkmasının nedenleri vardı. “Kürtlüğün bütün Erzincan’ı istila edeceğinden” endişe duyan Çakmak’tan dört yıl sonra bir Kürt raporu hazırlayan İsmet İnönü’nü ise bu endişeyi daha açık biçimde ifade ediyordu. Tüm Kürt bölgesine dair pek çok gözlem ve tedbir öneren İnönü, 1935 tarihli raporunda, örneğin Erzincan ve aslında Kızılbaş Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu Dersim-Koçgiri bölgesindeki etkileşimden hareketle şunlara dikkat çekiyordu:
“Az zamanda Erzincan’ın Kürt merkezi olmasıyla asıl korkunç Kürdistan’ın meydana gelmesinden ciddi olarak kaygılanmak yerindedir.” (Yayman 2011:141)
Gerek Çakmak’ın gerekse de İnönü’nün raporlarında görülmesi gereken husus, Aleviliğin Kürtlükle olan güçlü bağları ve Koçgiri, Erzincan ve Dersim bölgelerinde bu bağlar üzerine inşa edilmiş olan aidiyetin varlığıdır. Özcesi, devletin resmi siyaseti ve propagandasının aksine, özellikle söz konusu dönem itibarıyla Alevilik ve Kürtlük aynı kimliğe işaret ediyordu.
Bu dönemde Erzincan, Koçgiri bölgelerinde yaşayan Türklerin de ekseriyetle Alevi inancına mensup oldukları anlaşılıyor. Dersimi’nin yazdıkları da, Çakmak ve İnönü’nün raporları da bunu teyit ediyor. Peki, bu Türklerin nüfusu tam olarak ne kadardı? Devletin söz konusu dönemlerde yaptırdığı bazı nüfus sayımları var, ancak bunlar da son derece güvenilmez rakamlara dayanıyor. Haliyle Koçgiri, Erzincan bölgesindeki Türk nüfusun oranını bilmek biraz zor. Ancak bu nüfusun büyük çoğunluğu Aleviydi ve haliyle Kürtlüğü de benimsiyordu, hatta Kürtleşmişti. Zaten Türk devletinin korkusunun önemli bir nedeni de buydu.
Buradan bakılırsa, Türk cengaveri Kımıl Aziz’in Koçgiri ve Dersim’de Türk devletinin zulmüne karşı Kürtlerle birlikte savaşmış olması yadırganacak bir durum olmuyor. Aksine, Çakmak’ın ifadesiyle Aleviliğin Kürtlükle olan ilişkisi zaten böyle bir davranışı mümkün kılıyordu.
Türk Kımıl Aziz’in hikayesi elbette bugüne dair de önemli şeyler anlatıyor. Tarihsel trajedi böyle bir şey olsa gerek: Dün Türk devletinin Kürt / Kürtlük merkezi olmasından korktuğu Erzincan ve Koçgiri’de bugün ne yazı ki Kürt kimliğini savunabilen çok az kişi var, zira büyük çoğunluğu ya göçertildi, katliamdan geçirildi ya da bir şekilde asimile edilerek Türkleştirildi. Daha da önemlisi bırakın Kürtlük bilincini, Alevilik de büyük oranda erozyona uğramış ve Sünni Türkçülük hakim kılınmış durumda.
Bu da Kürtlerin üzerine düşünmeleri gereken önemli tarihsel bir vaka…
Podcast Yayınları
Kımıl Aziz:https://www.youtube.com/watch?v=93dlELA0IMg
Türkiye’nin ‘Dersim Endişesi’: Soykırım ve Tunceli: https://youtu.be/JNBPOcEPfd8?si=vvl3GO00t8busgCn
Kaynakça
Beşikçi, İsmail (1992). Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi. İstanbul: Yurt Kitap-Yayın
Dersimi, Nuri (1952). Kürdistan Tarihinde Dersim. Halep: Ani Matbaası
Yayman, Hüseyin (2011). Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası. İstanbul: Doğan Yayınları