Kürt toplumunun tarihte en sık ilişki kurduğu toplumsal teori hiç şüphesiz ki sosyalizmdir. Kürtlerin sosyalizm ile ilişkisi ontolojik bir temele yaslanır. Ontoloji(Bilgi Bilimi) bilindiği üzere bilginin kaynağını araştıran bilim dalıdır. Kürtler ‘’şehitlik’’ sıfatı üzerinden gerçekleştirilen vicdani bir muhasebe sonucunda sekülerleşirler (dünyevileşirler) ve kapitalizme karşıtlık geliştirirler; sekülerleşme ile gelişen kapitalizm karşıtlığı ister istemez mantıksal olarak Kürt bireyi sosyalist ideolojiye inanmaya mecbur bırakır.
Sosyolojik olguların doğal bilişsel mekanizma ile donatılmış her bireyi bir seçim yapmaya zorladığı gibi Kürt bireyler de karşılaştıkları devlet baskısı ve terörü sebebiyle doğa tarafından sosyalist olmaya zorlanmıştır. Kürt özgürlük direnişi Ortadoğu’da bulunan tüm halkların sosyalizm ile olan ilişkisinde yeni bir çığır açmıştır. Geçmişte Anadolu’da yaşamış bireylerin sosyalizm ile ilişkisi incelendiğinde sosyalist pratiklerin oldukça başarılı olduğu anlaşılır; fakat bu pratikler gerekli bilimsellik niteliğine kavuşamamıştır.
Devlete hakim olan askeri vesayetin uzun zamandır faşist saldırılar ile kitap, dergi gibi sosyalist pratiklerin ayrıntılı kaynaklarını tahrip etmiş olması Kürt halkının sosyalist siyaset üzerindeki etkisinin anlaşılamamasına sebep olmaktadır. Her şeye rağmen kıyıda köşede kalmış tarihsel içerikli kaynaklar üzerinden konuya yaklaşıldığında Kürt özgürlük direnişi öncesinde sosyalizmin neden Anadolu topraklarında hakimiyet sağlayamadığı anlaşılmaktadır.
Anadolu’da Kürt özgürlük direnişi öncesi sosyalizm bilimsel pratikler gerçekleştirme imkanı elde edememiştir. Bir siyasi teorinin, özellikle sosyalizm gibi bilimsellik iddiasını tarihsel süreç içerisinde kanıtlamayı başarmış bir siyasi teorinin bilimsel pratiklerde bulunabilmesi toplumsal bir nitelikte olabilmesine bağlıdır. Bilim ile toplum arasındaki ilişki siyasi pratiklere bilimsel nitelik kazandırır ve bu pratikler tarihe geçmeye hak kazanırlar. Kürt özgürlük direnişinden önceki dönemde yazılan tarihsel kaynaklara baktığımızda Anadolu’da, 20. Yüzyılın başlarında ortadan kalkmış olan tarzda siyasi söyleme sahip olan sosyalizm ile karşılaşırız.
O dönemde bireyler üzerine kurulmuş bir yazın geleneği ile sosyalizm bilimsel alanlarda yayımlanmıştır. Bu tür tarih yazıları; yani bireyler üzerinden tarihin aktarılması geleneği demokrasinin ve bilimin beşiği olan Batı medeniyetinde 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde terk edilmiştir. Yeni tarih dili uygar medeniyetlerde toplumlar üzerinden gerçekleştirilir ve bu durum sosyal pratiklerin bilimsel nitelik kazanmasına vesile olur; bu yüzden bizler 21. Yüzyıl içerisinde Anadolu’da ve Ortadoğu’da gerçek bilimsel sosyalist siyasi pratiklere Kürt özgürlük direnişinin etkisi ile toplumsallaşmayı başarabildiği için tanıklık edebilmekteyiz. Bu durum sosyalizmin Ortadoğu’da ve Anadolu’da 21. Yüzyılın devam eden sürecinde hakimiyet kuracağının emarelerini yansıtmaktadır.
Ortadoğu’da sosyalizmin kurumsal anlamdaki kalesi hiç şüphesiz HDP’dir, Amerika’da ise Demokrat Parti’dir. Bence, HDP ve ABD Demokrat Parti dışında dünya genelinde bilimsellik niteliği taşıyan sosyalist siyasi kurum maalesef ki yoktur. Bu tarihsel gerçeklik HDP’nin uluslararası bir vizyon ile cesur adımlar atmasını ve siyasi her meselede iddia sahibi olmasını gerektirmektedir. Bilimsel üstünlük HDP’nin elinde iken gerek Türkiye’deki Başkanlık seçimlerinden gerek ise Ortadoğu’da süren barış mücadelesinden geri durması tarihsel görevin ret edilmesi anlamını taşımaktadır.
Bu bir nevi temsil edilen bilimsel sosyalist olma iddiasından da vazgeçmek anlamına gelmektedir; bu yüzden tarih HDP’nin siyasal iktidarını Anadolu’da ve Ortadoğu’da tek çözüm noktası olarak tüm toplumların önüne sürmektedir. HDP’nin sahip olduğu ‘’bilimsel otorite’’ olma özelliği sosyal, siyasal, ekonomik sorunların çözümüne yapıcı katkılar sunabilmesinden kaynaklanıyor ve bu siyasi meşruiyet kaynağı olarak toplumlar tarafından çok net algılanıyor. Toplumsal düzeyde gerçekleşen bu siyasi meşruiyet ezilen, dışlanan, adalet talep eden her bireyin umut bulmasına vesile oluyor.
Anadolu’nun ve Ortadoğu’nun şu anki sosyal durumu göz önünde bulundurulduğunda 1920’lerdeki Amerika Birleşik Devletleri’nin sosyal sorunları ile bire bir örtüşen sorunlara rastlamaktayız. Anadolu halklarının şu sıralar başlattığı temiz ve adil toplum mücadelesi gibi Amerikan toplumu da 1920’lerde toplumsal çürümeye, yolsuzluklara, yokluklara, adaletsizliklere karşı benzer bir toplumsal bir mücadele kampanyası başlatmıştı. Bu mücadeleyi Amerikalılar bilimsel sosyalist pratikleri hayata geçirerek başarıya kavuşturmuşlardı.
Aynı durum içerisinde olan Anadolu ve Ortadoğu halklarının bilimsel sosyalist pratikleri hayata geçirmekten başka çözüm şansı yoktur. İnsanoğlunun tarihsel siyasi tecrübesi bizlere başka bir çözüm önerisi sunamamaktadır.