Satranç Tahtasında Yeni Hamleler: İsrail, Türkiye ve Kürtler Arasında Suriye’nin Geleceği

GenelGündem

Suriye’deki gölge savaş, yalnızca cephede değil, diplomasi ve istihbarat masalarında da tüm hızıyla devam ediyor. İsrail’in, Türkiye’nin “sınırları dışında savunma” doktrinine karşı hamleleri, Kürtlerle işbirliği arayışı ve Ankara’nın cihatçı gruplarla ilişkileri, bölgenin geleceğini belirleyen temel dinamikler arasında yer alıyor…

*

Ronî RİHA

Orta Doğu, adeta bir satranç tahtası gibi; her hamle, dengeleri yeniden şekillendiriyor. Yıllardır süren Suriye iç savaşı, bölgedeki güç mücadelesini kaotik bir arenaya çevirdi. İttifaklar bir gün dostlukla örülüyor, ertesi gün düşmanlıkla dağılıyor. Bu karmaşanın ortasında İsrail, Türkiye ve Kürtler, Suriye’nin geleceğini belirleyen kilit aktörler olarak öne çıkıyor. Her birinin farklı güvenlik kaygıları ve stratejik hedefleri, bölgedeki gerilimleri körüklüyor. Peki, bu üçlü arasındaki çekişme ve iş birliği arayışları, Orta Doğu’nun kaderini nasıl etkiliyor? Nisan 2025 itibarıyla, sahadaki gelişmeler ışığında bu soruya yanıt arayalım.

İsrail’in Güvenlik Denklemi: İran’dan Türkiye’ye Kayma

İsrail’in Suriye politikası uzun yıllar İran’ın bölgedeki etkisini kırmaya ve Hizbullah’a silah akışını durdurmaya odaklandı. Bu hedefte önemli yol katetti; ancak 2025’e gelindiğinde manzara değişti. Esad rejiminin çöküşüyle İran’ın gerilemesi, boşalan alanı Türkiye’nin doldurmasına yol açtı. Ankara’nın Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığı, Tel Aviv için yeni bir endişe kaynağı haline geldi. Türkiye’nin cihatçı gruplara desteği ve Kürt karşıtı politikası ve operasyonları, İsrail’in güvenlik paradigmasında ciddi bir revizyona neden oluyor.

İsrail istihbarat çevreleri, Türkiye’nin işgal ettiği bölgelerde kalıcı bir varlık kurmayı ve hatta Hama ile Humus’taki stratejik üsler kurmayı planladığını öngörüyor. Bu hamleler, İsrail’in çıkarlarıyla doğrudan çelişiyor. Golan Tepeleri’nde tampon bölge oluşturarak pozisyonunu güçlendiren İsrail, Suriye’de hiçbir “düşman aktörün” –özellikle Türkiye veya onun desteklediği grupların– hâkimiyet kurmasına izin vermeme kararlılığında. Son dönemde artan hava saldırıları, eski Suriye askeri tesislerini ve stratejik silah depolarını hedef alarak bu mesajı netleştiriyor.

Türkiye’nin Türkiye’yi Dışarda Savunma Doktrini: İsrail İçin Yeni Bir Tehdit mi?

Türkiye, Esad rejiminin devrilmesinde muhaliflere verdiği destekle kritik bir rol oynadı. 2025’te ise Suriye’de baskın bir aktör konumuna yükseldi. Askeri üsler kurma girişimleri ve yeni Suriye yönetimiyle savunma anlaşmaları müzakere ettiği yönündeki haberler, Ankara’nın uzun vadeli bir nüfuz alanı peşinde olduğunu gösteriyor. Bu durum, İsrail’de alarm zillerini çaldırıyor. Bazı İsrailli stratejistler, bir Türkiye-Suriye ittifakının, İran destekli eski Suriye’den daha büyük bir tehdit oluşturabileceğini düşünüyor. Türkiye’nin İsrail’e komşu bir ülkede bu denli güçlenmesi, gelecekte Suriye topraklarının Tel Aviv’e karşı bir üs olarak kullanılabileceğinden endişeleniyor. Görünen o ki, Türkiye, İsrail’in endişelerini yatıştırmak için kapsamlı bir diplomasi hamlesi başlattı. Trump üzerinden İsrail’i ikna etmeye çalışan Türkiye, Kürtlerin herhangi bir statü kazanmasını engellemek adına Suriye’yi İsrail ile paylaşmaya hazır görünüyor. Ancak, İsrail’in bu öneriye sıcak bakması pek olası değil. “Kürtler bizim doğal müttefikimiz” diyen İsrail yönetimi ve devleti, Orta Doğu’da dost bir ulus arayışını sürdürüyor. İsrail açısından, olası bir İsrail-Kürt ilişkisi yalnızca taktiksel bir adım değil, stratejik bir zorunluluktur. İsrail’in kendi varlığını koruma doktrini de bunu gerektiriyor.

 

İsrail-Kürt İlişkileri: Tarihsel Bağlar ve Stratejik Ortaklık

İsrail ile Kürtler arasındaki ilişki, tarihsel ve duygusal bir zemine dayanıyor. Antik çağlardan bugüne uzanan ortak yaşam izleri, bugün İsrail’de yaşayan 150.000-300.000 Kürt Yahudi’siyle somut bir bağa dönüşmüş durumda. 1960’lardan beri İsrail, Kürtlerle stratejik iş birliğini derinleştirme peşinde; Irak Kürtlerine askeri destek sağladı, 2017’de Kürdistan bağımsızlık referandumunu açıkça savundu. Son yıllarda Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile ekonomik ve siyasi ilişkiler de ivme kazanmış durumda.

Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki Kürt politikaları, bu bağı daha da kritik hale getiriyor. Ankara’nın Kürt karşıtı hamleleri, İsrail’e Kürtlerle iş birliğini artırma fırsatı sunuyor. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile dolaylı temasların yoğunlaştığına dair işaretler var. Ancak İsrail’in açık desteği ya da Kürt siyasetinin açık İsrail sempatisi Kürtleri bölgesel dengeler ve hassasiyetler konusunda şimdiki konjonktürde zora sokabilir. 

Türkiye’nin Baskısı ve Kürtlerin Stratejik Muhasebesi

Türkiye’nin Kürtler üzerindeki baskısı ve tehdidi, İsrail-Kürt eksenini güçlendirebilir. Tel Aviv, Ankara’nın bölgedeki etkisini dengelemek için Kürt kartını daha aktif kullanabilir. Öte yandan Kürtler, bu kaotik ortamda kendi yollarını çizmek zorunda. Tarihi veriler, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan ve en son 100 yıllık süreçte Türklerle ortak bir geleceğin zorluğunu gösteriyor. Kürtler için dürüst bir muhasebe, işgalci güçlerle değil, soykırım mağdurlarıyla –örneğin İsrail gibi– işbirliği yapmanın gerekliliğini ortaya koyuyor. Orta Doğu’nun kadim halklarıyla yeni bir kader yazmak, bu fırsat penceresinde mümkün olabilir.

Gölge Savaşın Geleceği

Suriye’deki gölge savaş, yalnızca cephede değil, diplomasi ve istihbarat masalarında da tüm hızıyla devam ediyor. İsrail’in, Türkiye’nin “sınırları dışında savunma” doktrinine karşı hamleleri, Kürtlerle işbirliği arayışı ve Ankara’nın cihatçı gruplarla ilişkileri, bölgenin geleceğini belirleyen temel dinamikler arasında yer alıyor. Önümüzdeki dönemde, İsrail-Kürt ilişkilerinin nasıl şekilleneceği kadar Türkiye’nin vereceği tepkiler de kritik bir rol oynayacak. Orta Doğu’nun bu kaynayan kazanında, her aktörün attığı adım yalnızca kendi kaderini değil, tüm bölgenin yönünü de tayin edecek.  

Türkiye’nin hedefi oldukça net: Rojava’da “teröristan” olarak nitelendirdiği Kürdistan oluşumunu engellemek. Öte yandan, tarih boyunca Firavunlar, Nebukadnezar, Vespasian ve Naziler gibi güçlerin kıyımlarından geçen, yaşam hakkından mahrum bırakılan Yahudi halkı, “Bir daha asla” diyerek geçmişini bir muska gibi hafızasında taşıyor ve geleceğine tehdit oluşturabilecek hiçbir gücün yükselmesine izin vermemeye kararlı. Türkiye’yi ve ona bağlı grupları kendi varlığına bir tehdit olarak gören İsrail, bu nedenle Türkiye’nin bölgedeki varlığını istemiyor. Bunun yerine, kendisi gibi yaşam hakkı için dört parçada mücadele veren, Orta Doğu’nun en kalabalık halklarından biri olan, Mezopotamya’nın kadim topluluklarından Kürtlerle stratejik bir ortaklık kurmayı hedefliyor. İsrail, Kürtlerin demokrasi değerlerini benimsemiş bir halk olarak kendi güvenliği ve geleceği için önemli bir müttefik olabileceğini düşünüyor.  

Peki, Kürtler ne istiyor? Selçuklulara ya da Osmanlı’nın yıkılışına kadar uzanmaya gerek yok; yalnızca Cumhuriyetin yüzyılına bakmak yeterli. Katliamlar, sürgünler ve isyanlar dışında Kürtlere bir şey verilmiş midir? Selçuklulardan beri Kürtlerden alan, gasp eden ve talan eden bir zihniyetin varlığını yeniden keşfetmeye gerek var mı? Bugüne dek kardeşlik bağı kurulmamışken, bundan sonra böyle bir beklenti içine girmek gerçekçi mi? 

Türkiye’nin ne istediği belli. İsrail’in ne istediği belli. 

Peki, ya Kürtler!  

Soruyu bir kez daha sormak gerekiyor: Kürtler ne istiyor?

 

İlginizi Çekebilir

Nuri Fırat: ‘İsrail – Türkiye Savaşı’; Suriye’nin Geleceği ve Rojava’nın ‘Süreci’
Almanya’da cinayet: 3 ölü; polis katil zanlısını arıyor 

Öne Çıkanlar