🔴 DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, İmralı sürecine ilişkin değerlendirmede bulundu. Tuncel, “İkili yönetim olacak, bu çözüm projesidir” dedi.
Gazete Duvar’dan Ferhat Yaşar’ın haberi:
İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) tarafından düzenlenen ve iki gün sürecek olan ‘Halkların Eşit ve Özgür Yaşamı Yolunda Çözüm Barışta’ başlıklı konferans başladı.
Konferansta, ‘Kürt sorunu: 1. Yüzyıl’dan 2. Yüzyıl’a Hakikatin Direnişi’ başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Filiz Kerestecioğlu yaptı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Baskı ve tahakküm yerine özgürlüğü, savaş yerine onurlu bir barış için kuracağımız dünyayı konuşacağız. Barış yol değil, barış yolun kendisidir. Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değil, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk sorunudur. Yapılan baskı, sadece Kürtlere değil bütün topluma yönelik bir baskıdır. Halkın iradesine atanan kayyımlar bütün halkların yerel yönetimlerine yapılan bir saldırıdır” dedi.
‘KÜRT HALKI HER ZULME RAĞMEN AYAKTA KALDI’
“Kürt halkı her zulme rağmen ayakta kalmaya devam etti” diyen Beştaş, şu ifadeleri kullandı:
“Kürt halkı özgür olmadan Türkiye halkı özgür olmayacak. Devlet Kürt sorununu hala bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Haklı taleplerin şiddetle bastırılması çözüm getirmez. Barış talep edenin değil müzakere edenin kazanımıdır.”
‘KÜRT HALKININ HAKİKATİ VAR’
Filiz Kerestecioğlu ise konuşmasında, şu ifadelere yer verdi:
“Peki hakikat ne! Gözle apaçık görebildiğimiz, neredeyse elimizle tutabildiğimiz Hakikat yüzyıldır devletin Kürtleri önce Osmanlı milleti, sonra Müslüman ümmet halinde var sayıp, 1921’de anayasal düzlemde de kabul ederek birlikteyiz mesajından sonra, 1924 anayasasıyla birlikte yok sayma aşamasına hızla patinaj yaparak, millet ve ümmetten sadece Türk olmaya geçerek; herkesi Türkleştirmeye çalışarak, Kürtlerin varlığını, anadilini, haklarını yok sayması, Kürtçe konuşmanın, Kürtçe isimlerin yasaklanması, mekanların adlarının Türkçeleştirilmesi, baskılar, işkenceler, yargılı ve yargısız infazlar, köy boşaltmalar, parti kapatmalar, tutuklamalar, her defasında seçilenlere, halkın iradesine atanan kayyımlar, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması şeklinde tezahür eden bir hakikat… İstiklal mahkemelerinden Orhan Doğanlara, Leyla Zanalara, Selahattin Demirtaşlara, Leyla Güvenlere; Vedat Aydınlardan, Tahir Elçilere, Doğan Erbaşlara, Fırat Epözdemirlere… Bazen yargısız, bazen de yargılarmış gibi yaparak yargısız infazlarla yürünen bir yol…”
“1.Yüzyıldan 2. Yüzyıla hakikat ne dediğimizde çok ama çok kısaca devletin hakikatı bu” diyen Kerestecioğlu, şöyle devam etti:
“Ama bir de Kürtlerin, Kürt halkının hakikati var; yine elle tutabilir gözle görülebilir olan bir başka hakikat! İsyanlar, direnişler asimilasyon ve yok etme, yok sayma politikalarına karşı hep adeta küllerinden doğarak ki hiçbir zaman kül de olmadan var olma mücadelesi… Her yok saymaya karşı yeniden yeniden doğrulma, inadına özgürlük, inadına barış demekle kalmayıp siyaseti klişe ve hiyerarşik biçimlerden kollektif ve tüm halkların temsilini odaklayan bir perspektifle hayata geçirme gayreti; ve tüm baskılara rağmen yine ve yeniden inadına en yüksek oyları alarak hem belediyelerde hem Mecliste temsiliyeti sağlama… Bir de tabii benim için de en önemli vurgulardan birisi olarak kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesi; jin jiyan azadi! Yani Steinbeck’in Bitmeyen Kavga kitabı gibi bitmeyen bir mücadele… Tıpkı devletin hakikatine çok kısaca değindiğim gibi Kürtlerin hakikatine de çok kısaca değinerek bitiriyorum. Çünkü çok değerli konuşmacılar zaten bu hakikatleri ve tarihsel süreçleri kendi başlıklarında detaylı olarak ifade edecekler.”
‘KÜRTLER YÜZ YIL ÖNCEKİ KÜRTLER DEĞİL’
Namık Kemal Dinç ise şunları söyledi:
“Kürt sorunu dediğimiz sorun, öz itibarıyla Kürtlerin ve Kürdistan’ın hak ve hukukunun tanınması sorunudur. Bu da demek oluyor ki, günümüze kadar gelen süreçte Kürtler ve Kürdistan’ın hak ve hukuku tanınmamış, görmezden gelinmiş, teslim edilmemiş yada gasp edilmiştir. Gelinen aşamada Türkiye’de anti-Kürt Nizamın artık işlemediğini, değişmesi gerektiğini aklım selim herkes kabul ediyor. 20. yüzyılın başında bölgede kurulan düzenin çökmesi, yapay devletler olarak inşa edilen Irak ve Suriye devletlerinin çözülüşü bölgesel düzeyde Anti-Kürt Nizamın çökmesine neden olmuştur. Uluslararası güçlerin bu anlamda Anti-Kürt Nizama onay vermesi söz konusu değildir. Bu sonucun ortaya çıkmasında Kürtlerin dört parçada da Anti-Kürt Nizama karşı yürüttükleri direniş önemli bir rol oynamıştır. Son olarak IŞİD’e karşı Kobane’de verilen mücadele insanlığın barbarlığa karşı verdiği onur mücadelesi olarak Kürtlerin hanesine eklenmiş ve Kürtler insanlık ailesinde önemli bir konuma gelmiştir. Kürtler yüzyıl önceki Kürtler değil. Yüzyıl önce Kürtsüz bir Ortadoğu şekillendirilirken; din kardeşiyiz, hilafet ve saltanatı kurtaralım denilerek yedeğe alınabilen, milli duygudan uzak, örgütsüz, kolayca yönlendirilebilen bir toplum olmaktan çıkmış, bütün parçalarda örgütlenmiş, dünyayla diplomatik ve siyasi ilişkiler kurabilen ve kabul gören bir düzeye ulaşmıştır. Bugün yeniden Anti-Kürt Nizamı yerleştirmeye kalkmak akıntıya kürek çekmek olacaktır.”
İKİNCİ OTURUM
Konferansta ilk oturum tamamlanırken, Halide Türkoğlu moderatörlüğünde ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözümü ve Barış Perspektifi’ başlıklı ikinci oturuma geçildi.
“Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus, Demokratik Özerklik: Tarihsel ittifak temelinde halkların barışı ve bir arada yaşama modeli, Abdullah Öcalan’ın çözüm yaklaşımı” başlıklı bir konuşma yapan Sebahat Tuncel, şu ifadeleri kullandı:
“Kürtlerin hukuki kişilikten çıkartılması, Kürt sorununun temelini oluşturuyor. Bu konu yasal bir güvenceye kavuşturulması gerekiyor. Yoksa bu meseleyi konuşmaya devam edeceğiz. Devlet 1993’ten bu yana atılan demokratikleşme adımlarını karşılıksız bıraktı. Hep bir umut ettik ve umut kırıldı. Ama bu dönemi farklı. Öcalan Kürt sorununun şiddet sarmalından çıkartmak için mücadele ediyor. Sayın Öcalan çok sistematik olarak söylediği bir şey var. Kürt sorununu şiddet zemininden çıkartıp demokratik bir zeminde çözülmesini savunuyor. Öcalan ikinci görüşmede Kürt-Türk ilişkilerine dikkat çekiyor. Türkler her zaman bu ittifaktan kazanan taraf oldu. Ama Kürtler öyle değil. Üçüncü ittifak cumhuriyetin kuruluşunda oldu. Kürtler olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsetmek mümkün değildi. Üç ittifakta da Türkler kazandı. 1924 ile birlikte imha ve inkar politikası başlıyor. Bu da Kürt sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. Bu yüzden Sayın Öcalan, ‘ortadoğuda yeni bir durumda. Kürtler alternatifsiz değil. Yeni bir ittifak kuralım’ diyor.”
‘İKİLİ YÖNETİM OLACAK’
Konuşmasının devamında Tuncel, şunları söyledi:
“Kürtler haklarını isteyince terörist ilan ediliyor. Kürtlere karşı ayrı yasa uygulanıyor. Varlığı olmayanın özgürlüğü olmaz. O yüzden bize ‘Kürt kökenli’ diyorlar. Kürt bile olamıyoruz. Kürtler kendi kendini yönetecek. Ama cumhuriyette de yerini alacak. İkili yönetim olacak. Bu çözüm projesidir. Bu ayrıştıran değil birleştiren bir projedir. Asıl ayrıştıran proje Kürtleri reddeden projedir. Bayram değil seyran değil Devlet Bahçeli neden Öcalan’a çağrı yaptı? Çünkü Orta Doğu meselesi var. Bu defa olacaksa Sayın Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi sonrasında bir süreç başlar. Kürtlerin hakları pazarlık konusu dahi edilemez. Devlete, Erdoğan ve Bahçeli’ye değil, Sayın Öcalan’a bakın. Umut orada.”
‘COLANİ ALTERNATİFİ İŞE YARAMAYACAK’
‘Türkiye’nin Suriye politikaları ve Rojava’nın pozisyonunun bölgesel ve uluslararası dengelere etkisi’ başlığını değerlendiren Dr. Arzu Yılmaz, şu konuşmayı yaptı:
“Bizler bir defa bir savaşın ortasındayız. Dolayısıyla savaşın ortasında barış olmaz ama ittifak olur. 20. yüzyıl boyunca Kürtler, bir tehdit olarak yorumlanagelmiş. Kürtleri bir güvenlik tehdidi olarak gören bir paradigmanın yerine 21. yüzyılda çıkarlar temelli bir ittifak üzerinden Kürtler ve Türklerin ortaklığını ifade eden bir paradigmadan bahsedildiğini düşündüm. Bugün Rojava ile Başur, birbirleriyle ittifak yapmazlarsa eğer hayatta kalmaları başarılı olamaz. Yeni ortadoğu, Arap-İsrail üzerine şekilleniyor. Türkiye devletinin vücut kimyasını bozan, Devlet Bahçeli’nin de ‘Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun’ demesinin nedeni işte bu Ortadoğu’da olanlar. Eğer Kürtlerle Türkler bu yeni savaş anında bir ittifak yapmayacaklarsa demektir ki 21. yüzyıl boyunca bu savaş devam edecek. Bu da Kürtlerin tercihi olmayacaktır tabii. Ortaya çıkan şu ki Kürtlerle ittifak bir öncelik değildi, bu nedenle de Erdoğan bir adım geride durdu. Bir altarnatif bekliyorlardı ancak Colani alternatifi de işe yaramayacaktır. Colani üzerinden bir ittifak çabası sonuç vermez.”
ÜÇÜNCÜ OTURUM
‘STATÜ TEMELİNDE TANINMA MÜMKÜN’
Konferansın üçüncü oturumunda ‘Kürt sorununun demokratik çözümü ve barış perspektifi’ başlığı altında devam etti.
Cengiz Çiçek, ‘Devlet-Öcalan muhataplığında müzakere süreçleri ve çözüm zemini: Oslo ve İmralı deneyimleri; Arka planı, gelişimi, imkanlar ve engeller’ hakkında konuştu.
Çiçek, şunları söyledi:
“Bir güvensizlik ortamı inşa ediliyor. Bunu aşmak gerekiyor. Sayın Öcalan ve devlet, belli zamanlarda kritik kavşaklarda muhatap olması normal. İnkar ve asimilasyon tarafında olan devlet ile buna itiraz eden Sayın Öcalan arasında muhatap doğaldır. Birinci aşama inkar ve asimilasyon… İkinci aşama buna karşı olan aşama, üçüncü aşama ise Kürt varlığının varlık olarak kabul aşamasıdır. Kürt halkının varlığı kabul edilmiştir. Dördüncü aşama da tanınma aşamasıdır. Adına süreç demediğimiz bu son döneme artık statü temelinde bir tanınma veya stratejik dönem gayet mümkün. Heybemizde bu sürecin çok olumsuz deneyimleri var. Ama klasik inkarcı dönemden Kürt halkının bütün aktörler tarafından jeopolitik kart olarak değerlendirildiği bir tarihsel aşamayı yaşıyoruz.”