Ne acı anlatsam eksik kalıyor, daha yaşanmamış olanların yanında. Her acı eşiğim yükseldiğinde içim ürperir. Sadece acı çekmem, korkarım da aynı zamanda, bir sonraki ne diye. Gözaltında kayıplara karşı kimliğinizi bağırarak söyleyin derler. Bu acının, kederin ne bir kimliği var ne de adı; bağıramıyorum. Karektersiz, adressiz kederler. Bir zamanlar başımızın, gözümüzün üstündekilerin kahırları, acıları bu.
Enseme koca bir silah dayamış ihanet, başını kaldırırsan ölürsün diyor. Gözaltından bakıyorum etrafımdaki insanlara. Acımı bağırmak istiyorum. Kaybolacağım delhizlerde izim sürülür belki diye.
Şiddet ortamında büyümüşüm. Savaşın, şiddetin, kavganın, korkunun genizde bıraktığı acı tadı defalarca yutkunmuşum. Hayatını kaybetmenin, artık bir daha olmamanın karşısında dizlerimi titretmeden, yüzümün rengi, betim benzim atmadan durmuşum. Gülüşümüz asi bir haykırış olmuş. Hayır hayır bunu böyle yazarken dahi kavganın boyun eğmez, hırçın ruhuyla yazdım. Daha içten yazarsam eğer, inanın çok korktum. Elim ayağım birbirine dolandı. Ne yöne gideceğimi şaşırdım. Bir yöne gitmeliyim dedikten sonra da tutmadı dizlerim, yürüyemedim.
O yüzden koştum, ama sana, yani yanlış yöne. Bütün ruhum ve bedenimle sana koştum. Celladımı seçeceğimi bilsem asla adım atmazdım. İsayı dört çiviyle çar-mıh a gerdikleri gibi asırlık bir duruşla, adım atmazdım. Yürümedim sana, koştum. Koşunca dizleriniz titremiyor çünkü. 16 lı yaşlarda Amedin küçelerinde kimse bizi tutamazdı. Çıkmaz sokakların tabelası yoktur o küçelerde.
Çünkü Amedin çocuğu her sokaktan çıkar mutlaka. Bize çıkmaz sokak yoktur. Duvarlardan, Xewşlere, damlardan damlara, ne yapar eder çıkardık o sokaklardan Kuşbazlar mahallenin planını en iyi bilenlerdir. Onlar hep damlardan, kuşbakışı bakarlar. Mavi gökyüzünde takla atan Musulî, ağır duruşuyla Homoma, bir gelin gibi zarif Kırktelli ve ileri düzeyde bir kuşbaz isen Pin’inde (kuş kümesinde) en az bir çift Atlas güvercinin vardır. Av. Metin Klavuz abi geldi aklıma, bak sorun ona, o da bilir. Güvercinleri de bilir, çıkmazlardan nasıl çıktığımızı da. Mahalle büyüğümüzdür.
Başkasının damına konmaz, başkasının yemini yemez güvercinlerimiz. “Şâtır” deriz biz, yuvasını bilendir. Başka Qefleye ( kuş sürüsüne) takılırsa salmayız artık gökyüzüne ve Pin’e , yuvaya koymayız artık. Bizim Qeflemizde başkasının yemini yiyen olmaz. Boranlar vardı, onlar asla evcilleşmez. Onlar için hayat kanatlarını açıp uçmaktır. Onlar da asla karışmazlar diğer sürülere. Adabını, haddini bilir doğa. Hangi kuşun hayata nasıl baktığını, bütün kuşların bakışını öğreniyorsun. Yeni başlayanlar için bir çift Xebeş iyi bir başlangıç olabilir.
Meğer kuşlar bize mahallenin ve hayatın krokisini öğretiyorlarmış. Daha sonra nasıl da elzem bir bilgi oldu bu, inanılmaz. Gel de tut sen Amed çocuğunu kendi küçelerinde. Güvercin ürpertisi yüreğimizde ama vallahi de kanat kapatmadık, kuyruğu da hep dik tuttuk.
Eşkıya filminde Şener Şen kaldığı otelin damına çıkıp şehri üstten izliyor. Kejê’sini arıyordu.
Topografyasını çıkardı kentin. Yüzü nereye dönük bu insanların , onu anlamaya , şehri tanımaya çalışıyordu. Bir şehrin sokaklarında boğulursanız ne o şehri tanırsınız ne de Kejê’yi bulabilirsiniz. Başımızı kaldırıp tamamına bakarsak, bütününü görürsek ancak, hem bir şehri hem de insanı öyle tanırız asıl.
Büyük kentlerin yeraltı metroları seni hiçbir şey göstermeden bir duraktan alıp diğer durağa bırakıyor. Gözlerini bağlayıp götürüyorlar seni ve hiç birşey görmüyorsun. Karanlık bir pencere, sesler ve kötü koku. Anımsattığı duygu ile ayakta durmaya çalışıyorum.
Büyük kentlerin metrosunda yolculuk eden Amedli bir kuşbazım. Sokakları göremiyorum. Hangi yol beni nereye çıkarır, hangi yol çıkarmaz, bilmiyorum.
Rehberim kendinden emin, beni takip et diyor. O mu bize emanet, ben mi ona, karıştı birbirine. Sokaklar iki kişi için uygun değildi. Hep tek koştum. İki kişi olursanız ilk yol ayrımında afallarsınız, muhtemelen de koparsınız. Yalnız olmanın konforu yol ayrımlarında ortaya çıkar. Nereye gidersen orası yolun olur. Başka yol da, başka yolcu da kalmaz aklında. Rehber sakin ol diyor, beni takip et. Birinin arkasında gittiğim, onu takip ettiğim zamanlar geldi aklıma. Okul çıkışı gözüne kestirdiği kızı, “davam” diyip eve kadar takip eden ama kızın bundan haberi olmayan zamanlar. Rehberim önümde, davam önümde onu izliyorum. O nereye ben oraya.
Burnuma kötü kokular geliyor diyorum, gülüyor, gel gel, devam et diyor. Kanatlarımı açıyorum, kendi yollarımı bulayım,göreyim diye, kuşbakışı bakayım diye. Kapat kanatlarını, usulca beni takip et diyor. Nereden bilirdim ki beni çıkmaz bir sokakta, kanadımı kırıp, bırakıp gideceğini. Şimdi o hala bize emanet, ama ben artık Allaha. Ya çıkılmazsa bu kör sokaktan! Sen bana kanat ol ya Hızır.
Ben Amed’li kuşbaz, bilmediğim bir kentin çıkmaz bir sokağında bağırıyorum. Koşarak bağırıyorum. Yürürsem dizlerim titrer. Güvercin ürkekliğiyle izliyorum etrafı. Bir sonraki acı ne olacak diye. Ne anlatsam eksik kalıyor. Korkuyorum da.
Ben Amedli bir kuşbaz, bilmediğim bir vicdansızlığın çıkmazında, kanadımı kırdılar. Bir yön seçmeliyim, oraya doğru koşmalıyım.
Yaşama umudum var daha çünkü.
Kavgam var hem daha, nasıl yenilirim!
Daha düşenlere sözümüz var.
Ben Amedli bir kuşbaz, kanadımı kırdılar.
Beeen Amedliiiiii biiirr kuşbaaazz