“Irkçılık, eşitsizliği haklı çıkaran
bir genel ideoloji işlevi görmüştür.”[1]
Irkçılık tarihin “sabit” gündem maddelerinden biri, ve her daim aktüel bir soru(n) oldu.[2]
‘The Financial Times’ (FT), Brezilya’da özellikle Alman, İtalyan kökenlilerin yaşadığı güneyde, büyük çiftlikler bölgesinde, Bolsonaro yanlısı neo-faşist grupların hızla çoğaldığına dikkat çekiyor. Bir başka yorumunda, FT, Avrupa’da aşırı sağın, İspanya, İtalya, Polonya, hatta Fransa’da Katolikliği kullanarak büyümekte olduğunu vurguluyor. ‘The Economist’, “otokratların yürüyüşü” diyor.
‘The New York Times’daki araştırma ABD sağında gençlerin hızla faşizme kaymakta olduğunu gösteriyor. Florida’da okullarda Shakespeare’in yapıtları “ahlâka aykırı bulunarak yasaklanıyor”. Trump yargılandıkça popülaritesi artıyor.
Arjantin’de Donald Trump hayranı Javier Milei, iklim değişikliğinin yalan, cinsel eğitimin ise aileyi yıkmak için bir hile olduğunu, insanların organlarını satmasının yasallaşması gerektiğini savunarak hızla yükseliyor.
İsrail’de dinci faşizm devleti ele geçirdi. Yorumcular, fanatik dinciliğin “ulus kimliğini aşındırarak” ülkenin geleceğini tehlikeye attığını savunuyorlar. Hindistan’da Hindu milliyetçisi Modi’nın diğer dinlerden vatandaşları, kadınları hedef alan soykırım savunucularını koruduğu, ABD, Avrupa medyasında artık açıkça konuşuluyor.[3]
Kolay mı?
“İvme kazanan aşırı sağ ve faşizm”, “Kurumsal ırkçılık tehlikesi büyüyor”, “Irkçılık krizden besleniyor”, “Yeni bir dönemin şafağı”, “Avrupa sağı bugün bambaşka bir yerde”, “Kapitalizm aşırı sağı, ırkçılığı körüklüyor”, “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor”; ya da “Radikaller yükselişte”[4] tespitlerinin döneme damgasını vuran bir realite özelliği kazandığı verili tabloda “aşırı” denilen yoğunlaştırılmış sağ politikalar giderek yaygınlaşırken, karşılık buluyor ve oylarını yükseltiyor.
Avrupa kıtasında İtalya, Macaristan derken aşırı sağ halkaya Hollanda ve Latin Amerika’da Arjantin eklendi listeye. Yerkürede neo-faşizmin üç ortak noktası söz konusu: i) Göçmen karşıtlığı, ii) ayrımcılık, homofobik söylemler, iii) faşist saldırganlık.
Tüm dünyada, özellikle göçmenlere ve mültecilere yönelik tepkilerin yoğun olduğu Avrupa’da aşırı sağın siyasete ağırlığını koyması olgusunu tartışmayı, bu akımlar arasındaki farklılıklar ve ortak noktalar üzerine ciddi biçimde kafa yormayı sürdürmeliyiz.
‘In These Times’ sitesinde Alberto Toscano’ya kulak verirsek, aşırı sağın ekonomik vizyonda, din vurgusunda ve jeopolitik yönelimlerde çok ciddi farklılıklarına karşın üç ortak noktası öne çıkıyor: Birincisi, büyük yer değiştirme (great replacement) teorisinin, yani yerli nüfusun göçmenler karşısında azınlığa düşmekte olduğu ırkçı tezinin bir versiyonuna inanmaları, bunun arkasında “küreselci” bir plan olduğu komplocu iddiasına prim vermeleri.
İkincisi, homofobik ve transfobik bir söylemle ahlâki çöküntü iddiasını körüklemeleri, aile değerlerinin LGBT ideolojisiyle yıprandığı mitini yaymaları.
Üçüncüsü, ırkçı-kapitalist düzene karşı tüm meydan okuyuşlara yönelik saldırgan bir tutum takınmaları, “woke” diye tabir ettikleri sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan tüm kişi ve hareketlere savaş açmaları.[5]
Tüm bunları süreç içinde faşizmi beleyip, güçlendirdiğinden kimsenin şüphesi olmasın!
Yeri gelmişken bir hatırlatma: Faşizm kavramı, Roma İmparatorluğu döneminde devleti temsil eden üst düzey görevlilerin muhafızlarının taşıdığı baltalara verilen “fasces” teriminden türetilmişti. Yığınların küçük bir azınlık tarafından sömürüldüğü bir ekonomik sistem olarak kapitalizm, yarattığı büyük çaplı eşitsizliklere karşı birleşen/direnen kitleleri bölmek için farklı ideolojik araçlar kullanıla gelmiştir. Bu anlamda faşizm, kapitalizmin “sopa”sıdır.
Faşizm, kapitalizmin ırkçılık, ötekileştirme araçlarındandır. Bu amaçla yabancı düşmanlığı, milliyetçilik kaşınır, körüklenir.
IRKÇILIK!
Irkçılık, tarihin sınıflar ya da uluslar arasında değil, kendi ırkının diğer ulus ya da ırklardan daha iyi, üstün olduğu ırklar/milletler arasında mücadele savı üzerine biçimlendirilir. Siyasal alanını genişletmek için “Düşman” olarak tarif ettiği herkese saldırmaktan, iktidara geldikleri yerlerde -II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Yahudilere, Romanlara olduğu gibi- soykırımı politik bir araç olarak kullanmaktan çekinmeyen bir vahşettir.
Irkçılığı anlamak, onun zemininin ne olduğunu fark etmekle, kapitalizmi deşifre edebilmekle mümkündür. Irkçılık yerine kullanılan “göçmen karşıtlığı”, “yabancı düşmanlığı” gibi söylemler; kapitalizmin sömürgecilik tarihinde yer alan ırkçılığı sadece geçmişe ait bir şeymiş gibi sunarak, ırkçılık-ulus devlet-faşizm-nazizm gibi tarihsel gerçekler ve bunlar arasındaki bağıntıların gözden kaçırılması riskini içerir.
Örneğin Malcolm X’in “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır” sözleri yanlış bir okumadır.
Durum böyle okunduğunda yaşananların üstü örtülür ve olay bireyselleştirilir. Ne de olsa hasta insan, yaptığı bir şeyden sorumlu tutulamaz. Sonuçta hastadır o. Hâlbuki gerçek bu değil. Mesele ne psikolojik bir hastalıktır ne de sadece bir kişi ile ifade edilebilir.
Irkçıları birer ruh hastası olarak nitelendirmek, ırkçılığı hafife almak, hatta yapılanları kaçınılmaz bir sonuç olarak görmek anlamı taşır. Sormak lazım, Almanlar Hitler’i psikolojik bir hasta olarak mı değerlendiriyorlar? Tabii ki “Hayır”!
Cynthia Miller-Idriss ‘Anavatanda Nefret’ başlıklı yapıtında, “Aşırı sağcı ve beyaz üstünlükçü aşırılıkçılığı destekleyen ideoloji ve duygular derinden, bölgesel aidiyet, hâkimiyet ve mülki tasarruf yetkisi anlayışına dayanmaktadır. Beyaz üstünlükçü fanteziler ile kutsal, ırksallaştırılan bölge mitleri Nazi Almanya’sında ‘kan ve toprak’ arasındaki mistik bağa ilişkin tarihsel aşırı sağa ait düşüncelerin temelini oluşturmaktaydı. Bu ikisi bugün de sınırların kapatılması, ayrımcılık, zorla yerinden etme, yeniden göç ve müstakil ırksal yerleşim bölgeleri veya etno-devletler gibi politikalara yol açan ırkçı anlayışların temelini teşkil ediyor.”[6]
Ayrıca da ırkçılığın temelindeki gayri insaniliğin, günümüzde nefret söylemine ve ayrımcılığa dayanan şiddet eylemlerinde de başrolde olduğunu hatırlatıyor. Bunun da “mağduriyetlerle” beslendiğini söylüyor. Dolayısıyla da, beyaz üstünlükçülüğü, ayrımcılık ve nefret söylemiyle şekillenen aşırı sağ, eşitliği ve insan haklarını reddetmekle kalmıyor, bunları kendisine göre biçimlendiriyor. Üstelik bu hamleyi sosyal hayatın neredeyse tamamında ve mekânların hepsinde yapıyor. Bu doğrultuda sokağın ortasında cinayetler işlenebiliyor, dinî mekânlara saldırılar gerçekleştirilebiliyor ya da hedefler seçilebiliyor veya “beyaz devrim” gibi söylemlerle aşırı sağ kendi kitlesini genişletebiliyor.
Bunu Eduardo Galeano’nun, “İkinci Dünya Savaşı’nda, pek çok Kuzey Amerikalı siyah Avrupa’daki savaş meydanlarında öldü. Bu arada ABD Kızıl Haçı, yatakta yasaklanan karışımın, kan nakli yoluyla gerçekleşmesini engellemek için siyahların kanının beyazlara verilmesini yasaklıyordu”;[7] Robert Bernasconi’nin, “… ‘Zenci’yi yaratan beyaz adamdır. Fakat zenciliği yaratan ‘zenci’dir”;[8] Kara Panter Huey P. Newton’un, “Siyahların kanı, teri, gözyaşı ve çektiği acılar ABD’nin zenginliğinin ve gücünün temelini oluşturmaktadır. Amerika’yı inşa etmeye zorlandık ve eğer zorlanırsak, onu yıkacağız,”[9] ifadeleriyle altını çizdikleri ABD’nin ırkçı teröründen;[10] Türk(iye) toplumunda Kürt işçilere saldırılardan;[11] İstanbul Hasköy Mezarlığı’nda Yahudilere ait 36 mezar taşının kırılmasına[12] uzanan nefret suçlarına kadar çeşitlendirmek mümkün.
Ancak şunu görmek ve kavramak büyük önem taşıyor: Burjuva partilerin sağcılaşması ve çıkışları “aşırı sağ” denilen ırkçığı daha da güçlendiriyor.
Hepimize “sağ popülizm” gibi müphem bir söylemle -paketlenerek!- sunulmaya kalkışılan söz konusu hâlde ırkçıların kriz koşullarına verdikleri yanıt: Ötekileştiren güvenin saldırgan iknasıdır!
Kapitalist kriz koşullarında yoksullaşıp, marjinalleşen yığınların korkularıyla oynayan ırkçılar, basit olmasına basittir ama belirsizlik ortamında geçer akçedir. Örneğin “Göçmenleri ortadan kaldırırsanız tüm sorunlar çözülecek ve tüm belirsizlikler ortadan kalkacak söylemi” gibi bir saçma olsa da!
KITA AVRUPASI
Avusturya’da FPÖ yüzde 28; İtalya’da FDL yüzde 26; İsveç’te SD yüzde 21; Finlandiya’da PS yüzde 20; Almanya’da yüzde 20; Fransa’da RN yüzde 19; İspanya’da Fox yüzde 14; Belçika’da VB yüzde 12; Hollanda’da PVV yüzde 11; Danimarka’da DD yüzde 8; Portekiz’de Chega yüzde 7; Yunanistan’da Niki yüzde 3.7 aldı;[13] burası kapitalist krizin ırkçı partilere yaradığı Kıta Avrupası…
Görülmeli: “Güvenlik ve kimlik endişesi aşırı sağı büyütüyor. Son beş yılda en az 30 milyon Avrupalı aşırı sağcılara oy veriyor.”[14]
Kıta Avrupası’nın tamamında aşırı sağ, ırkçı, neo faşist partiler hızla yükseliyor. Kapitalizmin krizi, savaş ve yabancı düşmanlığından beslenen aşırı sağcılar, hemen her ülkede parlamentoya girmiş durumdalar. Avrupa ve genel olarak Batı dünyasında dalgalanan faşizmin kara bayrakları “zamanın ruhu/ Zeitgeist”a dair pek çok şey anlatıyor.
Yaşananlar tesadüf falan değil; ırkçı-faşist partiler güçleniyor; yerküre gibi, Avrupa da gün geçtikçe sağın sağına, faşizme doğru kayıyor. Tehlikenin boyutu ise meydanda…
Örneğin Alman faşistlerinin Avusturyalı fikirdaşlarından da destek alarak tartıştığı göçmenlerin başka ülkelere sınır dışı edilmesi projelerinin ortaya dökülmesi[15] ya da, ‘Avrupa’da İslâmofobi’yle Mücadele Kolektifi’nin (CCIE) 2022 raporunda, “Tespit edilen 527 Müslüman karşıtlığı vakası içinde ayrımcılık, tahrik, nefret suçu, hakaret, fiziksel saldırı, manevi taciz gibi eylemler yer aldı,” tespitinin yer alması gibi…[16]
Hızla sıralarsam: İngiltere’de ırkçı yükseliş, muhafazakârlığın neo-faşizm akımı içinde erittiği, paralel sözcülüğünü yaptığı “farklı” bir kulvarda yaşanıyorken; İrlanda’nın başkenti Dublin’deki ırkçı bıçaklı saldırıda üçü çocuk, beş göçmen yaralandı.[17]
İsveç’te ırkçı politikacı Rasmus Paludan, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakarken;[18] ırkçı ‘İsveç Demokratları’ ülkenin ikinci büyük gücüne dönüşüp; merkez partilerin erimesi aşırı sağı güçlendiriyor.
İspanya’da ise 23 Temmuz 2023 tarihindeki erken seçimler öncesinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, seçimlere kısa bir süre kala neo-faşist Vox ve lideri Santiago Abascal’a destek verdi. Ayrıca Meloni, Vox’un 15 Temmuz’da Valensiya’daki mitingine canlı bağlantı yapıp, “23 Temmuz’da, Vox’un yeni ulusal hükümetin oluşumunda öncü ve belirleyici bir rol oynadığı muhafazakâr bir yurtsever alternatifin istikrar kazanması hepimiz için çok önemli. Vatanseverlerin zamanı geldi,” derken; Orban ve Morawiecki de gönderdikleri mesajlarda Vox’a açık destek verdiklerini duyurdular.[19]
Ve “Geleneksel olarak solun güçlü olduğu”ndan[20] söz edilen Portekiz’de düzenlenen genel seçimde en çok oyu sağ ittifak aldı. Irkçı ‘Chega/ Yeter’ sandalye sayısını 48’e çıkararak en büyük kazanımı elde etti ve Portekiz siyasetindeki yerini sağlamlaştırdı. 2022’deki son seçimlerde yüzde 7 oy ile 12 sandalyeye sahip olan parti, oy oranını yüzde 18’e çıkardı.[21]
Şunu da ifade etmeden geçmeyeyim: Portekiz’de yükselişi geçen Andre Ventura liderliğindeki ‘Chega’ gücünü sermaye ve çıkar gruplarından alıyor, onlar tarafından besleniyor!
“İspanya da aşırı sağ rüzgâra teslim”[22] olurken; Finlandiya’da sandıktan çıkan sağ ve aşırı sağ koalisyon hükümeti kurdu. Aşırı sağ merkezi esir almaya başladı.[23]
İTALYA, HOLLANDA, FRANSA
İtalya, Hollanda, Fransa ile devam edecek olursak…
‘Yüksek Mahkeme’nin, “Kamu düzenini bozma riski taşımıyorsa Hitler selamı verilebilir,”[24] kararına verdiği İtalya’nın yeni “demir lady”si Giorgia Meloni. O, Mussolini’den miras kalan “Tanrı, vatan, aile/ Dio, patria, famiglia” sloganıyla siyaset yapan ve bunu kimlik edinen neo-faşist siyasetçi.
Anımsandığı üzere 1922’de Benito Mussolini’nin kara gömleklileri Roma’ya yürüyüşleriyle 20 yıllık faşist dönemi başlatmıştı. Bir yüzyıl sonra İtalyanlar neo-faşist bir hareket ve liderini başa getirdi.
“Meloni ‘derin sağ’ın, ‘masumane çocuksu’ yüzlüdür.
Otoriter sağ, eskiden olduğu gibi artık kendisini askeri üniformalar ve marşlarla sunmuyor. Evrimle bambaşka bir paketlemeye büründü.
Wilders harici Avrupa sağcılarının tüm liderleri kadın: Meloni, Marine Le Pen, Almanya için Alternatif/AfD lideri Alice Weidel hepsi akça, pakça, sarışın, mavi gözlü beyaz Avrupa kadınlarından oluşuyor. (…)
‘Repubblica’nın İtalya’yı bekleyen yeni sisteme verdiği ad: Capocrazia/Reisokrasi.
İtalyan faşist çetelerinin vakti zamanında kullandığı ‘manganello’ya atıfla ‘Il Manganello Sovranista/ Milliyetçinin Copu’ (25 Ocak 2024) başlıklı başyazısında gazete özetle:
‘Meloni ve kardeşleri, İtalyanlara tam da zihinlerindeki reisokrasi tasavvurunun-yurttaşın efendisi devlet, yönetimin sahibi bir hükümet ve yandaş bir ekonomi ve enformasyonla-nasıl işleyeceğini gösteriyor.
İtalya’nın kızkardeşinin (Meloni!); sindirmek, meşruiyetini yok etmek ve susturmak istediği muhalif görüşlere tahammülü yok. Meloni’nin copu, hâlâ bağımsız kalabilen az sayıdaki yayın organından hiçbirini esirgemiyor’ diyor.
Aynı gazete, yayımladığı ‘Başbakanlık sisteminin tehlikeleri’ başlıklı yazısında da, ‘reis kültünün’ virüs gibi tüm siyaseti, ülkeyi, kamuoyunu sardığını belirtiyor. Öykünülen sistemde, hükümetin başı bir kez seçildiğinde, Cumhurbaşkanlığı, Parlamento, yargı, bağımsız basın, tüm denge ve denetleme mekanizmalarının boşlukta kalacağından dem vuruyor.
İdeolojiler ve demokrasiye güveninin yitirildiği ortamda, salt, tartışmaya kapalı liderin gücünün öne çıkacağını söylüyor.
‘Meloni’nin kesin bir projesi var’ diyerek bitiriyor yazıyı Repubblica; ‘Ve bunu ileriye taşıyacak. Rota şimdiden çizili. (6-9 Haziran 2024) Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra sıra Başbakanın doğrudan seçilmesini öngören referanduma gelecek. Başbakanın tüm hırçınlığı ve muhalefete tahammülsüzlüğü… hep karşı mahalleyi ‘düşman’ olarak yaftalamak ve karşıtlarının meşruiyetini ortadan kaldırıp, kuralları eğip bükerek güce el koymak için.”[25]
Görmek gerek: Bini aşkın militanın, yarım asır önce Roma’daki Via Acca Larentia sokağında sağ-sol çatışmasında katledilen yol arkadaşlarını anma vesilesiyle düzenledikleri törende Nazi selamı çaktıkları İtalya’da; aralarında asker sayımı yaparcasına “Burada! Burada!” haykırışlarıyla kaldırdıkları kollarıyla ele güne gözdağı verdiler.
Acca Larentia kâbusunu İtalyan TV’larına yorumlayan Yanis Varufakis, “1920’lere dönmüş gibiyiz” diyor ve ekliyor: “İlk faşist liderin Mussolini yani bir İtalyan olması… durumu ağırlaştırıyor.”[26]
Ayrıca erken genel seçimlerde, sandıkta açık farkla ilk sırada yer alan Hollanda’daki ırkçı Geert Wilders’in partisi meclisteki toplam sandalye sayısı 28’den 41’e yükseltti. Sonuç Wilders’in politikalarını meşrulaştırırken; Özgürlük Partisi’nin (PVV) seçim programında “Ülkeye göçün durdurulması”, “Cami ve İslâmi okulların kapatılması”, “Kur’an’ın ve hükümet binalarında başörtüsünün yasaklanması” maddeleri yer alıyordu.
“Wilders gibi Meloni de göç konusunu daima söylemlerinin merkezine koyuyordu ve AB karşıtıydı ve ne olursa olsun, Wilders bir şekilde hem Hollanda, hem Avrupa siyaseti açısından önemli sonuç”tu.[27]
En önemlisi ise, “Wilders’in aşırı sağcı PVV’nin İslâm karşıtı ideolojiyi destekleyen küçük çekirdeğinin yanında, seçmeninin büyük kısmı ülkedeki farklı sınıflardan geliyor. Tahminen, çoğunluğu daha az radikal olan düzen partilerinin yarattığı hoşnutsuzluktan dolayı oy verdi.”[28]
Sonra bir de göç yasalarını sertleştiren Fransa![29]
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi ‘Cumhuriyet Yürüyüşü’ (LREM) ile merkez sağ Cumhuriyetçiler (LR) arasında müzakere edilen ve ırkçı Marine Le Pen’in ‘Ulusal Birleşme Cephesi’nin (RN) desteğiyle kabul edilen “yeni göç yasası” ile göçmen ve sığınmacılara yönelik ırkçı, dışlamacı ve ötekileştirici bir tutumu meşrulaştıran;[30] ‘Politico’nun haberine göre, 2024 Ocak ayı sonu anketleri, Marine Le Pen’in partisinin, 2024 Haziran’ıdaki AP seçimlerinde rekor düzeyde başarı elde edebileceğine dikkat çekiyor.[31]
Görülmesi gerek: Fransa’da aşırı sağcı, ırkçı, faşistlerin saldırılarında artış var.
Yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ile beslenen RN’nin genel seçimlerde güçlenip, giderek daha da hırçınlaşması ve saldırgan bir politika izlemesi tabloyu derinden etkiliyor.
RN lideri Marine Le Pen, Ulusal Meclis’te ve sosyal medya üzerinden göçmen düşmanlığını sürekli gündemde tutarak “göçmenlerin geldikleri ülkelere geri gönderilmesini” savunan bir politika izliyor. Fransa’da parlamentoda da sokaklarda da, medyada da aşırı sağcı, yabancı düşmanı şiddet ve saldırılar tırmanıyor.
VE ALMANYA ÖRNEĞİ!
‘Köln IU Enternasyonal Yüksek Okulu’ndan Prof. Dr. Kemal Bozay, “Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en çalkantılı süreci yaşıyor. Eşitsizliğin derinleştiği, ırkçılığın körüklendiği, göçmen düşmanlığının kurumsal meşruluk kazandığı süreçte daima faşizm tehlikesi olacak,”[32] tespitini dillendirirken; “Almanya neo-faşizm tehdidiyle karşı karşıya… Almanya sadece Ukrayna cephesinde değil, her uluslararası krizde NATO’nun hedefleriyle bütünleşmiş bir dış politika izliyor”ken;[33] “Kamuoyu yoklamaları yakın bir gelecekte ülke yönetiminin tamamıyla sağcıların eline geçebileceğini gösteriyor.”[34]
Kaldı ki Almanya’da aşırı sağın güçlenmesi, tehlikenin boyutunu açıkça ortaya koyuyor. “Yasadışı göç”teki artış, ‘Almanya için Alternatif/ Alternative für Deutschland’ (AfD) partisinin yükselişine eşlik etmiş ve siyasi iktidarın ülke sınırlarındaki kontrolü tamamen yitirdiği gibi endişeleri körüklemiş durumda.
Avrupa aşırı sağı/faşizmi bugünlerde en parlak zamanlarını yaşıyor. Avrupa’ya “yasadışı göç” hızla artıyor, ekonomi hızla kan kaybediyor, sosyal haklar her geçen gün tırpanlanıyorken; ‘Almanya’da Uyum ve Göç Araştırmaları Merkezi’nin (DeZIM) raporu, ülkede çok sayıda insanın ayrımcılığa veya ırkçılığa maruz kaldığını ortaya koydu. Siyahi erkeklerin yüzde 54.8’i, Müslüman erkeklerin de yüzde 41.2’si özel hayatta ayrımcılık ve ırkçılıkla karşılaştığını belirtirken, bu oran siyahi kadınlarda yüzde 38.1, Müslüman kadınlarda yüzde 29.7 oldu.[35]
‘Neuen Osnabrücker’e göre, Almanya’da 2023’de mültecilere ve mülteci yurtlarına yönelik saldırılar, 2022’ye göre yaklaşık iki kat arttı. 2022’de mültecilere yönelik 1248 saldırı gerçekleşirken 2023’te mültecilere yönelik 2 bin 378 saldırı gerçekleşti.[36]
Yine ‘Fraunhofer Çalışma Ekonomisi Enstitüsü’nün araştırmasına göre, ‘Federal Kriminal Dairesi’nin (BKA) çalışanları, meslektaşlarının beşte birinin cinsiyetçi (seksist) ya da ırkçı olduğunu düşünüyorken;[37] Almanya’da 2022’de Müslüman karşıtı 898 ırkçı vakanın kaydedildiği bildirildi; bu da her gün iki vakanın yaşandığı anlamına geliyor.[38]
Bu kadar da değil!
‘Aşırı Sağ Mağdur Danışma Merkezleri’ (VBRG) Başkanı Robert Kusche, 2022’deki ırkçı, Yahudi karşıtı saldırı sayısının 2093 ile 2021’e göre yüzde 15 arttığı bildirildi; bu da günde 5 kişinin ırkçı saldırıya maruz kaldığını ortaya koyuyor.[39]
Ayrıca ‘Neue Osnabrücker Zeitung’un habere göre, 2022’de mülteci yurtlarına yönelik 121 saldırı gerçekleştirildi. Haberde, mülteci yurtlarına yönelik 2021’de 70 saldırının kayıtlara geçtiği, bu saldırıların 2022’de önceki yıla göre yüzde 73 arttığına işaret edildi.[40]
Ve en önemlisi ‘Göç, Mülteciler ve Uyumdan’ Sorumlu Devlet Bakanı Reem Alabali-Radovan, halkın yüzde 90’ının ülkede ırkçılık olduğunu görüşünü paylaştığını açıklarken;[41] ırkçı AfD partisi üye sayısını bir yılda yüzde 37 arttığı bildirildi. Faşist parti açıklamasında, üye sayısının 40 bini aştığı kaydedildi.[42]
“AfD kuruluşundan beş yıl sonra 2018’de tüm eyalet parlamentolarında, Federal Meclis’te ve Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilmeye başladı. Bu yeni bir parti için olağanüstü bir başarı. Başlangıçta ‘Avrupa şüphecisi’ ya da ‘ulusal muhafazakâr’ olarak tanımlanan parti çoktan değişim geçirerek radikal sağcı çizgisini ortaya koydu. Özellikle Almanya’nın doğusundaki aşırı sağcı ‘Pegida’ (Batının İslâmlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) yapılarıyla iş birliği ve artan mülteci sayısı sırasındaki ırkçı eylemleri, partiyi giderek daha fazla radikalleştirdi.”[43]
Bu ortamda AfD’nin kapatılması tartışılırken Yüksek Mahkeme, neo-Nazi ‘Die Heimat’ partisine hazine yardımını kesme kararı alsa da;[44] AfD oy oranını artırarak adım adım iktidara yürüyor. Neo-faşist AfD politikasını Hitler’in ve Nazilerin mirası üzerinde inşa ediyor. Yabancı ve göçmen düşmanlığı ise en çok kullandıkları argüman. AfD Almanya’da seyreden hayat standardındaki düşüşten göçmenleri ve yabancı kökenlileri sorumlu tutuyor. Demografik yapının değişmesi üzerinden de ırkçı bir propaganda yürütüyor. AfD bir yandan göçmenleri radikal biçimde geri göndermeyi; diğer yandan da İngiltere’de muhafazakâr partiyi iktidara taşıyan Brexit politikasına benzer bir Drexit oylaması vaat ediyor. Yani “büyük Almanya”nın büyüklüğünü koruması için AB’den çıkılması isteniyor.
Ve bir ek daha: ARD’ye ait Tagesschau sitesindeki habere göre, AfD politikacıları ve Avusturyalı ırkçı Martin Sellner, aralarında Alman vatandaşlığı olanların da dahil olduğu milyonlarca yabancı kökenlinin Almanya’dan zorla sınır dışı edilmesini öngören bir plan üzerine gizlice görüştüler.[45]
‘Netzwerkers Correctiv’in araştırmalarına göre, AfD’li politikacılar, neo-Naziler ile bazı işadamları 2023 ün Ekim’inde Potsdam yakınlarında bir otelde buluştular. Toplantının davetiyesinde, katılım ücreti, “Almanya’nın kurtuluşu için” en az 5 bin Avro olarak belirtiliyorken; Almanya’yı kimden kurtaracakları da toplantıda ortaya çıkıyor. AfD iktidara geldiği zaman, Almanya’daki göçmenleri büyük kitleler hâlinde Almanya’dan geri göndereceklerini ve bunun yollarını tartışıyorlar. Almanya’dan göndermek istedikleri sadece göçmenler değil, göçmen kökenli Alman vatandaşlarını da göndermek için planlar yapıyorlardı.[46]
Neo-faşizmin yükselişi Hitler Almanya’sının karanlık tarihini çağrıştırıyorken verilerden bazıları da şöyleydi!
- i) Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletindeki bir ilkokulda, 9 yaşındaki kız çocuğu ders arasında bahçede bir arkadaşıyla Türkçe konuştuğu için öğretmeni tarafından cezalandırıldı![47]
- ii) Berlin’deki bir okulda göçmen kökenlilerin çoğunlukta olduğu sınıf ırkçıların hedefi hâline geldi. Polis Brandenburg eyaletine bağlı Frauensee tatil beldesinde kamp yaptığı bölgede, yaş günü kutlaması yapan gençlerin ırkçı hakaretlere maruz kaldıklarını açıkladı![48]
iii) Berlin’de iki polis memurunun çoğunluğu ırkçılıkla ilgili 364 soruşturma dosyasını sümen altı ettiği ortaya çıktı. Neukölln ilçesinde 11 yıl önce ırkçı cinayete kurban gittiği tahmin edilen Burak Bektaş’ınkinin de bulunduğu 364 soruşturma dosyası yıllarca işleme alınmadı![49]
- iv) Almanya’nın Solingen Katliamı’ndan ders çıkarmadığını gösteren olaylardan birisi ırkçı saldırıların devam etmesi, ikincisi ise göçmen karşıtı söylemin aynı şekilde sürmesi oldu![50]
- v) Almanya’da Bavyera ve Hessen’deki seçimler sağcıların ve aşırı sağcıların büyük zaferiyle sonuçlandı. İktidardaki sosyal demokratların ve Yeşiller’in büyük oranda güç kaybettiği seçimlerde, Sol Parti ise büyük hezimete uğradı![51]
- vi) Almanya’da darbe planı yaptıkları iddiasıyla operasyon yapılan ‘İmparatorluk Vatandaşları’nın (Reichsbürger) devlet bağlantısı araştırılırken, BM Genel Sekreteri Guterres dünya genelinde tırmanan aşırı sağ dalga konusunda uyardı![52]
Burada duruyorum; yeter değil mi?!
NİHAYET
Kendi “gerçek”ini ortaya koyan ırkçılıkta, şaşırtıcı olan bir şey yok. Her ırkçılığın, faşizmin arkasında yetersiz bir anti-kapitalist muhalefet vardır.
Hâlâ görmeyen var mı? Kapitalizmi “liberal demokrasi” (denilen şey) ile yönetmek giderek imkânsızlaşırken; faşizm de özüne indirgenmiş liberalizmden başka ne olabilir ki?
Tam da bu imkânsızlığın derinleşerek yaygınlaştığı yerde ırkçılık, faşizmin çeşitli unsurları seçenekleriyle karşımıza dikiliyor.
Sürdürülemez kapitalizmin, III. Büyük Bunalımı’yla yarattığı soru(n)lar, sermaye ile ezilenlerin talepleri ve duyarlılıkları arasındaki uçurumu derinleştirirken; “Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir nihilizm dönemi yaşıyoruz,” Antonio Gramsci’nin ifadesiyle.
Söz konusu kapitalist çılgınlığı sosyalistler durdurabilir ve “Sosyalistlerin devrimci süreç kavrayışı, Romain Rolland’ın şu cümlesinde özetlediği iki temel faktör ile nitelenir. ‘Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği’…” vurgusuyla ekler Antonio Gramsci:
“Kendinizi eğitin, çünkü aklınıza ihtiyacımız olacak. Örgütlenin, çünkü tüm gücünüze ihtiyacımız olacak. Harekete geçin, çünkü coşkunuza ihtiyacımız olacak!”[53]
William Saroyan’ın, “Irklara inanmam. Hükümetlere inanmam. Hayatı, dünyadaki milyonların aynı anda yaşadığı tek bir hayat olarak görürüm. Henüz herhangi bir dilde konuşmayı öğrenmemiş bebekler dünya üzerindeki tek ulustur, insan ulusu; gerisi sahte gösteriş,” satırlarında ifade ettiği enternasyonalist eşitlikçi kardeşlik umudu, yaratılmayı bekliyorken…
N O T L A R
[*] Avrupa Demokrat, Mart 2024…
[1] Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, Metis Yay., çev: Nemciye Alpay, 2009, s.66.
[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Faşizm(ler)in Güncelliği ve Irkçılık”, Rojnameya Newroz, Ocak 2018… https://temeldemirer.blogspot.com/2018/01/fasizmlerin-guncelligi-ve-irkcilik.html
- ii) Temel Demirer, “Irkçılık/ Faşizm Suçu”, Kaldıraç, No:231, Ekim 2020… https://temeldemirer.blogspot.com/2020/11/irkcilik-fasizm-sucu.html
iii) Temel Demirer, “Irkçılık Virüsü Yaygınlaşırken…”, Esmer, No:74, Temmuz 2012… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/08/irkcilik-virusu-yayginlasirken.html
- iv) Temel Demirer, “Irkçılık Depreminde Sosyo-Politik Topoğrafya(mız)!”, Newroz, Yıl:5, No:193, 17 Kasım 2011; Newroz, Yıl:5, No:194, 24 Kasım 2011… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/irkcilik-depreminde-sosyo-politik.html
- v) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Kriz + Yüksel(til)en Irkçılık= Faşizm”, Kaldıraç No:254, Eylül 2022… https://temeldemirer.blogspot.com/2022/09/kriz-yukseltilen-irkcilik-fasizm1.html
[3] Ergin Yıldızoğlu, “Koşullar Mükemmel”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2023, s.10.
[4] Daniela Schwarzer, “Radikaller Yükselişte”, Birgün, 5 Şubat 2024, s.10.
[5] Hayri Kozanoğlu, “Aşırı Sağın Yükselişi”, Birgün, 28 Kasım 2023, s.11.
[6] Cynthia Miller-Idriss, Anavatanda Nefret, çev: Behzat Hıroğlu, Ayrıntı Yay., 2023.
[7] Eduardo Galeano, Tepetaklak-Tersine Dünya Okulu, çev: Bülent Kale, Çitlembik Yay., 2004.
[8] Robert Bernasconi, Irk Kavramını Kim İcat Etti-elsefi Düşüncede Irk ve Irkçılık, çev: Zeynep Direk, Metis Yay., 2011.
[9] “Birkaç gün önce, Afro-Amerikan din adamı Martin Luther King aniden ABD emperyalistleri tarafından suikaste uğradı. Martin Luther King şiddetsizliğin bir öncüsüydü. Bununla birlikte, ABD emperyalistleri ona karşı herhangi bir hoşgörü göstermediler, karşı-devrimci şiddet onu soğukkanlılıkla öldürdü. Bu, Birleşik Devletler’deki Siyah halkın geniş kitlelerine derin bir ders verdi. Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzün üzerinde şehri süpüren şiddetli baskıya karşı mücadelelerinde yeni bir fırtınaya dokunmuş, bu ülke tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir fırtına. Yirmi milyondan fazla Siyah Amerikalıda son derece güçlü bir devrimci gücün gizli olduğunu gösteriyor.” (Mao Zedung.)
[10] “ABD’de Polis Şiddeti”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2023, s.7.
[11] “Irkçı Politikalar Kürt İşçilere Saldırılara Dönüştü”, Atılım, Yıl:2, No:80, 16 Eylül 2022, s.5.
[12] Kayhan Ayhan, “Irkçı Söylemler Şiddete Dönüştü”, Birgün, 16 Temmuz 2022, s.7.
[13] İbrahim Varlı, “Avrupa Genelinde Aşırı Sağ Neden/ Nasıl Yükseliyor? 5”, Birgün, 8 Temmuz 2023, s.9.
[14] Mine Yıldız, “Korku İklimini Kullanıyorlar”, Birgün, 6 Temmuz 2023, s.11.
[15] Gürsel Köksal, “Faşizme Karşı Meydanlara Çıkmak Güzel, Ama Yetmez!”, Birgün, 2 Şubat 2024, s.13.
[16] “Avrupa’da Irkçılığın Yükselişinin Sonucu…”, 8 Şubat 2023… https://www.avrupademokrat2.com/avrupada-irkciligin-yukselisinin-sonucu/
[17] “İrlanda’da Sokaklar Karıştı”, Cumhuriyet, 25 Kasım 2023, s.7.
[18] “İsveç’te Kur’an-ı Kerim Yakma Eylemini Kınadı”, Cumhuriyet, 22 Ocak 2023, s.7.
[19] “Aşırı Sağcılardan Neo Faşist Destek”, Birgün, 20 Temmuz 2023, s.11.
[20] Serkan Öngel, “Aşırı Sağın İnşası”, Birgün, 6 Temmuz 2023, s.11.
[21] “Portekiz: Aşırı Sağ Oyları Katlandı”, Cumhuriyet, 12 Mart 2024, s.7.
[22] Pere Fernández, “Gerici Dalga Durdurulabilir”, Birgün, 21 Temmuz 2023, s.10.
[23] Çağrı Yalgın, “Aşırı Sağ, Merkez Sağı Esir Aldı”, Birgün, 21 Temmuz 2023, s.10.
[24] “İtalya’da Skandal Mahkeme Kararı: Hitler Selamına İzin!”, 20 Ocak 2024… https://odakdergisi2.com/italyada-skandal-mahkeme-karari-hitler-selamina-izin/
[25] Nilgün Cerrahoğlu, “Derin Sağın ‘Çocuksu Yüzü’…”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2024, s.7.
[26] Nilgün Cerrahoğlu, “Nazi Selamı”, Cumhuriyet, 12 Ocak 2024, s.7.
[27] Catherine de Vries, “Sağ Popülizmin Oyun Kitabı”, Birgün, 27 Kasım 2023, s.8.
[28] Helmer Stoel, “Wilders Seçimi Düzenin Hoşgörüsüyle Kazandı”, Birgün Pazar, 3 Aralık 2023, s.11.
[29] Hakkı Taşdemir, “Fransa Parlamentosunda Kabul Edilen Yeni Göç Yasasının Düşündürdükleri”, Kaldıraç Dergisi, No:272, Mart 2024, s.67-70
[30] Ali Arayıcı, “Macron’un Sürekli Taviz Verdiği, Aşırı Sağ Ne Kadar İleri Gidecek?”, Birgün, 22 Ocak 2024, s.11.
[31] “Fransa’da Irkçılar, AP Seçimlerinde Büyük Başarı Elde Edebilir”, 2 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/fransada-irkcilar-ap-secimlerinde-buyuk-basari-elde-edebilir/
[32] İbrahim Varlı, “Prof. Dr. Bozay: Faşizm Kapıda mı?”, Birgün, 6 Şubat 2024, s.11.
[33] Gürsel Köksal, “Almanya Neo-Faşizm Tehdidiyle Karşı Karşıya”, Birgün Pazar, 11 Şubat 2024, s.10.
[34] Gürsel Köksal, “Almanya Sağcılaşıyor”, Birgün, 29 Ağustos 2023, s.11.
[35] “Almanya’da Çok Sayıda İnsan Irkçılığa Maruz Kalıyor”, 21 Kasım 2023… https://www.avrupademokrat3.com/rapor-almanyada-cok-sayida-insan-ayrimciliga-veya-irkciliga-maruz-kaliyor
[36] “Mültecilere Yönelik Saldırılarda İki Kat Artış Kaydedildi”, 22 Şubat 2024… https://www.avrupademokrat3.com/multecilere-yonelik-saldirilarda-iki-kat-artis-kaydedildi/
[37] “Alman Emniyetinde Irkçılık ve Cinsiyetçilik”, 1 Eylül 2023… https://www.avrupademokrat3.com/arastirma-alman-emniyetinde-irkcilik-ve-cinsiyetcilik
[38] “Bir Yılda Müslüman Karşıtı 898 Irkçı Vaka Kaydedildi”, 1 Temmuz 2023… https://www.avrupademokrat2.com/bir-yilda-musluman-karsiti-898-irkci-vaka-kaydedildi/
[39] “Irkçı Saldırılar Yüzde 15 Arttı”, 15 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/irkci-saldirilar-yuzde-15-artti/
[40] “Irkçılık: Mülteci Yurtlarına Yönelik Saldırılarda Ciddi Artış Kaydedildi”, 7 Mart 2023… https://www.avrupademokrat2.com/irkcilik-multeci-yurtlarina-yonelik-saldirilarda-ciddi-artis-kaydedildi/
[41] “Ülkenin Yüzde 90’ı Ülkede Irkçılık Olduğu Görüşünde”, 15 Ocak 2023… https://www.avrupademokrat2.com/almanlarin-yuzde-90i-ulkede-irkcilik-oldugu-gorusunde/
[42] “Irkçı AfD Partisinin Üye Yüzde 37 Arttı”, 5 Ocak 2024… https://www.avrupademokrat3.com/irkci-afd-partisinin-uye-sayisi-bir-yilda-yuzde-37-artti
[43] Kai Budler, “Küskünleri Harekete Geçiriyorlar”, Birgün, 8 Temmuz 2023, s.9.
[44] “Faşist Partiye Yargıdan Engel”, Birgün, 25 Ocak 2024, s.11.
[45] “Irkçıların ‘Tüm Göçmenleri Sınır Dışı Etme’ Buluşması”, 11 Ocak 2024… https://www.avrupademokrat3.com/korkunc-fasist-plan-ikcilarin-tum-gocmenleri-sinir-disi-etme-bulusmasi
[46] İ. Halil Özak, “Faşizme ve Irkçılığa Karşı Direniş”, Birgün, 30 Ocak 2024, s.10.
[47] “Irkçılık: Almanya’da Okul Bahçesinde Türkçe Konuşan Öğrenciye Ceza”, 30 Ekim 2022… https://www.avrupademokrat1.com/irkcilik-almanyada-okul-bahcesinde-turkce-konusan-ogrenciye-ceza
[48] “Berlin’de Bir Göçmenlerin Ağırlıklı Olduğu Sınıf Irkçıların Hedefi Oldu”, 16 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/berlinde-bir-gocmenlerin-agirlikli-oldugu-sinif-irkcilarin-hedefi-oldu/
[49] Cüneyt Karadağ, “Irkçılarla İlgili 364 Soruşturma Dosyasının Sümen Altı”, 4 Aralık 2023… https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanyada-364-sorusturma-dosyasinin-sumen-alti-edildigi-one-suruldu/3072449
[50] Yücel Özdemir, “Solingen Katliamı 30. Yılında”, Evrensel, 29 Mayıs 2023, s.8.
[51] Gürsel Köksal, “Almanya Sağa Kaydı”, Birgün, 10 Ekim 2023, s.10.
[52] Kendisini ‘İmparatorluk Vatandaşları/ Reichsbürger’ olarak tanımlayan monarşi yanlısı aşırı sağcı bir yapılanma. Modern Alman Cumhuriyeti’ni ve kurumlarını reddediyorlar. İkinci Reich’ın (İmparatorluk) hâlâ devam ettiğini ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmadığını savunuyorlar. 1871’lerdeki monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlılar. Bazı üyeleri Nazi taraftarı bu kişiler Almanya’nın “hâlâ askeri işgal altında olduğuna” inanıyorlar. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “İmparatorluk Vatandaşları” sayısının 2022’de, 2021’e göre 2 bin artarak 23 bine çıktığı, bunların yüzde 10’unun şiddet yanlısı olduğunu aktarmıştı. (“Aşırı Sağ Tehdidi”, Birgün, 21 Aralık 2022, s.11.)
[53] Antonio Gramsci, Franco Lombardi, Antonio Gramsci’nin Marksist Pedagojisi, çev: Sibel Özbudun-Başak Ekmen, Ütopya Yay., 2000.