Temel Demirer: Kavgadan Beslenip; Onu Çoğaltan Şiirin Şairi: Adnan Yücel

Yazarlar

  

                                                    “Sevdim soluğunu rüzgâr kılan insanları

                                                       soluğumu soluklarına kattım.”[2]

 

Şiirleri için, “Yazana değil, yazdırana bakın” diyecek kadar mütevazı; yayımlanmış son şiiri, “Bu Gökyüzünde Grev Var” olan bir “Kutup Yıldızı”ydı O…

Sakin, sessiz, derin bakışlı biriydi. Genellikle klasik takım elbisesi ve elinde sigarasıyla görülürdü. Hep biraz dumanlı bakardı…

Dizeleri okundukça yüreğinizi kabartan; şiirleri nefes aldıran ve yüreğinizin çarptığını hatırlatandı; şiire coşku kazandıran aşkın ve kavganın komünist şairiydi…

Temmuz sıcağının doğayı kavurduğu bir Çukurova gününde, toprak çatlarken yitirdik Onu; kansere yenik düştü; 24 Temmuz 2002’de 49 yaşında bırakıp, gitti bizi…

Tutarlı bir yürekti; zalimin zulmüne karşı -uslanmaz bir sevdanın ısrarıyla- meydan okumaya teşvikti; ‘Gel ki Şafaklar Tutuşsun’daki üzere…

Hasılı, kavgadan beslenmiş; kavgayı besleyen ve en önemlisi şair Adnan Yücel ile komünist Adnan Yücel arasındaki bağın hiç kopmadığı sıkı bir şiirin şairiydi O…

* * * * *

İptida; “Şiir nedir” mi?

Cemal Süreya’nın, “Şiir, bir karşı çıkma sanatıdır”; Şeyh Galip’in, “Şiir mumdan kayıklarla alev denizini geçmeye benzer”; Andrei Tarkovsky’nin, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir,” diye tarif ettikleridir.

Veya -bizcileyin!- Cemal Süreya’nın, “bir mezarın doğurduğu/ iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri,” dediğidir.

Sakın ola, “şiir” deyip geçmeyin!

O; “Paul Eluard’a göre ‘ozan esinlenenden çok esinleyendir.’ Ve ‘şiirin temel niteliği… yakarıp yardımcı aramak değil, esinlemektir’. ‘Bir süs eşyası değil, yararlı bir nesne’ olan şiir, ciddi işlevlere sahiptir, dolayısıyla bir sorumlulukla toplumundaki ‘her yurttaştan daha yararlı olmalı ozan’[3] kişi de…

Gerek Eluard’ın, gerek şiiri politika alanında da işlevli kılmada bir çığır açabilmiş olan Mayakovski’nin, gerekse ‘şiir boşuna yazılmış olmayacak’ diyen Neruda’nın ve daha pek çok ozan ve bilginin söylemlerinin uzlaşma kavşağında, ‘şiirin kitleler üzerindeki küçümsenemez etkisi’ düşüncesi vardır. Eluard’ın ‘esin’ derken kastettiği, elbette salt şiirsel esin değil, yanı sıra (ve vurguyla) sosyal- politik karakterli bir eylem ve hareket esinidir. Bir bakımdan da, şiirin ‘sezgisel bilgi’ olduğu kabulünden hareketle, onun toplumsal bir duyarlığı harekete geçirme ve yönlendirme bağlamında gerçekten azımsanmayacak bir etkiye ve işleve sahip olabileceğini düşünmemiz mantıksız değildir. İnsanların belleğinde yer edecek ve bir ‘esin’e, gitgide ‘eylem’e dönüşecek bir sezgisel bilgi…

Böylece, silahlı, uçaklı, medyalı iktidarların karşısına estetik bir olgu olarak çıkıp -kaba anlamıyla- kavgaya tutuşması akla uygun gelmeyen şiir, ilk başta bireysel, giderek toplumsal duyarlığı ortaya çıkarabilecek, bir ileri aşama olarak da bu duyarlığın bir ‘eyleme’ dönüşmesine önayak olacak, gitgide ‘eylemi’ de (sözgelimi yeni bir dünya, daha iyi bir yaşam kurma ve tüm haksızlıkları, kötülükleri alaşağı etme yönünde) bir ‘esin’le besleyecek bir dinamik olarak oldukça önemlidir.

Kaldı ki, tarihin tüm dönemlerinde görüldüğü üzere, zorba ve gerici yönetimlerin ilerici, devrimci ozanlara uyguladığı yoğun baskılar, şiire (ve aslında genel ölçekte ilerici-devrimci özellikteki tüm sanata) karşı yürüttüğü pervasız sindirme (başat olarak içini boşaltma, yozlaştırma vb. yöntemlerle) çabaları, şiirin söz konusu toplumsal gücünden çekinildiğinin, ve bu anlamda ‘malum güçlerce’ nasıl da ciddiye alındığının kanıtı olarak karşımızda durmaktadır.”[4]

* * * * *

“Biz ki bildikten sonra sevmeyi,/ bütün sabahlar acı renginde olsa ne çıkar,” diye haykıran; “Bitmedi daha sürüyor o kavga/ ve sürecek/ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” kararlılığının şairi Adnan Yücel’in şiiri; “saraylar saltanatlar çöker/ kan susar bir gün/ zulüm biter./ menekşeler de açılır üstümüzde/ leylaklar da güler./ bugünlerden geriye,/ bir yarına gidenler kalır/ bir de yarınlar için direnenler…” müjdesini verendi…

Çünkü Onun temel niteliği, komünist bir şair oluşuydu; tıpkı Nâzım Hikmet gibi…

Kolay mı? Devrimin şairiydi Adnan Yücel ya da şiirin devrimi…

Şafakları tutuşturanlardandı O. Örgütlü sanatın en önemli temsilcilerdendi. Toplumcu şairlerin safındaydı…

18 yaşında inanılmaz işkencelere maruz kalmış Aysel Zehir için ‘Direnç Çiçeği’ başlıklı şiirini; işkencede takma adını bile kabul etmeyen Mehmet Fatih Öktülmüş nezdinde tüm ihtilalci komünistler için ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ başlıklı dizelerini; 80’lerin Diyarbakır zindanındaki zulme karşı bedenini ateşe veren Kürt gençlerine ithafen ‘Dörtlerin Gecesi’ni mısralara dökmüştü…

Hasılı yaşamı boyunca daima kavganın içindeydi; gövdesi ve dizeleriyle…

“Feda olsun, özgürlük uğruna aşkım!” diye haykıran özgürlükçü Macar isyancısı Sándor Petőfi ile Adnan Yücel arasında bir paralellik söz konusudur…

* * * * *

Hasan oğlu, Zeliha’dan doğma; 10 Şubat 1955 Elazığ/ Seli doğumluydu.

Evli, üç çocuk babası ve öğretmendi.

Elazığ Lisesi (1970) ikinci sınıfında evlendiği için -bir yıl- eğitim hakkı gasp edilmişti. 1971-1972 dönemini okuyamayıp; Dersim’de sürgünde geçirdi. 1974-1975 döneminde Dersim Lisesi’nden mezun oldu.

Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nden 2 Temmuz 1976’da mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yüksek lisansı bitirdi.

 ‘Edebiyat 81’, ‘Evrensel Kültür’, ‘Petek’, ‘Sanat Emeği’, ‘Somut’, ‘Söylem’, ‘Yapıt’, ‘Yeni Olgu’ gibi dergilerde şiirleri yayımlandı.

 ‘Kavgalara Sözlenen Sevda’ (1979); ‘Soframda Kaval Sesi’ (1982); ‘Bir Özlem Bir Türkü’ (1983); ‘Acıya Kurşun İşlemez’ (1985); ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ (1986); ‘Rüzgârla Bir’ (1989); ‘Ateşin ve Güneşin Çocukları’ (1991); ‘Çukurova Çeşitlemesi’ (1993); ‘Sular Tanıktır Aşkımıza’ (1998) başlıklı yapıtları vardı.

* * * * *

Adnan Yücel yerel olduğu kadar, evrensel bir şairdi.

Beslendiği damar Vladimir Mayakovski’ye, oradan Sándor Petőfi’ye, Attila József’e ve Pablo Neruda’ya kadar uzanırken; sosyalist dünya görüşünü benimsemiş, örgütlü bir şairdi.

Onun sanat anlayışında, dizelerinde bilinçli, seçilmiş bir güzergâh işaret edilirken; tarafı, “Amasız, fakatsız”ca ezilen ve sömürülenlerin safıdır.

Dizelerinde onların acılarını, tarihlerini, direnişlerini işleyip; sanatını silah olarak kullanmış ve umut ışığı olmuştur; ezilenlerin kavgasından beslenmiş ve ezilenlerin kavgasını beslemiştir.

Hasılı O, insanlığın sınıfsız-sömürüsüz dünya özlemi ile buluşup, kavgaya tutuşanların şairdi ve “Şiirin değişik tanımları yapılıyor, sizce şiir nedir?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

“Bir şaire sorulabilecek en zor soru bence şiirin tanımıdır. Çünkü yaşamın tümünün tanımı istenir. Bunun içinde bütün sanatların tanımı var. Yine de en güzel tanımı Antik Çağda Platon tarafından yapılmış tanım olsa gerek. Yani ‘Kanatlı Söz’. Bunun dışındaki tanımlar hep yaşamın ya da sanatın bir kesitini yansıtıyor. Maksim Gorki’nin bir sözünü şiirin tanımı açısından çok seviyorum: ‘Bilim aklın şiiridir, sanat yüreğin işidir’… Gorki’nin bu sözünden sonra, ‘Peki, şiir nedir?’ diye düşünüyoruz ve ‘yaşamın tümü’ diyoruz.”[5]

Evet şiir Onun için “yaşamın tümü”ydü ve O; dizelerinde kavga-emek-umut-özlem-aşk ve onuru; evrensel ve yerel, tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla yeniden üreten bir şiir emekçisiydi.

* * * * *

Tam da bu özellikleriyle Adnan Yücel; kavganın, umudun ve geleceğin şairiydi; şiirleri de hakça bir düzenin mücadele manifestosuydu…

12 Eylül’ün yılgınlık akıntılarına kapılmaksızın, “Direnenler de var bu havalarda” derdi. Onun için aslolan direnmekti; umut ve direngenliği göndere çeken devrimci duruşu sergilemekti..

“Düşlerin sonsuza koştuğu yerde/ Sabrın çiçeklerini açtığı yerde/ Asla kapanmaz yaşanan defter/ Çünkü tarihin en güzel yerinde/ Son sözü hep direnenler söyler,” dizelerindeki üzere; 12 Eylül karanlığına inat -asla vazgeçmeyen- direnci şiar edinip; devrimci sanatçı olmanın tarihsel ve toplumsal sorumluluğunu yerine getirmişti…

Partili/ örgütlü sanatın yetkin örneklerinden ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ ile ‘Çukurova Çeşitlemesi’ başlıklı yapıtlarında umuttan direngenliğe; haykırıştan başkaldırıya yönelen O; “Elveda” hezeyanlarına karşı sosyalizmin kaçınılmazlığını muştular.

Örneğin ‘Acıya Kurşun İşlemez’ başlıklı şiirinde, “Sen yürürsün rüzgâr yürür/ Sabahlar sığmaz olur gözlerine/ Her adımda çözülür bir karanlık/ Şafaklar çiçek sunar ellerine/ Gün tutuşur,” derken; devrimin kaçınılmazlığına bağlanmışlığı muştulayıp; umutsuzlara umut aşılar ısrarla…

Bir gün bile halkına sırtını çevirmeyen O; post-modern çürüme örneklerine inat; toplumsal mücadelenin öznesiz olmayacağını anlatırdı döne döne…

Çünkü emeğin, isyanın safındaydı; şiirleri kimilerine “slogan” olarak görünse de(?!); “Yüzyıllardır acı çeken bir halkın çığlığı ancak böyle çıkıyor,” haykırışıyla yola devam edendi; “Kimine göre devrimci, kimine göre Kürdçü bir şairimdir!”[6] diyen Adnan Yücel…

Dizelerinde Filistin’in taş atan çocuklar da; özgürlükleri için direnen Amed’li ateşin ve güneşin çocukları da vardı ‘Dörtlerin Gecesi’ndeki üzere: “bir havar yükseldi zindandan kırlara/ dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara/ dağlar tutuşup indi bağlara/ dört ayrı ses yükseldi her ateşten/ söndürmeyin ateşi/ üfleyin korlara – üfleyin korlara …”

* * * * *

Özgen Seçkin’in, “Adnan Yücel, kavganın, türkünün, coşkunun, toplumsal muhalefetin lirik şairiydi… O, şiir söyledi, doğal yapmacıksız, riyasız; şiiri yapay yazmadı, hep bu bilinçle şair kaldı”;[7] Asım Gönen’in, “Ezenle ezilen biçimindeki bir yaşamda, ezilenin zincirlerini kırmış narasıydı onun şiiri. Kırmak isteyip de kıramayanların pazularında ateşin söze ve altına dönüştüğü bir parıltıydı. Zulüm ve sömürüye karşı, ezilen ve sömürülenlerin yanında yüreğinin ocağından cevahirler söken bir güzellik ustasıydı,”[8] betimlemelerinden daha fazlasını hak eden Adnan Yücel’in dizeleri şimdilerde bize, her zamankinden daha fazla gereklidir.

“Neden” mi?

Yanıtı, 16 Mayıs 2013’de Ankara’daki ‘Adnan Yücel Edebiyat ve Sanat Festivali’ndeki konuşmasında şöyle veriyor Sibel Özbudun: “Düşmanın bildiğini dosttan saklamaya ne hacet, karanlık günlerden geçiyoruz…

Bu karanlık günleri ancak direne direne aşabileceğimizi tecrübelerimizle biliyoruz. Direne direne ve dillerimizden şiirlerimizi, türkülerimizi eksik etmeyerek.

Çünkü şiirler ve türküler, insan olmanın, insan kalmanın, insanca yaşayabilmenin kavgasını verenlerin vazgeçilmez yoldaşlarıdır…

Bunun için şiirlerimizi, türkülerimizi temiz tutmamız, onların piyasa sinisizmine ya da bağnazlığın çağrısına teslim edilmesine göz yummamamız gerek…

Şiirleri dilden dile, mitingden mitinge, yürüyüşten yürüyüşe bayraklaşmış, türküleşmiş bir şiir emekçisi, Adnan Yücel’in… dizeleri bize en direngen mücadelelerin en çocuk aşklardan doğacağını öğretmiyor mu?”[9]

* * * * *

Hatırlayın: “Birlikte anılar biriktirin. Biriniz ölünce anlatılacak anılardan olsun!”[10] demişti O…

Adnan Yücel’in bu uyarısını asla unutmayın; unutturmayın ve bu uyarıya olan müthiş ihtiyacın altını döne döne çizin!

Çünkü, “bizi bu deprem günlerinde inan ki/ bir şiirsiz yaşamak/ bir de sensiz savaşmak öldürür,” dizeleriyle meramını dillendirip; “Sessizliğe tutsak değil artık mezarlıklar/ Yeraltında ölümü utandıran yürekler var” diyen O; ateş parçası dizelerinde kızıla çalan gök mavisi umutlar bırakmıştı geriye…

Diyeceklerimi daha fazla uzatmadan, 16 Mayıs 2013’de Ankara ve 25 Mayıs 2013’de İzmir’deki Adnan Yücel Edebiyat ve Sanat Festivali’ndeki konuşmamdan bir bölümle noktalıyorum: “Adnan Yücel’den sadece toplumcu gerçekçi şiir bağlamında söz etmek, kanımca Ona yapılacak en büyük haksızlıklardan birisidir.

Bir sosyalist olarak O; bir devrimci ahlâkın etik duruşuyla betimlenen eylem vicdanıdır…

Kadim Yunan’da iyi yaşam, ruhun mükemmelliyle açıklanan etik, insan eylemleriyle iç içe geçen ahlâka ilişkin değer felsefesidir.

İnsanların yaptıkları her işte kendilerini sorumluluk sahibi hissetmeleri ve empati kurduktan sonra, kendi vicdanlarının da sesini dinleyerek bir harekette bulunmaktır; insan(lık)dan yana duran; vicdani olan her şey etiktir.

Yani ahlâk, yaşanan, pratik bir şeyken; etik de, o pratiğin teorisidir…

O; vazgeçenlerin, döneklerin ‘değişim’ diye adlandırmaya kalkıştıkları ‘başkalaşımı’ yerle yeksan eden bir iradenin dik duran etiğinden estetiğine şiirin sosyalist eylemidir…

Dizelerinde (ve yaşamında) aşkı ve kavgayı harmanlayarak, ‘Gel ki şafaklar tutuşsun’ ısrarını somutlamıştır…

‘Prometheus’un Ozanı’ olarak da betimlenmesi mümkün olan Adnan Yücel, darbe yıllarının yaşamı her daim savunan, direnen kalemi, vicdanı, onurudur…

Enternasyonalisttir. Kalbinin bir yanı Diyarbakır’dadır.

Her direnişin yanındadır. Tıpkı 1984 Ölüm Orucu’nda olduğu gibi…

Evet O; Deniz Gezmiş’in, Mazlum Doğan’ın, Mehmet Fatih Öktülmüş’ün ‘yine çiçekteyiz işte, yine meyvedeyiz…’ diyen ozan yoldaşıdır…

İnsan(lık) sevgisi, adalet duygusu ve direnci sosyalist değerlerin başına koyandı…

Pazarlıkların, kirli yalanların ve vazgeçin ötesindeki politik bir ahlâktı…

Sosyalist vicdandı; sanattı…

‘Başkaldırı yoksa onu icat etmek gerekirdi,’ dercesine ihtilalciydi…”[11]

Kolay mı?

“Karanlıklar içinde şafakla gel günle gel/ Kan ve barut içinde dirençle gel kinle gel/ Gel ki geceler çatlasın/ Gel ki şafaklar tutuşsun/ Bizim olsun emeğimiz heyy,” diye haykıran Adnan Yücel de, bizim edebiyatımızın tarafındaydı; yoldaşımızdı; tıpkı Nâzım Hikmet, Enver Gökçe, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin, vb’leri gibi!

 

N O T L A R

[1] 24 Temmuz 2019’da Ankara’daki Adnan Yücel Anması’nda yapılan konuşma… Kaldıraç Dergisi, No:217, Ağustos 2019…

[2] Adnan Yücel.

[3] Paul Eluard, “Şiir Yararlı Bir Nesnedir”, Bertolt Brecht-Paul Eluard-Vladimir Mayakovski-Louis Aragon-Elsa Triolet, Çev: Eser Yalçın – Erdoğan Alkan – Erdoğan Alkan – Teoman Aktürel – Hilal Çelik, de Yayınevi, 1984, s.35-38.

[4] Ender Özbay, “Adnan Yücel Şiiri Üzerine Bir Deneme”, Damar Kültür-Sanat Dergisi, Temmuz 2003… İnternette yayınlandığı yer: http://www.insanokur.org/?p=49503

[5] Şemsettin Murat, “Adnan Yücel ile Şiir Üzerine Yapılmış Bir Söyleşi”… https:// www.cafrande.org/ sair-adnan-yucel-ile-siir-uzerine-yapilmis-bir-soylesi-semsettin-murat/

[6] “Adnan Yücel’in Yayınlanmamış Röportajı: Kimine Göre Devrimci, Kimine Göre Kürdçü Bir Şairimdir!”, 19 Ocak 2017… rojname.com/ 3054193&hl=tr&gl=tr&strip=1&vwsrc=0

[7] Özgen Seçkin, Damar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Ağustos 2002.

[8] Asım Gönen, Adnan Yücel Özel Sayısı, Damar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Eylül 2002.

[9] Sibel Özbudun, “Bugün Adnan Yücel Konuşacağız”, Kaldıraç, No:144, Haziran 2013.

[10] Selim Temo, “En Sakallımız”, 31 Mayıs 2017… https:// www.gazeteduvar.com.tr/ yazarlar/ 2017/ 05/ 31/ en-sakallimiz/

[11] Temel Demirer, “Estetiği Etiğiyle Betimlenen Şair: Adnan Yücel”, Gelecek Dergisi (Kıbrıs), No:17, Mayıs 2013

İlginizi Çekebilir

Firat Cewerî : Arjen Arî
Halil Dalkılıç: Êş û hêvî

Öne Çıkanlar