Tuğçe Tatari: Kendini solcu sanan ‘Türk muhalifler’ için bir yazı

Genel

🔴 Türk muhalifler’ arasında söze dökülmemiş bir ‘üst ırk’ olma hâli vardır. Bu ‘üst ırk’ hep kendine bekler, eşit ilişkilenme adına bazen kendinin de bir şeyler yapması gerektiğini asla düşünmez… Misal Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ‘devrimci’ olarak sahiplenen bu dünya, Kürt siyasetiyle ilgili her katmanı ‘terörist’ diye yaftalamakta katiyen sorun görmemektedir…

Mevzu Kürtler olduğunda ‘Türk muhalifler’ koşulsuz destek, koşulsuz bir aradalık bekler.

Misal, Gezi Parkı protestoları olur “Kürtler neden tam destek vermiyor” diye söylenirler, buldukları fırsatlarda bunu dillendirip “Bizi yalnız bıraktınız” demekten imtina etmezler.

Fakat Sur yakılırken, Şırnak’ta insanlar ölürken, hayat Kürt bölgelerinde çeşitli operasyonlarla kararıyorken kendileri o tarafa doğru dönüp bakmazlar bile.

Kimsenin kendilerine “Bizi neden yalnız bıraktınız” deme hakkı yoktur sanırlar. Öyle bir birlik beraberlik hâli gerektiğine dair tek bir düşünceleri de yoktur zaten, olsa siyasal tarihin akışı farklı olurdu. Bir şekilde konuşulmamış, söze dökülmemiş bir ‘üst ırk’ olma hâli vardır.

Bu ‘üst ırk’ hep kendine bekler, kendi öncelikleri hep en büyük öneme sahip konulardır, bu ilişki içinde karşılıklı, eşit alışveriş içinde olmak adına bazen kendinin de bir şeyler yapması gerektiğini asla düşünmez ve maalesef yaşamının sonuna kadar bu durumuyla yüzleşeni de çok çok azdır.

Bu ‘Türk muhalif’ tanımını da biraz açmak gerekiyor. Çoğu kendini ‘solcu’ olarak tanımlayan, “Ben solcuyum” diye gururla dillendiren fakat aslında Kemalist bir çizgide, milliyetçi bir yapıda, kendi doğruları ve dokunulmazları doğrultusunda özgürlükler ve demokrasi mücadelesi veren insanlardır. Ve Türkiye’deki muhalif Türklerin çoğunluğudurlar.

Neden kendilerini solcu sanırlar, çünkü iktidara ve kontrolündeki devlete muhaliflerdir. Bu hiyerarşik yapıyı daha eşitlikçi bir sistemle değiştirmek için mücadele ettiklerini düşünürler.

Neden solcu değillerdir; çünkü solcular kendileri de dahil olmak üzere, insanları ırk, milliyet, aidiyetler, kutsallar gibi kavramlara göre kategorize etmez, odaklarında sadece insan ve insanın nasıl yaşadığı – yaşayacağı konusu vardır.

Oysa ‘muhalif Türkler’ mevzu Kürtler olduğunda biraz üstten bakmakta beis görmez, akıl verip, hesap sormayı hak sayarlar. ‘Türk muhalifler’in karşı olduğu her ne ise Kürtler onlarla yol yürümemelidir, yürürse de haindir. Oysa o an orada ne yaşadığı, çözümün insan hayatı açısından aciliyeti, tonlarla acının varlığı akıllarına dahi gelmemektedir. Bu hâleti ruhiye, Cumhuriyet tarihi boyunca böyle süregelmiştir. Oysa Türkiye’de Kürtler siyasal bir destek veya köstek aracı değil, kendi kaderlerine hakim olmak için ölüme bile razı edilmiş insanlardır.

Ama bahsettiğim gruptaki Türk muhalifler bunu asla kabullenemezler.

Misal Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ‘devrimci’ olarak sahiplenen bu dünya, Kürt siyasetiyle ilgili her katmanı ‘terörist’ diye yaftalamakta katiyen sorun görmemektedir.

Şimdi bunları yazdığım için sinirleneler olacaktır muhakkak. Ama yaşamın bir kısmında da gerçeklerimizle yüzleşmek lazım değil mi?

PKK’nın kendini feshettiğini açıkladığı günden beri ‘muhalif Türkleri’ dinliyor ve izliyoruz. Arada o kadar az ‘sağlıklı fikir’ beyan edenler var ki, bu delilik hâli arasında o cılız sesleri da duyamıyoruz bile.

Oysa bazen sadece sessizce izlemek gerekir. Ne olduğunu anlamak için bile bir durmak, bakmak gerekir!

/Bu yazı T24’ten alınmıştır/

İlginizi Çekebilir

Trump, Körfez ülkelerinden 3 trilyon doları aşan yatırım ve silah anlaşmalarıyla dönüyor
Avrupa Birliği, Rusya’ya yeni yaptırım hazırlıyor

Öne Çıkanlar