İstanbul ya da Londra fark etmeksizin her karşılaştıklarında bizim milli takıma bir “kamyon dolusu” gol atmanın İngiltere futbolu açısından zamanla sportif bir “gelenek” haline geldiği (!) o talihsiz 80’lerde, yine İngiltere ile oynadığımız, hoş daha çok onların oynadığı buna mukabil bizim azapla seyrettiğimiz, bir müsabaka esnasında o dönemlerde milli takımımızın savunmasında sürekli görev alan Fenerbahçe’nin ve ülke futbolunun hırçın delikanlısı Abdülkerim Durmaz, marke etmekle görevli olduğu İngilizlerin o yıllardaki genç yeteneği golcü Gary Lineker’i rakibin kazandığı bir korner atışı sırasında bir şekilde kaybeder!..
Gerek Lineker’in gerekse de diğer İngilizlerin yan toplardaki korkunç fiziki üstünlüklerini hatırlayıp haklı olarak paniğe kapılan Durmaz, savunmada birlikte görev aldıkları takım arkadaşı Raşit Çetiner’e dönerek; “Raşit ağabey, Lineker’i gördün mü? diye hüzünlü bir soru sorar! Raşit Çetiner’in cevabı ise o dünlerde ülke futbolunun içerisinde bulunduğu acınası durumun kısa bir özeti gibidir; “Vallahi biraz önce buradaydı be Apo, belki arka direğe filan gitmiştir, sen bi de oralara bak!”
Abdülkerim Durmaz, ideal ölçüleri ile ifade edersek eğer eni 64 ile 75 metre, boyu ise 105 ile 120 metre arasında değişen ideal futbol sahasında gıpta edilecek bir hünerle kaybettiği Gary Lineker’i maç sırasında yeniden bulmuş mudur, inanın bilmiyorum!..
Ancak geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da 16 Kürt gazeteciyi artık herkesin bildiği ve laf aramızda ziyadesiyle bıktığı malum siyasi sebepler ve hesaplarla hukuksuz bir biçimde tutuklayarak demir parmaklıkların ardına gönderen cari iktidarın başta “saray yargısı” olmak üzere tüm katmanlarıyla 783.562 km2 lik memleket alanında uzun bir süredir kaybettiği insanlığını, hak ve hakkaniyetini bulamadığını, özellikle de Kürtlere karşı bu zalimlikle, bu gözü dönmüşlükle ve bu iflah olmaz ırkçılıkla devam ve ısrar ettiği müddetçe de asla bulamayacağını gayet iyi biliyorum.
Yazımın girizgah bölümünde bahsettiğim ünlü futbolcu Gary Lineker o dönemlerde ezeli rakipleri Almanya’nın futbol sahasındaki amansız üstünlüğünü ve rakipsizliğini anlatmak için; “Futbol 22 kişiyle oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur!” derken nefis bir zekadan damıttığı her haliyle ortada olan bu tarihi cümlelerinin gün gelecek ülkesinden her anlamda son derece uzak ve geri olan bir siyaset arenasında can bulup anlam kazanacağını hiç tahmin etmiş midir, hani doğrusunu söylemek gerekirse pek sanmıyorum.
Ancak bu nefis tarife can havliyle tutunarak bu çileli memleketin tuhaf demokrasisini; Kürtlerin Türklerle birlikte kağıt üstünde de olsa aynı anayasal haklara sahip olduğu, ancak gün sonunda bu haklarının bazı egemen Türkler tarafından keyfi ve hukuksuz bir biçimde kolayca askıya alındığı ( ya da alınabildiği ) garip, ucube bir sistem olarak kolayca tarif edebilirim kanımca.
Buradan hareketle demem odur ki erenler, aslına bakılırsa tarihi oldukça eskilere dayanan demokrasi ve basın serüvenimizin böylesine korkunç bir sonla ve utanılası bir ayrımcılıkla noktalanmasını istemiyorsanız eğer, sırf cari otoriter siyasi rejiminize ve onun kindar sahibine biat etmediler diye bu memleketin işini özgürce, namusluca yapmaya çalışan kıymetli basın emekçilerinin hak ve özgürlüklerini öyle keyfinize göre alıkoymaktan bi zahmet vazgeçmeniz ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla bu güzide ülkenin çapasını evrensel hukuk ve demokrasi kriterlerine bir an önce atmanız gerekmektedir.
Aksi halde bu yalnız ve güzel ülkenin varacağı yer “keyfiliğin” ve “hukuksuzluğun” zamanla yönetim ve yaşam biçimi haline dönüştüğü 3. sınıf bir Orta Doğu emirliği düzeyi olacaktır #GazetecilikSuçDeğildir