Türkiye’de son dönemlerde kadınlara yönelik işkence, şantaj, kaybettirilme, fuhuşa sürüklenme ve sokak ortasında kafaları samuray kılıcıyla kesmeye kadar varan şiddet olayları yaşanıyor.
Van’da bulunan kadın hakları merkezi, kadın hakları dernekleri ve aktivistler ülke ve bölge özelinde yaşanan şiddet ve cinayetlere tepki göstererek devlet yetkililerine, kadın cinayetlerinin son bulması ve kadınların cinsel obje olarak lanse ettirilerek çekildikleri şantaj, uyuşturucu ve fuhuş çetelerinin elinden kurtarılması için harekete geçmesini talep etti.
Salih Sertkal / Van
Van Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu üyesi Avukat Mariye Bildirici Borazan, Van’da çalışma yürüten STAR Kadın Derneği Başkanı Avukat Zeynep Demir ve Van Kadın Derneği (VAKAD) gönüllüsü feminist aktivist Zozan Özgökçe ülke genelinde ve özelde de bölge illerinde yaşanan kadın cinayetlerini ve bunla beraber gelişen cezasızlık politikasını Nûpel‘e değerlendirdi.
‘Devlet kadın cinayetleriyle anılmak istemiyor’
Mariye Bildirici Borazan şunları dile getirdi:
”Kadın örgütleri olarak her zaman kadın cinayetlerinin politik olduğunu dile getiriyoruz. Bunu özellikle ve ısrarla söylememizin nedeni yaşanan onca kadın cinayetine ve şiddetine rağmen yetkililer iktidar bu durumun ortadan kaldırılması ya da durdurulması için bir adım atılmıyorsa ve buna yönelik bir tedbir alınmıyorsa bu söylemimizi doğrulayan bir tavır olmuş oluyor. Yani politika yaparak ülkede söz sahibi olanlar, buna ilişkin yasal olarak önlemler almıyorsa bu durumda kadın cinayetlerinin yaşanması elbette bu haliyle politik bir hal alır. 6284 kanunu dahi mevcut durumda uygulandığı takdirde, kadın cinayetlerinde ve uygulanan şiddet sarmalında büyük bir azalma olur. Lakin kanun koyucular bu konulan kanunları uygulamıyor. Ve bu durumda kadınlara yönelik çocuklara yönelik şiddet ve katliamlar önü alınmayacak şekilde devam ediyor. Diyarbakırda’ yaşanan Narin Güran cinayetinde kimi politikacıların “ Onlar bizim aile dostumuzdur” şeklinde vicdanları yaralayan açıklamalar yapabiliyorsa bu durum kadın cinayetlerinin politik olduğunu net bir şekilde ortaya koyabiliyor. Buradan hareketle şunu çok iyi anlıyoruz ki devlet kadın cinayetleriyle ve benzeri hak ihlalleriyle anılmak istenmiyor. Öldürülen kadınlar bir siyasetçinin, bir bakanın ve ya bürokratın çocuğu, eşi olmayınca normal vatandaşların maruz kaldığı bu kadın şiddeti çok da önemsemiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmekle beraber kadın cinayetleri daha da arttı. Kadın cinayetinin failleri devletin bu cezasızlık politikalarından güç alıyorlar. Ve her gün kadın cinayetlerine, çocuk istismarlarına bir yenisi daha ekleniyor…“
‘ Rojin Kabaiş dosyasındaki gizlilik kararı avukatlara dönüktür ‘
Son olarak Van’da kaybolduktan 18 gün sonra cansız bedeni bulunan Rojin Kabaiş olayına ilişkin açıklamada bulunan Avukat Mariye Bildirici Borazan, dosyaya ilişkin şu bilgileri aktardı “ Rojin’in kayıp haberini aldığımız ilk andan şimdiye kadar bu dosyayı büyük bir özen ve titizlikle takip ediyoruz. Van Barosunun müdahil olma talebi savcılık tarafından kabul edilmese de ailenin verdiği vekaletle beraber dosyaya sonradan yine müdahil olduk. Dosyada gizlilik kararı devam etmekte. Dosyanın müdafisi olmamıza rağmen savcılık bu konuda bizlerle yeteri kadar bilgi paylaşımında bulunmadı. Ön otopsi raporu ve ya Rojin’e dair gelişmeleri savcılıktan öğreneceğimize sosyal medyadan bakanların çeşitli açıklamalarından bilgi sahibi oluyoruz. Rojin Kabaiş dosyasındaki gizlilik kararı direk avukatlara yöneliktir. Avukatları dosyanın dışında tutmak için uygulanan bilinçli bir tutum bu. Son olarak Rojin Kabaiş’in bedeninden sayısız sürüntü alındı ve bunlar şuan için Van ve İstanbul Adli Tıp Kurumları’nda incelemede. Buradan gelecek sonuçlar ve tespitler olayı aydınlatılmasında büyük bir önem taşımaktadır. Van Barosu Kadın Hakları Merkezi ve Van Barosu olarak sonuna kadar Rojin Kabaiş davasının takipçisi olacağız “diyerek gelişmeleri tüm ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşacaklarını ifade etti.
‘Kadınlara yönelik şiddeti kadınların dedektif olarak araştırıp ortaya çıkarması isteniyor’
Van’da çalışma yürüten STAR Kadın Derneği Başkanı Avukat Zeynep Demir ise Türkiye’de kadın cinayetlerinin artık sokak ortasında alenen işlenen sıradan adli vakalar boyutuna vardığına dikkat çekti. Bölge illerinde aynı paralelde yaşanan kadın cinayetleriyle beraber kadınlara cinsel bir obje olarak bakan zihniyetin, kadınlara dönük şantaj, tehdit, uyuşturucu ve fuhuş yönelimlerinin de her gün arttığının altını çizdi.
Demir, yaşananların yetkililerin bilgisi dışında gelişmediğine hatırlatarak şunları ifade etti “ Kadına yönelik şiddet Türkiye’de her geçen gün daha da derinleşmekte. Son dönemlerde bölge illerinde ve bulunduğumuz Van’da da kadına yönelik her türlü şiddet ve istismar, cinayet olayları her geçen gün artmaktadır. Son olarak Rojin Kabaiş. Devletin resmi kurumu olan üniversitenin KYK yurdunda bir gece ansızın kaybettirildi; bu dosyada etkili bir soruşturma yürütülmedi. Devletin cezasızlık politikaları kadına yönelik şiddeti daha da derinleştirmektedir. Yargısal dosyalarda yine kadınlar sürekli kendilerine yapılan hukuksuzluğu kendilerinin somut olarak ispat etmeleri isteniyor. Kadınlara yönelik gerçekleştirilen şiddeti, kadınların bir dedektif gibi araştırıp ortaya kendisinin ortaya çıkarması isteniyor. Bu mağdur olan kadınların değil ilgili yargı mercilerinin ve yetkililerin işidir. “
‘Özel savaş politikaları sonucunda kadınlar fuhuşa sürükleniyor‘
Bölge illerinde son dönemlerde kadınlara yönelik şantaj, uyuşturucu ve fuhuş çetelerinin elini kolunu sallayarak hiçbir yasal yaptırım kaygısı taşımadan kadınları hedef aldığının altını çizen STAR Kadın Derneği Başkanı Zeynep Demir şunları söyledi “ Son süreçte bölge illerinin çoğunda olduğu gibi Van’da da kadınların uyuşturucuya, fuhuşa sürüklendiği ve aynı şekilde tehdit şantajla kadınların her türlü fuhuşa zorlandığını görüyoruz. İş vaadiyle özellikle şantaj çeteleri kadınları fuhuşa sürüklüyor. Van’da özellikle bu konuda etkili bir kamuoyu oluşturulmalıdır. Etkili yargılamaların başlaması lazım. Maalesef derinleşen bir şiddet var burada. Özel savaş politikaları sonucunda da kadınlar fuhuşa sürükleniyor. Bunun sonucunda cezalandırılmayan yargısal pratikler açığa çıkıyor. Van’da son bir ayda bizlere yapılan kadın başvurularında özellikle şantaj, fuhuşa sürüklemeye dönük büyük bir artış gözlemlemekteyiz. Derinleşen uyuşturucu ve fuhuşun durdurulması için öncelikli olarak devlet önlem almalıdır. Kadınlar ve çocuklar açısından yaşanabilir bir ülke ve kent yaratılması gerekmektedir “ diyerek yetkililere çağrıda bulundu.
‘İstanbul Sözleşmesi kadınları için bir el kitabıydı ama ellerinden alındı’
Van’da uzunyıllardır kadın hakları konusunda çalışma yürüten OHAL ilanı sonrasında kapatılan Van Kadın Derneği (VAKAD) gönüllüsü feminist aktivist Zozan Özgökçe ise şu hususlara dikkat çekti:
“Bu ülkede eğer bir kadın olarak başınıza bir felaket geldiğinde bu felaketin öncesinde hiçbir tedbir ve etkin bir soruşturma olmuyor. Biz yıllarca kadınlara yasal her türlü haklarını hatırlatmak için çalışma yürütürdük. Ama artık bu hakların ve yasal durumların içi boşaltılmış durumda. Son dönemde bir kadının başına ne gelirse gelsin hak arama noktasında devreye girildiğinde elinizde hiçbir şey kalmamış oluyor. Özellikle cinsel taciz ve istismar konusunda erkek korunuyor. Elimizdeki haklar bir bir alındı. İstanbul Sözleşmesi bu konularda tüm kadın kurumları açısından kadınların haklarını savunmak için bir el kitabıydı ama ellerinden alındı. Bir gecede feshedildi. Kadınlara artık ancak şunu diyebiliyoruz ‘Kendinizi savunun’ . Özellikle bu durumda çocuklar çok savunmasız durumda. Kadınlara dönük yaşanan şiddet ve her türlü hak gaspı noktasında etkin ve etkili bir soruşturma hiçbir şekilde yürütülmüyor. Kadın Dernekleri eskiden bu tür dosyalarda müdahil olup mahkeme salonlarında mağdur edilen kadınların hakkını savunurdu ama geldiğimiz noktada artık bırakın kadın dernekleri , gazeteciler neredeyse avukatların dahi duruşma salonlarına alınmadığı manzaralarla karşılaşılıyor.”
‘Yasal olarak bir çifte standart söz konusu’
İktidara dönük bir eleştiri ya da yönelim olduğunda yargı mekanizmalarının anında etkin ve etkili bir şekilde devreye girerek sokakta röportaj veren bir yurttaşı dakikasında gözaltına aldığına dikkat çeken Özgökçe, kadınlara ve çocuklara dönük gerçekleşen şiddet olaylarında ise aynı tavır gösterilmeyerek yasaların uygulanmasında çifte standart uygulandığını hatırlattı.
Özgökçe “Yargısal anlamda bir çifte standart söz konusu. İktidarın eleştirildiği bir sokak röportajı sonrasında savcılar hemen devreye girip o kişiyi gözaltına alıp tutuklarken, kadınlara ve çocuklara dönük meydana gelen bir hak ihlali noktasında aynı hassasiyet gösterilmeyerek yargıda çifte standart uygulanıyor. Kadınlar söz konusu olunca bir ATK raporu 15 günde çıkmıyor ve birçok şey muğlak kalıyor. Mağduru korumayan , iktidarda kim varsa ona yakınsa ki en son Narin cinayetinde failler iktidara yakın olduğu için saklandı. Böyle bir çifte standart var. Anayasa’daki eşitlik ilkesi sürekli ihlal ediliyor. Yasalar önünde hepimiz eşitiz ama uygulamada böyle bir durum yok bunu artık her türlü net görüyoruz “ diyerek kadınlara dönük gerçekleşen şiddeti ve sonrasında gelişen durumu özetledi.