Zülküf Kurt: Kılıçdaroğlu Kürt oylarından nasıl bu kadar emin?

Yazarlar

Geçen hafta yazdığım yazıdan sonra Ankara’da siyasetin gündemini yakından takip eden arkadaşım bir konuya dikkatimi çekmek istedi. Kılıçdaroğlu’nun ve CHP çevrelerinin bir süredir “Birleştirici Liderlik” kavramı üzerinde durduklarını ve bunu olgunlaştırmak istediklerini, Kılıçdaroğlu’nun da Millet İttifakı’nın adayı olarak, bu kimliğe uygun şekilde hazırlık yaptığını belirtti.

Meral Akşener’in de aday olmak istediğini bu nedenle CHP ile İYİP arasında bir yarış olacağını, Kılıçdaroğlu’nun da “Kürtlerin oyunu alamazsınız” gerekçesiyle Akşener’in bu talebinin geri çevirebileceğini belirtti.

Açıkcası ilginç buldum. CHP ve İYİP arasında bir “Geçiş Anayasa”sı taslağı çalışması yapıldığı daha önce basına yansımıştı. Şimdi iki partinin genel başkanları bu geçiş döneminde rol olmak, haliyle de kabul edilebilecek yeni Anayasa’da “Kurucu Lider” rolünü almak istiyorlar. İlk akla gelen soru, iki parti de yeni rejimin değiştirilmesi ve parlamenter sisteme geçilmesi gerektiğini savunuyor ya da istiyor mu?

Erdoğan’a başkanlık yolunu açan Anayasa değişikliğinin taşları HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla başlamıştı. Kılıçdaroğlu bu süreçte “Anayasa’ya aykırı ama Evet diyeceğiz” diyerek rol almış, tahayyül edilen iki partili siyasal sisteme geçiş yapılmasına ikna olmuştu. Bu tahayyüle göre merkez sağ AKP-MHP cephesinde, merkez sol CHP-HDP cephesinde biraraya gelecekti. CHP, bu geçiş dönemine “Evet” dedi, çünkü HDP’den daha fazla oya ve kitle desteğine sahip olduğu için bu cephenin liderliğini de üstlenecek, bileşenleri üzerinde söz sahibi olacaktı.

Nitekim yerel seçimlerde iyi-niyetli! aracıların görüşmeleri sonucu, Kürtler metropollerde CHP adaylarına destek verdiler ve CHP başta İstanbul olmak üzere birçok büyükşehir belediyesini Kürt oylarının desteği ile kazandı. Peki bu destek AKP’nin oluşturduğu yeni rejimi değiştirip, demokratik bir sistem kurma amacıyla mıydı? Buna evet demek zor. İki partili siyasal sisteme “Evet” diyen Kılıçdaroğlu açısından bu durum, Kürt oylarının CHP’ye geçişi için bir ilk adım anlamını taşıyor. Kılıçdaroğlu’nun Kürtlere oy perspektifi dışında bir bakışa sahip olduğuna dair henüz bir emare yok.

Peki bu iki partili siyasal sistem taslağından vazgeçildi mi?

 Çok partili “Siyasal rejim krizi”

İki partili siyasal hayata geçiş amacıyla tasarlanan sistem, “İdari rejim krizi” yarattı. Devleti oluşturan kurumlar ve sorumlukları, kadroları değiştirildi, birçok konu bakanlıklardan Cumhurbaşkanlığında oluşturulan masalara devredildi ve elbette ki Cumhurbaşkanı olağanüstü yetkilerle donatıldı. Ortaya çıkan bu “İdari rejim krizi” doğal bir süreç olarak da görülebilir. Her sistem değişikliği kendisiyle birlikte yeni idari düzenlemeler ve zaman gerektirir.

O nedenle bu kriz “yenilik” gerekçesiyle tolere edilebilir bir duruma dönüştürülebilir. Ancak buna ek olarak bir de siyasi partiler kurularak, “Siyasal rejim krizi” oluştuldu/oluşturuluyor. CHP ve MHP küskünleri için İYİP ve Akşener, AKP küskünleri için Gelecek Partisi ve Davutoğlu ile DEVA ve Babacan rol aldı.

Muharrem İnce son Cumhurbaşkanlığı seçimindeki popülaritesini oya tahvil etmek için parti hazırlıklarında, İYİP’ten kopan Ümit Özdağ ve beraberindekiler bir parti kuracaklarını açıklarken, Ayhan Bilgen de parti sözcülüğü ve Kars Belediye başkanlığındaki popülaritesini kullanarak, iktidarın HDP’yi kapatması halinde yeni parti kurma ve rol alma konusunda birilerine sesini duyurma gayretinde. Diğerleri bir yana Kürtlerin ve Türkiyeli devrimcilerin binbir emekle kurdukları partinin tarumar edilmesiden bir paye çıkarmak istenmesi, siyasi ahlâksızlıktır.

Peki bu kadar çok siyasi parti “Siyasal rejim krizi” yaratır mı? Kurumsallaşmasını tamamlamış, Anayasal sorunları olmayan, denge-denetleme mekanizmaları güçlü sistemlerde çok partililik, zenginlik olarak da görülüp, finanse edilebilir. Ancak şu an yaşananları, mevcut “İdari rejim krizi”nin yanına “Siyasal rejim krizi” eklemleme çabası olarak görüyorum.

Siyasi parti kurma ve örgütlenme sanıldığı kadar ucuz bir iş değil. Ardarda parti kurulduğuna göre bir yerlerden bu işe fon ayrılmış olmalı. Dolaylı olarak iş insanları üzerinden siyasi partilere aktarılan paraların kaynağın nereler olabileceğini, sağlam bilgi sahibi olmadan söylemek elbette kolay değil. Ancak düşünülmeye değer. Bu iki kriz de, iki partili siyasal sistemden vazgeçildiğine dair herhangi bir emare barındırmıyor. Tam aksine %50+1 için herkesi pastadan pay kapma telaşı olarak da okunabilir. Şu an herkesin parti kurmaya teşvik eden oran “%50” değil, “+1”dir. Herkes de hamlesini “+1”e göre şekillendirmeye çalışıyor.

Kılıçdaroğlu, partisiz Cumhurbaşkanlığına da “Evet” diyebilir

Türkiye’de kurumsal ve idari hakimiyeti olan güçlerin henüz bir mutabakata vardıkları görüşünde değilim. Birileri var olan rejim krizini gidermeye çalışırken, başka birileri de derinleştirmeye çalışıyor. Erdoğan’ın da bunu gördüğünü, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istediğini düşünüyorum. Sık sık dile getirdiği “Muhalefeti yeniden yapılandırmalıyız” söylemine, böylesi bir atmosfer bir yandan zemin de yaratıyor. Herkesin bu durumu kendi ajandasına uygun kullanmak istediği  bir gerçek.

Bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nun “Birleştirici Liderlik” kimliği altında hazırlık yapması, bu durumu kendi ajandası lehine kullanmak istemesiyle ilgili olduğu düşüncesindeyim. Ancak Kılıçdaroğlu’nun mevcut başkanlık sistemine “Cumhurbaşkanı partisiz olmalı” söylemiyle evet diyebileceğini de görmek gerek. Halihazırda AKP’nin yaptırdığı anketlerde de “Cumhurbaşkanı tarafsız olmalıdır”, en fazla öne çıkan sonuçlardan biri. Haliyle yeni bir söz  de söylenmiş olmayacak. Kesin ifadeler kullanmadığı ve ne istediğini açıkça ortaya koymadığı sürece Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine göre gündem belirlemek sapmalara yol açabilir.

Bu arada Cihangir İslam bağımsız milletvekilliğinden CHP’ye geçti. İslam’ın Nevşin Mengü ile DW’de yaptıkları programı izledim. Kılıçdaroğlu’nun tüm kesimleri yanına alan bir yürüyüş yaptığını ve herkesi “Hak, Hukuk, Adalet” sloganı altında bir araya getirdiğini ve bu nedenle de CHP’ye geçtiğini belirtiyor. Bir anlamda Kılıçdaroğlu’nun kampanyasına dair de ana hatları dile getirmiş oldu. Sürecin ne şekilde seyredeceğini hep birlikte göreceğiz.

Kürt hareketi nasıl bir tutum alacak?

Yerel seçimlerde Kürt oylarının desteği ile belediyeleri alan CHP, Meral Akşener’in karşısına “Kürtler beni destekliyor” diyerek çıkmaya hazırlanıyor. Bu hafta Akşener’in gerçekleştirdiği Kürdistan ziyaretini de bu hazırlığa karşı olarak okudum. Peki gerçekten Kılıçdaroğlu’na destek verilecek mi? Ya da bu soruyu daha farklı bir şekilde soralım: Kılıçdaroğlu Kürt oylarını alacağından neden bu kadar emin?

Yerel seçimler öncesi iyi-niyetli! aracıların görüşmeleri sonucu büyükşehirlerde CHP’li adaya oy verildi. Öyle görülüyor ki, bu aracılar yine devrede ya da devreye girmeye hazırlanıyor. Peki her iki sistem için de Kürt hareketinin tutumu nedir? Kürt Sorunun Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde formülü edilen çözüm, bir “Çözüm Süreci”nin varlığı ile kazan-kazan denkleminin açık bir ifadesi olarak hayat buldu.

Ancak bugün Kürt Sorununun çözümü için ortaya konulan herhangi bir proje yok. Mesele sadece bir daha belediyelere kayyum atanmasının ya da parti kapatmanın önüne geçmek değil. Kürtler hiçbir zaman belediyelere bel bağlamadı, siyaseti de parlementodan ibaret görmedi. Siyaset yapma hakkını ise Kürtler, tüm yasaklara ve baskılara rağmen bugüne kadar kullandı, kullanıyor.

Ancak mevcut sistemde Kılıçdaroğlu seçilirse ve rejim değişmezse, nasıl bir süreç işleyecek, hangi Anayasal, yasal adımlar atılacak? Ya da Kılıçdaroğlu seçildiğinde ve parlamenter sisteme geçildiğinde, Kürtlere ve diğer halklara hangi Anayasal güvence verilecek? Bir “Geçiş Anayasa”sı öngörülüyorsa, bunun içinde neler olacak? Güçlü Yerel Yönetimler, İdari ve Mali Özerklik, Kültürel ve kimliksel haklar nasıl ve ne şekilde formüle edilecek? Açıkcası bunlara dair somut ve açık ifadeler olmadan, bunlar kamuoyuna açıklanmadan Kürt oylarının CHP’ye kaydırılmasının, kestirilemeyen sonuçlar yaratabileceği düşüncesindeyim.

Kürt hareketi, yerel seçimler öncesinde kendisine acilen karar aldıran iyi-niyetli! aracılardan kurtulabilirse, Kürt kitlesinin CHP’ye oy verme alışkanlığı kazanma tehlikesinin de önüne geçebilir. Kitlelerin oy verme alışkanlığının kolay kolay değişmediği bilindiği için bu konu üzerinde durmakta olduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun seçildiği ve Anayasa’nın değişmediği ya da Kılıçdaroğlu’nun seçilip, içinde Kürtlerin ve diğer halkların olmadığı, bir yüzyıl daha değiştirilmesi için mücadele edilmesi gerektirecek bir Anayasa’ya ya da “Geçiş Anayasası”na Kürtlerin dolaylı ya da doğrudan “Evet” demesine giden yola da bir taş konulmuş olur.

 

İlginizi Çekebilir

 Suna Arev: Sırtlanlar arasında
Eyüp Ensari: Akşener’in bölge gezisi!

Öne Çıkanlar