Bir çiçek ismi de olabilir, çiçeklere kanat açan bir kuş cinsi de olabilir…Düşleye düşleye dolanan bir nehir de olabilir, kendi özlemiyle çalkalanan bir deniz de…kıyıya gönül vermiş bir gemi de olabilir, imgelerini rüzgara vermiş bir şiir de…
Zemyan; zulümle ölüm arasında sahipsiz kalmış ömürlerin ve mezarsız ölülerin çığlık çığlığa atıldığı bir vadinin ismi de olabilir, dalından düşerken gülümseyen düşleri kederli bir yaprağın gölgesi, yarım kalmış bir isyan türküsünün hüznü de olabilir.
Zemyan; sevdanın ve kavganın kentine giden bütün yolların çıktığı bir bayram yeri de olabilir, beklemekten yorulmuş bir kuşluk vakti de, sevdanın ve kavganın kentinde hayallerin lime lime edildiği bir kurban yeri de olabilir.
Zemyan; yapraklarını yağmurların, ayaklarını karıncaların yıkadığı bir ağacın ismi de olabilir, sırlarını sürgüne göndermiş bir ormanın sessizliği de…
Zemyan; ışıklarını gözyaşı gibi saçan bir kutup yıldızı da olabilir, kendi ömrüne sığınmış gökyüzünde oyalanan kırılgan bir bulutun yalnızlığı da olabilir.
Her hali birbirinden güzel, her hali birbirinden anlamlı ve değerli Zemyan ismi her defasında kulakta bir başka hoşlukla yankılanıyor. Adını verdiği her şeye değer, anlam, sevgi, neşe ve güzellik katıyor. Zemyan, bütün kelimeleri içinde taşıyan büyülü bir ezgi gibi kulaktan kalbe doğru akıyor ve dokunduğu yurtsuzluktan dona kalmış her kalbi ısıtıp, aydınlatıyor.
Zemyan; gözleri yangın yeri genç bir kadın aynı zamanda…
Zulümle ölümün arasında sıkışıp kalmış bir ülkede, özgürlük adına yola çıkmış, yoluna tutkuyla sarılmış, inatla ve ısrarla yol almış genç bir kadın gerilla.
Zemyan; Zilan’da açan bir kan çiçeği aslında…
Hayatın içinde kendine anlamlı bir yer arayan ve bu amaçla daha çocuk denecek yaşta dağlara sığınan, korkunun egemen olduğu, zulmün ruhları esir aldığı bir dönemde karanlığı aydınlatmak, Zilan için bir umut yaratmak amacıyla ortaya çıkan, herkesten daha cesur, daha direngen, daha kararlı bir tutum alan, ruhu herkesten daha derin, özgür tutkusu herkesten daha güçlü bir kadın.
Zemyan, çocuk yüreğinde tarihin sızısıyla Zilan’dan çıkan ve ateşlere doğru hızla koşan, dört mevsimi işgal altındaki bir ülke için beşinci mevsim yaratmaya çalışan bir destan aslında.
Eylem Kahraman’ın yazdığı Tendürek Dağı’nda Mis Kokulu Sabunlar romanının kahramanı Zemyan, kendini ateşlerden yaratmış bir Kürt kadını; bir roman kahramanı ama hayali değil; ülkemiz, halkımız ve yaşadıklarımız kadar çıplak ve gerçek bir kahraman.
Eylem Kahraman, Zemyan’ın anılarından yola çıkarak 1991-96 yılları arasında Tendürek’te yaşananları anlatıyor. Zemyan’ın, Helin’in, Doğan’ın, Kürdistan’ın, Yekbun’un, Azad’ın, Çiya’nın, Şoreş’in ve daha onlarca gerillanın yaşamları üzerinden bize yakın tarihin acılar, zorluklar ve kahramanlıklarla örülmüş seslerini duyurmaya çalışıyor.
Özgürlüğe gönül vermiş ve gönülleri için bedeller ödemiş hayatların toplamı Zemyan’ın yaşadıklarından yola çıkarak sadece dağları değil, o dağların kucakladıklarını da; Heso ile Naze’nin aşkını da, Ağrı’nın isyanını da, Memduh Selim Bey, Bedirxan ve İnsan Nuri Paşa’ların amacını da; tarihin kanlı mirasını da günümüze taşıyor.
Zemyan, aşk ve kahramanlık destanlarından oluşan bu mirası bir sızı gibi içinde saklıyor. Bazı insanların yüreği içine büyük hayallerin sığmayacağı kadar küçük oluyor, bazılarının ise bütün hayallerin içinde rahatlıkla dans edeceği kadar büyük oluyor. Hayalleri için yaşayan ve hayalleri için savaşan Zemyan acısını, sızısını, öfkesini ve özlemini de derinden hissederek mücadele ediyor. Bu yolda çok acı çekiyor, çok haksızlığa uğruyor ama hiçbir koşulda hayallerinden vaz geçmiyor, bunu aklına dahi getirmiyor.
Eylem Kahraman’ın Zemyan’ı anlattığı Tendürek Dağı’nda Mis Kokulu Sabunlar romanı Meyman yayınlarından çıkmış. Birinci baskısı tükenmiş romanın bugünlerde ikinci baskısı yapılıyor. 336 sayfa romanın sonunda Zemyan ve mücadele arkadaşlarının fotoğrafları da yer alıyor.
Kahraman romanda bir meramı, haklı kavgaya dair bir meramı, yakın tarihi anımsatarak anlatmaya çalışıyor ve bunu başarıyla yapıyor. Ne de olsa yakın tarihin kahramanları çıplak yürekli o çocuklar biz onları hatırladığımız kadar yaşıyor. Bu anlamda roman tarih bilincinin yaratılması ve canlı tutulmasında önemli ve anlamlı bir iş yapıyor.
Ancak, yakın tarihin anlatıldığı gerilla romanlarında artık yaraya parmak basmak da gerekiyor. Eleştirel metinlere, şiirlere, öykülere, anılara da kendimizi sınırlama ihtiyacı duymadan yer açmak, onları da yazmak gerekiyor. Gerilla edebiyatı ancak bu sayede gelişebilir, ancak bu şekilde etki üretebilir.
Kaldı ki her şey iyi, her şey doğru, her şey mükemmel olsaydı, halimiz böyle olmazdı.
Neyse…
Her şeye rağmen Zemyan’ı tanımak bir şanstır. Hayatımıza ışıklı bir ağıt gibi dokunan Zemyan’la tanışın.
Eylem Kahraman’ın yarattığı bu şansı kaçırmayın…