AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan üç yıl aradan sonra Diyarbakır’a gitti. Bir elinde parti başkanı diğer elinde CB şapkası vardı.
Onlarca ilden polis takviyesi yapıldı. AKP’liler taşındı, günlerce Diyarbakır’da GBT işlemleri yapıldı, sokaklar ve caddeler kapatıldı.
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir güvenlik eşliğinde, dışardan taşınan partililerle sefere çıkan Erdoğan yine şaşırtmadı.
Kürt halkına karşı başlatılan düşmanlık sürecini aynen sürdürüldü. Rojava’ya,Başur’a saldıranlar şimdi Bakur’da Amed’te devlet terörü estiriyordu.
Ötekileştirici, dışlayıcı, ayrımcı ırkçı bir söylemle milyonlarca Kürd’ü kriminalize etmeye, terörist demeye devam etti.
Kürd halkının onurunu ve gururunu hiçe saydı. Kırıcı davrandı,kendisinden olmayan her Kürd’ü aşağıladı.
Özgür iradeleriyle seçtikleri belediye başkanları milletvekilleri on binlerce partili tutuklu olmasına rağmen, saldırılarını sürdürerek sizin iradenizi tanımıyorum gasp ediyorum kayyım atıyorum, dedi.
Adalet aranan, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin vurulduğu yerde düşmanlık dili hakimdi.
Selahattin Demirtaş’ın AİHM Büyük Daire kararını uygulamayan iktidar, Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı şahsında tüm seçilmişlere hakaretler yağdırdı.
Milletin iradesine milyonlarca oyuna saygı göstermeyen, atadağı kayyımlarla poz verirken yanında İçişleri Bakanı S.Soylu ile ayrıca bir mesaj veriyordu.
Cumartesi Anneleri kayıplarını ararken Galatasaray Meydanı’nı yasaklayan iktidar, barış isteyen çözüm sürecinde kilit rol oynayan, Barış Annelerini görmezden geldi.
HDP Diyarbakır İl binası önünde polis eşliğinde topladıkları anaları ziyaret ederek partinin kapısına gitti.
20 yıllık tek başına iktidarından sonra,ittifakına MHP gibi aşist bir partiyi alıp, çetelerle, mafyayla, cihadist dediği İŞİD, El Nusra gibi unsurlarla, milislerle ve paralı askerler lejyonlarla işbirliğine rağmen korkuyordu.
Yirmi yıl iktidar olup Kürt sorununu çözemeyen iktidarın başı olarak, devlet terörü estirilerek anayasal ve yasal tüm hakların ayaklar altına alındığı bir ortamda tüm muhaliflere saldırıda bulundu.
Sur’u yakıp yıkan zihniyetin, doksanlı yıllardan farkı yoktu.Tarihi ilçede Toledo olacak dedikleri yerde, ucube cezaevi tipi TOKİ evleri yaptılar.
Topladıkları, dışardan getirdikleri kişilerle, il toplantısında kendisine ‘Serok Erdoğan’’ diye slogan attıran Reis, asla Kürt halkının seroku olmazdı.
Kürt halkının serokları ömürlerini özgürlük mücadelesine adayanlardan çıkıyor.
İdam sehpasında Qazi Muhammed gibi 1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kuran kahramanlar vardır.
Irak Cumhurbaşkanı Mam Celal, Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Kek Mesut gibi ömrü Kürt özgürlük mücadelesinde geçenler vardır.
Yarım yüzyıldır özgürlük mücadelesinde olan, bir çeyrek asırdır İmralı Cezaevinde tutulan Abdullah Öcalan için atılan ‘’Biji Serok’’ sloganı Newroz bayramlarında milyonların dilllerinde kalplerindedir.
Mezopotamyanın kadim halkı kökleri M.Ö binlerce yıla uzanan ve hala Ortadoğu’da elli milyona yaklaşan Kürt halkının serokları hep olmuştur. Ancak; Potamya/Güneysu ilçesinden gelip çocuk kadın demeden Kürt halkına ferman okuyan, katliam uygulayan birisi Kürt halkının seroku asla olamaz.
Cizre bodrumlarından, Roboski katliamından, Suruç’tan, Ankara/Gar katliamından, işkencelerden ve insanlığa karşı savaş suçu işlemiş olanlardan serok çıkmaz.
Çıksa çıksa Miloseviç gibi savaş suçluları çıkar. Böyleleri Saddam gibidir, El Beşir gibidir, halkına karşı acımasızca katliam uygulamaktan sorumludurlar.
Erdoğan asla Kürt halkına serok olamaz..!