Yaşar Dedeoğlu,
Barış Dedeoğlu,
Serpil Dedeoğlu,
Serap Dedeoğlu,
İpek Dedeoğlu,
Metin Dedeoğlu,
Sibel Dedeoğlu.
Konya Meram’da daha önce saldırıya uğrayan ve kendilerine yönelik sistematik saldırıların devam ettiğini açıklayan 7 kişilik Dedeoğlu ailesi evlerine düzenlenen silahlı saldırıyla katledildi, evleri ateşe verildi. Katillerin, 12 Temmuz’da Hakim Dal’ın öldürülmesi sonrasında gözaltına alınıp, Emniyet Müdürü’nün referansıyla serbest bırakıldıktan sonra kendileri için “koruma kararı” aldıkları biliniyor.
Katliam sonrasında basına yansıyan videoda muhtemel katillerden birinin “Burada bir tane Kürt kalmayacak” diye bağırdığı görülüyor. Tıpkı 7 Haziran-1 Kasım sürecinde ortaya çıkan “Türk’ün gücünü göreceksiniz” sloganı gibi. O dönemde faşist güruhlar, kendilerine tebliğ edilen görevleri ifa etmek için bu sloganı kullanıyorlardı, bugün de faşistlerin sloganlarını netleştirdiği görülüyor. Bu, hayata geçirilen planlara dair de fikir veriyor.
Kürtlere ve HDP’ye yönelik nefret söylemleri sonrasında Deniz Poyraz HDP İzmir il binasında katledildi. MHP Genel Başkanı Bahçeli Meclis kürsüsünden yaptığı açıklamada katili savundu. Saldırıların münferit değil, organize olduğunu en üst perdeden ilan etmiş oldu. Önceki dönemlerde Kürtlere yönelik gerçekleşen saldırılar da münferit değildi, ancak iktidarlar bu saldırıları doğrudan desteklemekten çekiniyorlardı. Bu çekincenin ortadan kalkması, tehlikenin önceki dönemlere göre daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu saldırıların bizzat AKP-MHP eliyle planlandığına da şüphe yok. Sistem içi muhalefetin de (CHP-İYİP-DEVA-Gelecek Partisi ve SP) bunlara karşı güçlü bir çıkış ortaya koymayacağını görmek gerek.
AKP-MHP ittifakı, kaotik bir döneme kapı aralayacaklarının işaretini uzun bir zamandır veriyor. Buradaki amaçları kitleleri zor ve baskı ile sindirmek, kendilerine muhalif herkesi susturup, iktidarlarını tekrar tahkim etmek. Bu plan önündeki en büyük engel olarak da Kürtleri ve Kürt siyasetini görüyor. O nedenle de saldırılarını fiziki boyuta taşımış durumda. AKP-MHP’ye olan toplumsal destek azaldıkça ve rejim krizi derinleştikçe, bu saldırıların dozunu yükseltmeye devam edecekler. Seçime de böylesi bir ortamda gidecekler.
Kürtlere yönelik gerçekleşen katliamlar sonrasında yapılan “itidal” çağrıları, meselenin “iç savaşa” doğru gitmemesi için duyulduğu ifade edilen kaygıların gözden kaçırdığı, Türkiye’de iç savaşın zaten yaşanıyor olduğu gerçeği. Karakter olarak vekalet savaşı şeklinde gerçekleşen 40 yıllık iç savaşta Kürtler, katliamlarla, nefret söylemleriyle, linçlerle, yok sayılmayla mücadele ediyor. Devlet anlayışını, ötekinin yokluğu ve Kürt düşmanlığı üzerinden kuran bir cumhuriyetin yaşadığı rejim krizinden çıkışı Kürtlere saldırmakta görmesi, bu dönem yaşananları ve yaşanacakları diğer dönemlerden ayırıyor. Konuyu her zamankinden saha sancılı kılan da, tehlikeli hale getiren de bu.
Geçtiğimiz günlerde kendisine yönelik söylemlere cevap veren Deniz Baykal, yaşanan rejim krizini değerlendirirken “Devletimizi kaybettik” açıklamasında bulundu. Bu açıklama nedense çok gündem olmadı hatta görmezden gelindi.
Oysa çok ciddi bir itiraftı. Var olan rejim krizinin, 1923 Cumhuriyeti’nin sonunu getirdiğinin beyanıydı. Dahası bu rejim krizinde devlet içinde bir uzlaşı olmadığının da ifadeydi, ancak AKP-MHP var olan rejim krizini kendi bekasıyla birleştirmiş durumda. Halklar karşıtlığı üzerinden kurulan cumhuriyetin 100.yılına doğru gidilirken, Kürt hareketine ve doğrudan Kürtlere yönelik saldırılarla, içinde Türk dışında başka bir tanımlamanın olmadığı yeni bir anayasaya imza atmak istiyorlar. Erdoğan, 2023 yılında yeni kurucu lider olarak anılmak istiyor, ancak oy düşüşü ve Kürt hareketinin yürüttüğü mücadele, bu hedef ulaşmasını zorluyor.
Kürtlere yönelik saldırılar da, Erdoğan’ın 2023 hedefine ulaşması için yapılıyor. MHP şimdilik Erdoğan ile bu saldırılarda birlikte olduğunun mesajını veriyor. Katilleri doğrudan sahipleniyor. Muhtemeldir ki, Konya’da Dedeoğlu ailesine yönelik gerçekleşen bu korkunç katliamı gerçekleştirenlerin çoğu da MHP’lidir. Son dönemde Kürtlere yönelik saldırıların merkezinin İç Anadolu olması, MHP’nin İç Anadolu’daki hakimiyeti nedeniyledir. O nedenle de İç Anadolu’daki Kürtler, diğer yerlere göre daha büyük bir risk altında.
Faşizme karşı “Demokratik Anayasa” önerisi
Bu saldırılara karşı yapılacak en önemli şeylerden biri birlikte hareket etmek ve kendimizi korumak. Kürtlerin, birbirlerini koruyup gözetmesi, özellikle de İç Anadolu’da birlikte harkeket etmesi her zamankinden önemli. Diğer yandan faşizm karşıtı güçlerin, önümüzdeki yoğun saldırı dönemini ne şekilde karşılayacaklarını netleştirmeleri gerekiyor. 7 Haziran – 1 Kasım sürecindeki saldırıları “Türk’ün gücünü göreceksiniz” sloganıyla gerçekleştiren faşist güçlerin, bugünkü sloganı “Burada bir tane Kürt kalmayacak” şeklinde netleşmiş görünüyor. Bu slogan altında yürütecekleri politika da. O dönem seçim üzerinden gerçekleşen birliktelik, bugün hangi zeminde gerçekleşecek? Birlikte mücadelenin saldırılara karşı koyma dışında stratejik bir plana kavuşturulması, burada yer alacak güçlerin gelecek tahayyülleri ile netleşecek elbette.
Bireysel olarak sürecin gidişatının, cumhuriyetin 100.yılında, içinde halkların olmadığı yeni bir anayasaya doğru olduğu görüşündeyim. Tüm bu saldırılar da, anayasa-hukuk dışına itilecek başta Kürtler olmak üzere diğer halkları ve hakları hedef alacak. O nedenle faşizme karşı birleşik mücadele, demokratik bir anayasa önerisi çerçevesinde, tüm toplumsal kesimleri içine alarak geniş kitleler nezdinde bir karşı duruşa dönüşebilir.