Muhittin Beyaz: Küresel ısınmaya karşı bölünmüş insanlık 

Yazarlar

İklim değişikliği artık gelecek zamanın bir kipi değil bizzat şimdiki zamanın kipi olarak kullanılıyor. buzulların erimesi, son erkek beyaz gergedanın ölümü, kırmızı listeye alınan yüzlerce hayvan türleri, kuruyan göller, ölçüsüz yağmurların yol açtığı seller, sıcak dalgaların sera etkisi ve en nihayetinde dünyanın her yerinde korkunç orman yangınları. 

Bir bütün olarak A’dan Z’ye iklim değişikliğinin abartısız açıkça şahit olmamızı sağlayacak geçmiş ve şimdiki zamanın dizisidir. 2019 – 2020 yılları arasında Avustralya kıtasında sönmek bilmeyen orman yangınları ‘240 gün’ sürdü. Yaklaşık ‘8 milyon hektarı’ kapsayarak ülke tarihinin en büyük orman yangını olarak kayıtlara geçti. Tahmini raporlarda ‘3 milyar hayvanın öldüğü ve yerinden olduğu’ yönünde acı ama gerçek tespitler var. 

Uydu görüntüleri yanan kıtanın köz bir ateş parçası gibi gösteriyordu. Yine yanan evler, hayatını kaybeden insanlar ve ölen hayvanlar, korkunç sesler ve acı dolu bekleyiş aynıydı. Fakat buna şahit olan devletlerin iklim değişikliği adı altında hangi önlemler veya hangi sorumlulukları yerine getirdiler. Yüreklilikle söylenmeli ki hiçbir şekilde herhangi bir sorumluluk yerine getirilmedi. 

Yanan ormanların arazileri tarıma, madenciliğe ve ranta açmaktan başka bir liyakat görülmedi. Geriye kalan arazilerde ise uzmanlık görüşlerinden uzak sadece siyasi objektiflerin konusu olan fidan dikimi, orman yangınları sonrası hızlı bir toparlamanın ötesinde kaderiyle baş başa bırakılmış bir gerçek söz konusu. Siyasi bir şovun hiçbir alanda başarı getirmediği gibi ciddi ve ertelenemeyen iklim değişikliği karşısında maalesef hiçbir şey getirmiyor. 2 yıl önce sadece Avustralya’da söndürülemeyen korkunç yangınlar varken bugün dünyanın her yerinde aynı sahneleri izleye biliyoruz. Gelecekte iklimsel değişikliğin daha nasıl genel bir etki göstereceği kimselerce kestirilemiyor. Fakat korkunç bir sona sürüklendiğimizi sanırım herkes hemfikir. Artık iklimsel değişikliğin en büyük etkenleri açıkça görülmekte şimdilik bunlardan bazıları söndürülemeyen yangınlar ve ölçüsüz yağmurlar. Peki Modern uygarlık doğal afetlerin karşısında gerçekten bu kadar çaresiz mi? En azından çaresizlik psikolojisinin ilgili konuyu ciddiyetle kabul ettiğini biliyoruz. Lakin iklimsel değişikliğin karşısında devletlerin iklim zirveleri dahi tek somut bir adım bile içermemekte.

 Öte yandan gerçekte bir çaresizlik ve iklimsel değişikliği ciddi bir konu olarak ele alınırsa bilimin ve teknolojik ilerlemenin faydalarını bu gibi sorunlara karşı kullanılabilir. ‘Dünyanın en kurak on ülkesi arasında bulunan ve termometrenin 50 dereceyi bulduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde dronlarla bulutlara elektroşok verilerek yapay yağmur üretildi’. Bu kurak topraklarda bir zamanlar gerçekte mucize ama bunu başaran modern uygarlığın kudretli bilimi. Bu yöntem ile iklim değişikliği sonucunda yükselen sıcaklık dalgalarına karşı ve orman yangınlarına karşı yerinde bir önlem olarak uygulanabilir. 

Keza buna benzer somut adımlarla artık küresel ısınmaya karşı bilimin ve teknolojinin kural ve yöntemleri ile müdahaleler edilebilir. Ya da yeni bir ekolojik düzen ile bu mücadele mümkün. Deyim yerindeyse ekolojik bir devrimle ile iklim değişikliğinin önüne kesin kes bir önlem alınabilir. Bu derecede özel bir duyarlılık kolektif bir şekilde devletlerden beklenmese de en azından kendi sınırları içerisinde ‘Çevre sorunlarının bir beka sorunu’ olarak ele alınması bazı gecikmeleri telafi edebilir. 

Öncelikle hükümetlerin destekleyeceği şeyler ‘ekolojik kentlerin’ inşa edilmesi, Ekolojik köylerin geliştirilmesi, temiz enerjinin desteklenmesi, yer altı ve yer üstü sularının insan kullanımına uygun hale getirilmesi keza aşırı tarımsal ilaçlardan kaçınmak, ekolojik tarımın önünü açmak, sınai kirlilik ile ciddi mücadeleler yapmak, en önemlisi ise insan ve doğa arasındaki ilişkileri dengelemektir.’ Bunların yanında toplu taşımanın önemi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, çevre sorunlarını milli güvenlik merkezine yerleştirilmesi gibi önlemler pekala o zaman iklim kriziyle göğüs göğüsse bir mücadeleden bahsedilebilir. 

Bölgesel afetlerde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hızlı ve etkili müdahale konusunda kazanımları var. Merkezi yönetimin bu gibi afetleri koordine etme girişiminde yerel yönetim için gecikmeye ve karar alma konusunda muğlaklık yaratmaktadır. Yerel yönetimlerin bu doğrultuda güçlendirilmesi hızlı müdahale ve karar alma muğlaklığını ortadan kaldırabilir. Merkezi yönetim daha çok uluslararası müdahalelerde karar alma mutlakiyetini kullanması bu minvalde küresel bir mücadele konsepti ile küresel ısınmanın yol açacağı orman yangınları ve benzeri afetlere karşı ortak bir güç üzerinden kararları etkili ve bağlayıcı olabilir. Bu temelde ortak bir hareket sonucu iklim değişikliğine karşı verimli sonuçlara ulaşılması mümkün. 

Özellikle de sıcaklıkların artması sonucu orman yangınlarının bir ülkenin tek başına yetersiz kaldığı açık bir durum. Şimdilik ismi konulmasa da uluslararası bir yardımlaşmayla müdahale söz konusu. Gelecekte uluslararası ortak koordinasyonda alıştırmaları olan, başarılı, anlaşmalı ve uyumlu Nato birliği çatısı altında yahut Şangay çatısı altında iklim değişikliğine karşı bir güç oluşturabilir. Bu temelde oluşturulacak ortak bir gücün küresel ısınmaya karşı yapılabilecek en doğru örgütlenme olduğu kuşkusuz. Nihayetinde doğanın bir zamanlar yaptığı gibi insanlığı yine aynı safta buluşturacaktır. Dileğimiz odur ki tarihin tekrar tekerrür etmesidir.

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: Apsethus’un Papağanları 
Adil Okay: Şenyaşar Ailesinin, İşçilerin Ve Çevrecilerin Aradığı ‘Adalet’

Öne Çıkanlar